Geliyor aklıma...

Nerelerden gelmiştiniz, kimlerle omuz omuzaydınız ne önemi vardı. Bir düş için uyanmıştınız, sabahın aydınlığına kanatlanan bir bakış alıp taşımıştı sizi sokaklara. Hayatı yaşama sevincine dönüştürmek için bir ses yeter demeye vardınız. Yüzünüzdeki anlam, bakışınızdaki renk çoğalan anlamıydı hayatın. Ötelerdeydik, ama birdik, bu alacakaranlığın bitmesini istiyorduk. Vasatlığın bitmesini, kanamanın dinmesini...Bakışlarımızı alıp taşıyorduk göğün maviliği gibi gülüşlere...
Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu anılacak şey değil Apansız geliyor aklıma
Şimdi, durgun bir yerindeyiz zamanın. Acı, demeli buna. Gözlerimizdeki keder taşıyor bizi artık her yere. Yaban dil, ağulu dil sere serpe. Çığlık çığlığa kalbim, kurtuluş ve kuruluş düşünün orta yerinde; “sizi kalbinizden vuracağız” diyen bir sırtlan bakış çoğaltıyor acımızı. Sabahtı, ilk adımınızda bir şenlik vardı, ilk gülüşünüzde gitmenin heyecanı. Ve bundandı yaşamak umudu her gün yeniden doğardı insana...
Neredeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz da vardı Geceniz geliyor aklıma
Bir karşılaşma ânıydı belki sizi gülüşlere taşıyan, durup baktıran; ve çoğaltarak yaşamayı, barışı bir çağrı gibi bayraklaştırmayı isteyen coşkuydu adımlarınızla çoğalan...
Sevdiğim çiçek adları gibi Sevdiğim sokak adları gibi Bütün sevdiklerimin adları gibi Adınız geliyor aklıma
Acıyı karşılayan bütün sözleri biriktirmiştiniz, yan yana, omuz omuza; onca kötülük karşısında utancınızı haykırmak istiyordunuz. Bir uyanış çığlığı, sessizliğe karşı sözün onuru yükseltmekti derdiniz...
Rahat döşeklerin utanması bundan Öpüşürken bu dalgınlık bundan Tel örgünün deliğinde buluşan Parmaklarınız geliyor aklıma
Pusuda bekleyen ihanet çeteleri yolunuzu gözlüyordu. Gözlerimi verseydim de size görseydiniz, baksaydınız o aynasızların haline... Sığlık sarmıştı her yanı.
Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma
Ve insanlığın onurunu hiçe sayan canilik kol geziyordu ülkenin kalbinde. Varlığı yok etmek, korku salmak, kardeş kavgası çıkarmak için yola düşen ecel celalileri sinsice sokuldular barışın, umudun, sevincin kalbine. Bir hançer gibi...
Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma. (Melih Cevdet Anday/ “Anı”)
Sinsidir alçaklık. Adına ne derseniz deyin, insan ömrüne kara leke gibi düşen her söz bunun tetikçisidir. İnsanlığın çağı yüzyılımızda kara bir çağdır artık.
“Bilmem; dünya o kadar bozuldu ki,Bakıyorsun, kartalın konmaya cesaret edemediği yerde,Çalıkuşları avlanmaya yelteniyor.Dalavereciler beyefendi olmuş, Beyefendiler dalavereci yerine konuyor” dememiş miydi yıllar öncesinden Shakespeare kendi çağına bakarak... (III. Richard)Sabahınız geliyor aklıma çocuklar...Yarına açacak umutlu sevinçleriniz... Şimdi, her sabah utanıyorum nefes almaktan; insana insan demekten... Körelmiş vicdanların nefes aldığı bir çağda yaşamaktan... Ve öfkem daha da artıyor bu karanlık zebanilerinin aramızda nefes alarak gezinmelerine...