Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) tartışmaları
Toplum gündemine sıkça gelen konulardan birisi de genetiği değiştirilmiş organizmalardır (GDO). Mart ayı içinde ekmek katkı maddesinde genetiği değiştirilmiş (GD) soya çıktığı iddiası ile konu tekrar tartışılmaya başlamıştır. Gerçekte bu konunun haber olması şaka gibi! Doğal ekmekte un, su, tuz ve ekmek mayası dışında başka bir şey olmaması gerekirken günümüzde tüketicinin adını bilmediği, genel olarak adına ekmek katkı maddeleri denen ve kullanılmasına yasal olarak izin verilen 20’ye yakın madde bulunmaktadır. Bunların insan sağlığına zararları düşünülürse, bir katkı maddesinin üretiminde kullanılan ortamda GD soya olmasını tartışma konusu yapmak ne kadar gerçekçi ve samimi olur. Daha önceki bir yazı- mızda da bu konuya değinmiştik. Gen teknolojisi ve buna bağlı çalışmalar sadece bitkilerle sınırlı değildir. Hayvanlar ve diğer canlı organizmalar üzerinde de kapsamlı çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar da kamuoyunda GDO olarak isimlendirilmektedir.
GENETIĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ BİTKİLER
Konuyu sadece genetiği değiştirilmiş bitkilerle sınırlı tutarsak, ortaya çıkış nedenlerine göre bu çalışmalar üç grupta toplanmaktadır. İlk çalışmalar, bitkilerin özellikle zararlı ve yabancı otlara karşı dayanıklılığını artırmaya yönelik olmuştur. Bu bitkilerin başında soya gelirken bunu pamuk, mısır ve kanola izlemektedir. Bu ürünler tüm dünyada yaygınlaşmış olup 2015 yılı itibarıyla toplam üretim alanı, dünyada işlenen alanın yaklaşık yüzde 12’sine karşılık gelen 179.9 milyon hektara ulaşmıştır. İkinci nesil üretim daha çok ürünlerin besin kalitesini ve raf veya depolama süresini iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Üçüncü nesil ürünler ise gıda amaçlı olmayıp yeşil fabrika olarak da nitelendirilen ve daha çok tıbbi ürünler, biyolojik yakıt gibi yeni ürünler elde etmek için geliştirilmişlerdir. Bu veriler gösteriyor ki, ABD başta olmak üzere dünyada GD bitkiler insan ve hayvan beslenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye’de 2010 yılında 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu çıkarılmış ve 2013 yılında ilgili yönetmelikler uyarınca, GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi ve GDO ile ilgili görevlerin yürütülmesi için Biyogüvenlik Kurulu oluşturulmuştur. Türkiye’de de doğrudan GD bitkisel üretim izni olmamakla birlikte Kurul’un web sitesine göre Kurul kararıyla (soya ve mısır vb.) günümüze kadar 32 çeşit ürünün hayvan yemi olarak kullanılması amacıyla ithaline izin verilmiştir.
Bu kısa bilgilerden sonra, tartışma konusuna gelelim. Genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimi, gıda olarak tüketimi konusunda günümüze kadar çok sayıda yayın yapılmıştır. Bu yayınların bazıları, genetiği değiştirilmiş ürün yetiştirilmesinin bitki koruma ve yabancı ot ilaçları gibi zararlı kimyasalların kullanımını azaltması, olumsuz hava koşullarına dayanıklı çeşit olmalarından dolayı üretim artışlarına neden oldukları vb. olumlu yorumlar yaparak bu alanı desteklemektedirler. Öte yandan çok sayıda çalışmada, genetiği değiştirilmiş ürünlerin insan, diğer canlılar ve çevre açısından çok zararlı oldukları ileri sürülmekte, ayrıca etik yönünden de olumlu bulmayan tartışmalar yapılmaktadır. Tarafsız bir gözle bakıldığında bunların hiçbiri kesinliği kanıtlanmış bilgi ve veriler içermemektedir.
O ZAMAN GERÇEK NEDİR?
Bu durumda genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunda görüş ve duru- şumuz ne olmalıdır. Bilimsel ve tıbbi amaçlarla, kontrollü şekilde bu çalışmaların sürdürülmesine karşı çı- kılmamalıdır. Ancak bu ürünleri doğal yoldan (çevre, insan ve hayvan sağlığı vb.) elde etme olanağı varken, riski azda olsa genetiği değiştirilmiş gıdaları neden tüketelim. Bu görüşe, üretim artışı ve açlık sorunu gibi savlarla karşı çıkılması gerçeklere dayanmamaktadır. Yani bu da masaldır. Bitkisel üretimde GD yoluyla önemli bir artış olmadığı gibi, dünyadaki genel açlık sorunu da artarak sürmektedir. Çünkü sorun üretim yetersizliği değil, paylaşımdaki adaletsizliktir. GDO’ların üretiminin arkasındaki gerçek, 1980’lerle beraber sınırlı sayıda büyük şirketin, üretim girdileri (tohum, gübre vb.) ve tarımsal ürünlerin işlenmesi konusunda uluslararası tekelleşmeleridir. Başka bir anlatımla, GDO teknolojileri tekelleşmenin ana araçlarından birisi durumundadır.
Güncel konu olan ekmeğe dönersek! İradeniz ve gücünüz varsa, günlerce bu tartışmalarla kamuoyunu meşgul etmek yerine, ekmek üretiminde un, su, tuz ve maya dışında her türlü katkıyı yasaklayalım. Ayrıca televizyonlarda ekmek zehirdir, ekmek yemeyin abartmalarına da izin vermeyelim. Türkiye gibi dar gelirlilerin ana besin maddesi olan ekmek hakkında bu aşırı söylemleri yapmak yerine, gelir dağılımını düzelterek, dar gelirlilerimizin sofrasını nasıl zenginleştireceğimizin yollarını arayalım. Ekmek israfını tartışalım. Özetle, milletin ekmeğiyle oynamayalım.