Geliyor gelmekte olan!
ATLANTİK GİDİYOR, ASYA GELİYOR
Ekonomik açıdan bitmekte olan bellidir: Borçlanma, sıcak para ve piyasacılık.
‘Başlaması’ gereken de giderek netleşmektedir: Yatırım, istihdam, üretim ekonomisi!
Daha büyük parantez açalım: Gitmekte olan Atlantik sistemi, gelmekte olan Asya’dır.
Türkiye NATO’nun kanatlarından arındıkça, yeni bir dünyanın harcına harç katacaktır.
İmparatorluk birikimi, Cumhuriyet geleneğiyle; mazlumlara yeniden ışık tutacaktır.
'YENİ' BİN YILA GİRİYORUZ
Daha düne kadar, özelleştirme bir “inat”tı; TELEKOM, TEKEL, TÜPRAŞ ve nicesi gitti.
Tutulan yanlış yollar, kapımıza, on iki milyon işsiz ve fiyatlar genel düzeyi karşısında “silahsızlanan” bir Merkez Bankası bıraktı…
Ne var ki; yakıcı gerçekleri son salgınla daha iyi kavrar olduk; buharlaşan “sıcak para”yla ekonominin çevrilemezliğini artık en yetkili çevreler itiraf ediyor.
Yeni bir yüz yıla girmiştik, şimdiyse yeni bir bin yıla giriyoruz: Doların saltanatı yıkılıyor, milli paralarla ticaret bayrağı açılıyor; artık IMF’nin karşısında BRICS var; Şangay İşbirliği Örgütü Dünya Bankasıyla rekabete tutuşmuş bulunuyor…
MECBURİYETLER ve TECRÜBELER
Mecburiyetleri tecrübe ediyoruz, tecrübelerimizi Doğu Akdeniz’den denize indiriyoruz.
Milli bir enerji, milli bir tarım politikasının önemini kavrıyoruz,
Gümrük duvarlarını yükselterek, ulus-devletimize sahip çıkarak hayatta ve ayakta kalacağımızı anlıyoruz…
Türkiye bir çilenin adı; Türkiye bir umudun da adı;
savaşan bir ekonominin aynı zamanda yaşatan bir ekonomi olması gereğini biliyoruz…
Ücretiyle, geliriyle, işçisiyle, çiftçisiyle, orta direğiyle, fedakarlıklar bizi bekliyor.
Devleti yönetenlerden başlayarak toplum olarak tasarruf edeceğiz; fedakarlıkları da, ferahlıkları da hakça bölüşeceğiz; tarih bunu istiyor: Bir kez daha Milletleşeceğiz!
EKONOMİ BİRİNCİ MESELEMİZ
İçinde bulunduğumuz koşullarda ekonomi birinci öncelikli konudur.
Vatan savaşının içine “ekonomide milli anlayışı” nakış nakış işlemek durumundayız.
Çukurova’da pamuk, Ege’de incir, Karadeniz’de çay yaprağı toplayanlara;
Zonguldak madencilerine, sağlık çalışanlarına, tersane emekçilerine borcumuz var!
İnsancıl, hakça bir Türkiye kurulması için var gücümüzle çalışmak zorundayız.
Bu yolda yaya kalmamak ve sonuç almak için, doğru bir programa ihtiyacımız var.
BİRİKTİRİP BÖLÜŞMEK / ÖNCE ÜRETMEK
Türkiye’nin programı: Üretim devrimi ve Milli Direnme Ekonomisi programıdır.
Biriktirmeden bölüşmeyi, üretmeden tüketmeyi konuşmaya gerek bile yoktur;
Biriktireceğiz; % 25 tasarruf oranıyla yatırım yapacağız; küçük-büyük demeden üretip,
Önce iç pazarı doyuracağız, sonra da eşitlikçi rekabet kurallarıyla dünyaya açılacağız.
Vergide adaleti sağlayarak ücretlerde hakkaniyetin yolunu da açmış olacağız.
Çalışanların haklarını gözümüz gibi esirgeyerek, çağdaş ekonomiler içinde kalacağız.
ÜRETİM DEVRİMİ / DİRENME EKONOMİSİ
Türkiye tüm olanaklarını üretim için seferber etmelidir. Bu yolla milli gelir artacaktır.
Büyüme, gelirimizin artması, bütçenin dengelenmesi demektir..
Denk bütçe ise, borçların azalmasıdır…
Azalan borçlar artan tasarruf üretken yatırımlara ivme katacak, üretim devrimi başlayacaktır!
Bu arayış, bu anlayış, Milli Direnme Ekonomisiyle taçlandırılmalıdır…
Tüm vatandaşlarımız için sağlıklı gıda temini “gıdanın güvenliği”; güvenlik görevlilerimizin donanımları ve özlük haklarının garantisi “güvenliğin güvenliği”; yediden yetmişe her yurttaşımız için sağlık hizmetlerinin sürekliliği “sağlığın güvenliği”; her gencimiz ve çocuğumuzun eşitlikçi bir anlayışla eğitimden yararlanmasının sağlanması “eğitimin güvenliği”; büyük resmi tamamlamalıdır.
Bir manşet atılacaksa o da şudur:
Yeni bir dünya kurulurken Türkiye, karma ekonomi ve kamuculukla ilerleyebilir.
EKONOMİ ve DIŞ SİYASET
Bu yeni çevrimin iktisadi olgularının yanı sıra dış siyaset açısından “teorisi de, pratiği de” farklıdır; yenidir!
“Pratik” göstermiştir:
Bölge ülkeleri; Irak ve İran’la iş birliğiyle Barzani’nin referandumu boşa çıkarılmıştır.
Türkiye, Azerbaycan, Rusya anlayış birliğiyle Karabağ sorunu çözüm yoluna konulmuştur.
Aynı yaklaşımın Suriye’deki sorunların çözülmesinde en geçerli yol olduğu bilinmektedir.
Atlantik’te kaybolan, NATO’da savunması dumura uğrayan, Avrupa kapısında avutulan, Türkiye...
… İpek Yoluyla, Türk Akımıyla, kendini bulmakta “kendisi için” yeni bir dünya kurma olanaklarına da kavuşmaktadır.
Türkiye, Akdeniz’de, Ege’de “iktisadi hak arayışında” diplomasinin bütün imkanlarından daha çok yararlanabilmektedir.
Gitmekte olan “borçlanma”, “sıcak para”, “piyasacı” anlayıştır; gelmekte olan, kamuculuk ve karma ekonomidir…
Bitmekte olan Atlantikçi çırpınış, başlamakta olan Asya’dan diriliştir!
Son söz: “Geliyor gelmekte olan”, o da, Vatan Partisi’nin programıdır!