Genç olmak yeterli mi?
Yıllar geçiyor. Teknoloji akılları durduracak şekilde gelişiyor. Değişen teknolojiye ayak uydurmak zor oluyor. Bizim futbolumuzda bir değişim olmuyor. Hepimizin bildiği gibi geçtiğimiz günlerde Milli takımımız, İzlanda takımına 2-0 yenildi. Galatasaray ise Anderlect ile son anda berabere kaldı. Bir anlamda direkten döndü.. Rakip takımın ortaya koydukları futbola bakın. Ne yalan söyleyeyim eski bir futbolcu olarak hayran kaldım. Adeta futbol açısından içim yıkandı. Oynadıkları güzel futbolun, gençlerden kaynaklandığı söyleniyor. Olacak iş mi bu? Eğer böyleyse “U21” Takımından sekizer, onar genç alıp takımımıza monte edelim. Olay çözülsün. Bu kadar kolay olduğunu sanmıyorum.
Olaya iyi tanı koyamıyoruz. Eğer bütün sorunumuz sadece buysa ki bence değil. Enine boyuna düşünmek gerek. Acaba bu gençleri kim, nasıl yetiştirdi? Hangi aşamalardan geçtiler? Nasıl böyle güzel futbol oynuyorlar? Bütün bunları araştırmalı, üzerinde kafa yormalı ve tartışmalıyız.
Spor Akademilerimiz var. Yıllardır bu okullardan, futbolcu yetişiyor. Peki, nerede bu okuldan mezun olmuş futbolcular? Çoğu, 657 sayılı yasaya göre devletin bürokrasisinde çalışıyor. Nedense bu okullardan mezun olanlar, bunu onur meselesi yapmıyorlar. Ben de ‘kraldan çok kralcı mıyım?’ diye kendimi eleştirmek durumunda kalıyorum. Aslında kulüplerde onların yerine donanımı olmayan hatta anatomi bilmeyen felsefe ve psikolojiden anlamayan kişiler çalışıyor. Böyle bir durumda nasıl olur da futbolda mesafe alınabilir ve de her açıdan sanayileşmiş Avrupa kulüpleriyle mücadele edilebilir.
Biz sadece birbirimizi yemekle, birbirimizi aşağılamakla, rakiplerimizle aramızda kan davası varmış gibi mücadele etmekle vakit geçiriyoruz. Bu gibi konularla zaman harcanır ise nasıl olur da sporumuz yükselir?
Öncelikle kendimizi anlayalım, güzel bir şekilde otokritik yapalım. Hatalarımızı görelim ve düzeltelim. Yabancı hayranlığından vazgeçelim. Kendimize güvenelim. Başka türlü bir yol yoktur. Bunu yapamazsak daha uzun yıllar futbolumuzun gelişmesi ve ilerlemesi için bekleriz.
KIRMIZI VE SARI KART BAĞIMLISI!
Fenerbahçe-Gaziantep maçında sahada gerçek Fenerbahçe’liler yerine sadece Sarı-Lacivert formalar vardı. O formaları kime giydirseniz bu kadar futbolu oynayabilirdi. Hiçbir futbolcu klasını gösteremedi sahada. Oynadıkları futbol oyununa ait hiçbir özellik göremedik. İçlerinden sadece Bekir’in oyunu biraz futbol, göz doldurdu.. Diğerleri adeta bizlerle birlikte seyretti. Yine sahnede Emre vardı.. Yine sarı kart gördü. Bir kere manevi oğul unvanını almış. Oldukça rahat. Bütün şımarıklığı buradan geliyor. Artık bu futbolcu sarı ve kırmızı kart bağımlısı olmuş. Sanki alkolizm gibi. Maçın başından itibaren hakemle didişmeye başladı. Emenike ile arasında yaşanan tartışmada Êmenike’nin taraftarlara anlamsız bir şekilde tepki göstermesi sonucunda İsmail Kartal tercihini Emenike yönünden kullanarak oyundan aldı. Emre için ne yazsanız fark etmiyor. O bildiğini okuyor. Aslında Emre ile hiçbir alıp veremediğim yok. Böyle bir şeyi de kendime yakıştırmam. Ancak, yanlışlıkları da görmemezlikten gelemem. Benim izlediğim Emre futbolcu değil, ateşlenecek bir bomba gibi. Aksini düşünenler olabilir ama bu bir gerçek. Samimi söylüyorum; Fenerbahçe’nin teknik direktörü olsaydım kesinlikle Emre’yi kadro dışı bırakırdım manevi oğul olmasına rağmen.
Ya Brezilyalı Diego? Evvelce de yazdığım gibi Alex ile mukayese ediliyordu ama geldiğinden beri iki buçuk maç oynadı. Bu maçlarda büyük futbolcu imajını vermedi. Diego için büyük futbolcu diyorlar. Doğrudur. Ama sanırım okka her yerde 400 gram olmuyor. Bu, dünya futbolcusu denilen Diego, şu sıralar Fenerbahçe’de sıradan bir futbolcu görüntüsünü veriyor. Daha ilerde değişir mi? Bilemem. Umarım ilerleyen zamanda bu sıradan futbolcu görüntüsünü değiştirebilir.
BİR BAŞ OL DA İSTERSEN SOĞAN BAŞI OL!
Eski yıllarda başbakanlık görevini sürdürürken Adnan Menderes “Türkiye ilerde küçük Amerika olacak” demişti. Gerçekten de bazı eksiklikleri ile birlikte oldu. Örneğin başkanlık sistemi henüz uygulanamıyor. Hacı bekler gibi bekleniyor ülkemizde. Biraz geç kalındı! Kimbilir o da bir daha ki seçimlere belki.
Aslında biz başkanları severiz. Türkiye’de ortam da hazır. Kulüplerimizde örnekler de var. Hepimiz biliriz bizden eskiler zaman zaman “oğlum bir yere baş ol da istersen soğan başı ol” derlerdi ya o misal
Ülkemize yönetim olarak, başkanlık sistemi gelmese de bazı müesseseler zaten başkanlık sistemiyle yönetiliyor Başbakan da ülkeyi istesek de istemesek de sanki başkanlık sistemi varmış gibi yönetiyor. Büyük spor kulüplerimizdeki uygulanan yönetim de başkanlık sistemi. Aziz Yıldırım 16 yıldır başkanlık sistemiyle Fenerbahçe’yi yönetiyor. Her şey iki dudağının arasında. İsterse abad isterse rezil eder. Halk bu nedenle Aziz Yıldırım’ı bir halk kahramanı olarak görüyor.. Simdi Galatasaray Başkanı da ona özeniyor, o da kulübünü başkanlık sistemiyle yönetmeye kalkıyor. Ama Aziz Yıldırım kadar başarılı olur mu? Bilemiyorum.