Gelir dağılımındaki bozulma böyle gitmez dedirtiyor!

Ekonomik sıkıntıların bazı kesimleri geçici bir süre için teğet geçtiği, sessiz çoğunluğu ise delip geçtiği bir seneyi tamamlamaya koşuyoruz. Bu sıkıntılı durum nedeniyle, farklı kesimlerin geleceğe yönelik beklentileri keskin bir şekilde ayrışıyor; iyimser senaryolar, artık hem işe yaramıyor ve hem de zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan geniş kesimleri daha tepkisel hale getiriyor. Bütünü ve acı gerçekleri görmekten ısrarla kaçınan kesimler, bir süre daha sessiz çoğunluğu oyalayarak aldatmak ve bu sayede bir süre daha konumlarını korumaya çalışmak basiretsizliğinden kurtulamıyor.

En temel sorunumuz gelir ve servet dağılımının hızlanarak bozulmaya devam ediyor olmasıdır. Sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarma ve göz boyama tercihlerinde ısrar edilmesi sistemik kırılganlığı çok tehlikeli seviyelere çıkaran temel unsurdur. Bu olumsuzluğu görmezden gelenler, hem kendi bindikleri dalları kesmek ve adaletsizlikleri belirleyici kılmak gafletinden arınamıyorlar. Bu kısır sürecin, tüm kesimleri yıpratarak istikrarsızlıkları besleyeceğini görmek istemeyenlerden sorunlara çözüm beklemek pek anlamlı olamıyor.

Son bir yıl genelinde yaşananlara baktığımızda, Yeni Ekonomi Programındaki bazı hedeflere yaklaşıldığını görüyoruz! Yıllık enflasyon hedefinden sapmanın azaldığı ve ortalama döviz kuruna ilişkin tahminin nispeten isabetli olduğu gözleniyor! Cari açık ise hızla azalarak yok olmuş! Fakat bunlar yetmiyor ve bu sonuçlar ekonomi yönetiminin başarılı sayılabileceği anlamına gelmiyor. Güven bunalımının hüküm sürdüğü koşullarda, diğer ekonomik eğilimlere ilişkin kurusıkı söylemler, sabır sınırları çok zorlanan geniş kesimleri etkilemiyor.

Mevcut kullanılabilir döviz rezervlerini kamu bankaları eli ile kullanarak, döviz kurlarını geçici bir süre için geriletebilir ve maliyet kökenli enflasyon baskılarının bir süre için hafiflemiş gibi görünmesini sağlayabilirsiniz. Bu yaklaşım sürdürülebilir değildir ve benzer durumlar ile tekrar karşılaştığınızda faturası ortaya çıkar; tükenen ve yerine konamayan kıt kaynaklar nedeniyle her şey değişir! Cari açığın gerilemesi ise yaşamakta olduğumuz krizin bir sonucudur; seçtikleri yolda Ekonomi Yönetiminin övünebileceği bir şey değildir!

İç talep ve yatırım eğilimi, canlanabilecek durumda değildir. Bütçenin iki yakasını bir araya getirmek nerede ise olanaksız hale gelmiştir; kısılamayan harcamalar nedeniyle kriz içinde bütçe gelirlerini artırmaya çalışmak zorunda kalınmıştır! İstihdam gerilemekte ve işsizlikteki artış hızlanmaktadır. Sanayi ve Tarım konusunda üretimi sabote eden yanlışlar artmıştır; olumsuzlaşan rekabet koşulları, verimsizliği artırırken sorunlu kredi hacmini kırılganlığı azdıracak seviyelere zorlamaktadır. Özel bankalar, kredi portföylerini büyütme konusundaki baskılara karşı arayıştadır!

Ekonomik beklentiler, finansal ve siyasi yönlendirmelere eşlik edebilecek konumdan uzaklaşmış ve bunları yanına çekerek olumsuzlaştıran düzene geçmiştir! Bunun nasıl olduğunu merak edenlerin bakması gereken yer bellidir! Gelir dağılımında kritik eşikler kırılganlık yaratacak şekilde aşıldı ise, öncelik ve tercihlerin pusulası değişir! Kurallı piyasa anlayışı ile küreselleşme ideolojisine uygun ve yapısal reform adı ile kodlanmış yönlendirmelerin başarı şansı ortadan kalkar; zira ikna edilebileceklerin yetersizliği nedeniyle olumlu sonuç şansı sıfırlanmış demektir. Kamu bankaları ile kıt kaynakları tüketme pahasına yapılan yönlendirmeler, sonucu değiştirmez; sadece pekiştirir!

Son bir yıl genelinde benimsenen tercih ve önceliklerde ısrar, başta gelir dağılımı olmak üzere tüm sorunların katlanarak ağırlaşmasına sebep oluyor. Gerek küresel düzeydeki ekonomik eğilimler ve gerek ise bulunduğumuz coğrafyaya ilişkin jeopolitik uzlaşmazlıklar, geleceğe ilişkin belirsizlikleri artırarak radikal olmayan yaklaşımlara başarı şansı tanımıyor.

Son bir yıl genelinde kıt kaynakları büyük ölçüde erittik ve bu sayede kazanılan zamanı geleceğimizdeki ipotekleri azaltmak için kullanamadık; geleceğimizi aydınlatmak konusunda kararlı olamadık. Birbirimizi aldatmayı da artık beceremediğimizi anladık, fakat gerçekler ile barışmaya cesaret edemedik. Sorunları ağırlaştırma pahasına günü kurtarmak, akılsız yaratıklar gibi anı yaşamak gafletinden kurtulamadık.