Geçmişin hesapsızlıkları ekonominin nefes almasını zorlaştırıyor!

Geride bıraktığımız hafta ortasında açıklanan Eylül ayı enflasyon rakamları, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı ve her şeyin az veya çok değişmek zorunda kalacağı bir dönemin hemen başında olduğumuza işaret ediyor. Beklentilerin çok üzerine çıkan bu rakamlar nedeniyle, Yeni Ekonomi Programı da daha mürekkebi kurumadan başarı şansını önemli ölçüde yitirdi. Piyasa kuralları içinde kalıp ekonomi politikalarının azami ölçüde sıkılaştırarak, mevcut sorunların aşılamayacağı kanaati önemli ölçüde güçlendi. Ortaya çıkan sistemik risk algısı nedeniyle, beklentilerin düzelmesi ve güvensizliğin geriletilebilmesi olasılıkları nerede ise sıfırlandı.

Diğer her şeyin normal sayılabileceğini ve enflasyondaki sapmayı abarttığımızı düşünenler, hemen yukarıda ifade ettiğimiz görüşlere katılmıyor olabilir. Onlara özetle söyleyebileceğimiz tek şey, enflasyonun sonuç olduğu ve yaşanmakta olan ciddi baskıların sebeplerinin normal olduğu varsayılan diğer konularda aranması gerektiğidir.

Sormak gerekiyor! Kredi mekanizmasının çalışmıyor olmasına rağmen finansal istikrardan bahsetmek mümkün olabilir ve para politikasının sıkılaşmasından net olumlu sonuçlar beklenebilir mi? Fiyatlama davranışlarındaki genele yayılan bozulma şeklindeki itiraflar, fiyat istikrarının kaybedildiği anlamına gelmiyor mu? Bu istikrarsızlıkların sebepsiz yere sahne alması mümkün olabilir mi? Üretim tesislerinde yangın haberlerinin normal sayılamayacak şekilde artması ve başta hizmet sektörü olmak üzere iş dünyasının iflas erteleme başvurularını yoğunlaştırması normal sayılabilir mi?

Bugün yaşanan ve büyüme tehlikesi içeren istikrarsızlıkların, son on beş yıl genelindeki yanlış ekonomi politikası tercihlerinin sonucu olarak karşımıza çıkması, aynı şekilde devam edilemeyeceğine işaret ediyor. Küresel ölçekte eğilimlerin sürdürülebilir ve politikaların geleneksel olmadığı, para otoritelerinin veri bağımlısı olmaktan kurtulamadığı koşullarda hesapsızca borçlanmanın faturası canımızı çok yakacak gibi görünüyor.

Herkes enflasyondaki tehlikeli sıçramayı döviz kurlarındaki tehlikeli olabilecek yükselişler ile açıklıyor. Bu teşhis kısa vade açısından doğrudur; fakat eksiktir ve eksik olduğu için yanlıştır. Son on beş yıl genelinde ve küresel ölçekte büyük anormallikler yaşandı ve istikrarın korunması adına olmaz ise olmaz nitelikteki temel ilkeler bozuk para gibi harcandı. Hesapsız risk alma eğilimlerinin azdırdığı kitleler, akıllı olmayan diğer canlılar gibi anı yaşamaya şartlandırıldı; böyle devam edilemeyeceği gerçeğinden hareket ile tedbirli olunamadı.

Tüketiciler ve yatırımcılar hesapsızca borçlandı, mali sektör kısa vadeli hesapları nedeniyle bu sürece tam destek verdi; Siyasi İrade ise, geleceğe yönelik kırılganlığı artıracak bu kısır sürece dur demedi ve tam aksine teşvik etti. Kaynak bol iken her şeyin iyiye gittiği sanılmış ve hep böyle devam edebileceği varsayımı ile tercihler şekillendirilmişti; artık kaynaklar giderek daha kıt hale geliyor, açgözlülük veya çaresizlik nedenleri ile hesapsızca alınmış borçlar hepimizin geleceğini karartıyor.

Hesapsızca risklerin alındığı kaynak bolluğu döneminde, faaliyet gelirleri giderek olumsuzlaşan rekabet koşulları nedeniyle erirken varlık değerlerindeki balonlaşma faaliyet dışı gelirleri yeni rekorlara taşıyordu. Riskten kaçınma eğiliminin dalgalı bir şekilde güçlendiği bugünün koşulları, tüm eğilimlerin yıkıcı olabilecek şekilde yön değiştirmesine sebep oldu; artık hem faaliyet gelirleri azalıyor ve hem de faaliyet dışı gelir yaratan kaldıraçlı pozisyonlar altından kalkılamayacak oranda zararlar üreterek bilançoları yıpratıyor. Kaynağın bol olduğu dönemde kendilerini eğilimlerin şefkatine bırakanlar, şimdi aşırı kırılgan olarak anılmanın ve kredi mekanizmasının çalışamaz hale gelmesinin sıkıntısını yaşamak zorunda kalıyor. Kaynakların laneti, zayıf halka durumuna düşenleri derinden sarsacak gibi görünüyor.

Düne kadar Türk Lirasındaki değerlenmeyi memnuniyetle karşılayan ve üreten kesimler üzerinde yarattığı sıkıntıyı görmezden gelenler, bugün ağlıyor ve kendileri dışındaki herkesi suçlamaya kalkışıyor! Nasrettin Hoca’nın bir fıkrasında olduğu gibi, kazanın doğuracağına inanma gafletine düşenler kazanın öldüğü söylemine isyan ediyor. Ava giderken av olmanın sıkıntısı yoğun bir şekilde yaşanmaya başlamış gibi görünüyor! Kaynakların bollaşabileceğini hayal edenler, mevcut sorunları çözemez ve sıkıntıların artmasını önleyemez!