Gerçek bir muhalif yazar: Rıfat Ilgaz-(TAMAMI)
Onun kuşağını zaman zaman yeni kuşaklara hatırlatmalı, anlatmalıyız; çileli bir kuşak, acılı bir kuşaktır Rıfat Ilgaz kuşağı. Onlar gerçek muhaliftiler. Şimdi önüne gelen yazarı “muhalif yazar” diye sunanlar, özellikle bu kuşağın kemiklerini sızlatıyorlar bence. İktidara en yakın televizyonlarda sürekli boy gösterenler, düzenle, iktidarla bir sorunları bulunmayıp, bir karakola bile yolu düşmemiş olanlar, istedikleri zaman ülkelerine girip çıkanlar, iş sorunu, aş sorunu bulunmayanlar, cezaları yok mahkûmiyetleri yok, nasıl oluyor da kendilerini “muhalif yazar” ya da “sürgün” gibi gösterebiliyorlar? Böyle birini biliyorum, Kültür Bakanlığı’nın odaları bu yazarın fotoğraflarıyla donatılmış... Sağdan da, soldan da, nerdeyse her gazetede (bizim gazetemiz dışında) adamları var, hakkında övgüler eksik edilmiyor. Geçenlerde solcu bir gazetede bir köşe yazarı, Fazıl Say’ı bahane ederek, ona övgüler döşenmiş. Ne olur, Fazıl Say gibi biriyle onları eşleştirmeyin, biri ötekini hatırlatmasın. Biri, ötekini anlamamıza yardımcı olmasın. Fazıl Say’ı, “yetmez ama evet”çilerin hiçbiriyle eşleştirmeyin. O gazetenin okuru böyle ince oyunları bilir, bilmesi gerekir. Dilerim şu son tahliyelerle gerçek Ergenekon’un hâlâ iktidarda olduğunu, kendilerine yanlış adres gösterildiğini “yetmez ama evet”çiler anlamışlardır. Muhalefette bir Ergenekon olabilir mi hiç? Ergenekon’un dinci bir anlayışa muhalifliği görülmemiştir.
Diyeceğim, muhalif sanatçı olmak böyle ucuzlatılmamalı, yoksa Rıfat Ilgaz’ların, Aziz Nesin’lerin, Nazım Hikmet’lerin, Kerim Korcan’ların, Hasan İzzettin’lerin kemiklerini sızlatırız.
Sınıf’ın yazarı Rıfat Ilgaz’ı Sivas yangınının ardından temmuz ayında yitirdik. Ateşler içinde giden insanlar arasında yakın arkadaşları, sevdikleri vardı. Yüreği dayanmadı. Bir romancı olarak ben Rıfat Ilgaz’dan çok şey öğrendim, Türkçenin, halk dilinin yüzyıllardır göz ardı edilmiş inceliklerini, güzelliklerini buldum kitaplarında. Karartma Geceleri, Sarı Yazma burnumun direğini sızlatan romanlarındandır. Her iki kitabında da yazarın yaşadıkları var, ama Ilgaz, bu romanlarını bir anı roman olmaktan kurtarmış, bunu onun vurgulanması gereken ustalıklarından biri olarak görüyorum. Rıfat Ilgaz, Karartma Geceleri’nin başında kahramanımız Mustafa Ural’ı, hayatının en zor günlerinden birinde, bir hücrede çıkarır karşımıza: “Kapıdaki üçgenin içinde beş gündür geceli gündüzlü hemen her renkte bir çift göz görmeye alışmıştı.” diye bir hücrenin betimlenmesiyle başlayan romanda, bir siyasal suçlunun kaçaklık günleri anlatılır. 1944 yılı, İkinci Dünya Savaşı’nın zor günleridir. El fenerlerinin bile maskelendiği karanlık günler. Mustafa Ural sanatoryumdan yeni çıkmıştır, veremlidir, zor hapishane koşullarını kaldıracak güçte değildir. Polis- bekçi düdüklerine göre yolunu rotasını ayarlar, bazen zar zor bulduğu bir arkadaş evinde, bazen kahvehanelerde barınır. Karısı Şükran’ın sinirleri bozulmuş, “Ne olacaksa olsun!” diye ağlar. Teslim olma konusunu uzun uzun tartıştığı karısıyla arasında kırgınlıklar başlar. Maaşını bir sürü oyunlarla alabilir. Aile düzeni iyiden iyiye bozulmuştur. Cebinde “Teslim olmaya gidiyorum.” diye yazdığı iki satırlık bir yazıyla dolaşır. Yakalanırsa bu yazı işini kolaylaştıracaktır. Kaçakların yaşamlarını anlatan filmlerde, genellikle eşler kocalarının teslim olmalarını, sevgililer ise kaçmalarını isterlermiş. Mustafa Ural’ın karısı teslim olmasını isterken, sevgilisi kaçmasından yanadır.
Edebiyatta yeni bir dil yaratıldığını ilkin Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları’nda etraflıca tartışır. Derleme ve tarama çalışmalarının fikir babası odur. Cumhuriyet’ten sonra ulusal bir programa dönüşen bu düşüncelerin edebiyattaki uygulayıcıları arasında Yaşar Kemal, Fakir Baykurt gibi yazarlarla birlikte Rıfat Ilgaz’ı da anmalıyız.
Büyük ustayı rahmetle anıyorum.
kemalates77@gmail.com