Genco Erkal’la yürüyüşe çıkmak

Ferit Edgü, Afşar Timuçin, Kenan Işık, Genco Erkal… Sanat ve düşün dünyamız son 10 gün içinde büyük değerlerini yitirdi, Türkiye’yi biraz daha aydınlatmak için yıllarını veren, kitaplarıyla, denemeleriyle, şiirleriyle, tiyatro sahnesinde ya da kamera karşısında emek harcayan bu isimler alkışlarla sonsuzluğa uğurlandı. Edgü 88, Timuçin 84, son 10 yıldır bitkisel hayatta olan Işık 77, Erkal 86 yaşındaydı ve hepsi ömürlerinin büyük çoğunluğunu üretmeye, ülkemizi daha çağdaş, daha aydınlık kılmaya adamıştı.

Genco Erkal, senaryosunu kendisinin yazdığı, yönetmenliğini Selçuk Metin’in yaptığı, uzun bir sanat ve nostalji yolculuğu niteliğindeki 2021 tarihli “Genco” belgeselinde, “Bir antik tiyatro görmeyeyim, deliye dönerim. Kan çekiyor herhalde, yüreğim güm güm atmaya başlar” diyor. Göğe yükselen kocaman tiyatro ağacının dallarından biri olan sanatçının, kökleriyle bağlantısı daha güzel anlatılamaz sanırım.

GEÇMİŞTE BİR GEZİNTİ

Netflix’te gösterilen belgeselin tamamı da Erkal’ın geçmişe, köklere doğru yaptığı bir gezinti, tüm hayatını Beyoğlu’nun, Harbiye’nin çoğu nicedir kapanmış olan tiyatro salonları üzerinden anlatması olarak bütünlüğe kavuşuyor. “Bizim için varsa yoksa tiyatroydu” diyen sanatçı, ustalarını, sahne arkadaşlarını, turneleri, eğitim yaşamını, ailesini, yurtdışı çalışmalarını, Dostlar Tiyatrosu’nu, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerindeki baskıları, yasaklamaları, gözaltıları, 1968 gençlik hareketini ve Gezi heyecanını özetliyor 92 dakika boyunca. Nâzım Hikmet ve Bertolt Brecht’in sanatına kattıklarıyla, başı dik, onurlu, disiplinli bir sanat emekçisi portresi yükseliyor karşımızda. Belgeselde Genco Erkal’la Covid-19 pandemisinin halen sürdüğü dönemde Beyoğlu’nda başlayan bir yürüyüşe çıkıyor, Türkiye’nin son 60 yılında dolaşıyorsunuz.

SİNEMADA ALTI FİLMLİK DEV KARİYER

“Genco” belgeseli daha çok tiyatro çalışmalarına odaklandığı için Erkal’ın az ama öz sinema serüvenine kısaca değinilmiş. Sanatçının 1980 sonrasında sinemamızın yüz akı niteliğindeki bazı filmlerdeki oyunculuğu unutulacak gibi değildir oysa. Ali Özgentürk’ün “At” (1982) filminde küçük oğluyla birlikte İstanbul’a gelen babanın büyük kentteki tutunma mücadelesi etkileyici bir iç göç öyküsü olarak karşımıza çıkarken Genco Erkal’a da Altın Portakal’da en iyi erkek oyuncu ödülü getirir.

İkinci sırada, 12 Eylül ekonomisinin halk üzerindeki acı sonuçlarını ve banker faciasını aktaran “Faize Hücum” vardır. Zeki Ökten’in filminde varını yoğunu bankere kaptıran memur eskisi Kamil Bey rolünde harikalar yaratan Genco Erkal, Brecht estetiğini tiyatro sahnesinden sonra kamera karşısında da büyük yetkinlikle sergiler.

Ferit Edgü’nün “O” adlı romanından Erden Kıral’ın 1983’te beyazperdeye aktardığı, uzun süre yasaklarla boğuşan “Hakkâri’de Bir Mevsim”de yörenin insanlarıyla ve sorunlarıyla özdeşleşen “bir mevsimlik” öğretmen olarak görürüz Genco Erkal’ı. 1990’da Fehmi Yaşar’ın “Camdan Kalp”i, 2007’de Ben Hopkins’in Altın Portakal’da en iyi film seçilen “Pazar-Bir Ticaret Masalı” ve 2010’da Çağan Irmak’ın “Prensesin Uykusu” filmlerinde de oyunculuk sanatının hakkını mükemmel biçimde verir usta sanatçı.

Altı filmlik sinema macerası da gösteriyor ki Genco Erkal “usta” kavramının içini dolduran, tiyatrodan sonra sinemada da hiç boş iş yapmayan, piyasanın genel geçer değerlerine yüz vermeyip sanatın değerlerini yücelten gerçek bir sanatçıydı. Antik bir tiyatronun kalbine, tiyatronun köklerine gömüldü. Huzur içinde uyusun.