Gerileyen Amerika’nın kaçınılmaz yalnızlığı
Time dergisi Amerikan müesses nizamının sembol yayınlarındandır.
Son kapağı bir hayli olay yarattı.
ABD, tüm dünyanın ortasında adeta bir ıssız ada olarak tasvir edildi.
Başlık ise: America Alone, yani “Yapayalnız Amerika”.
Kapağa yansıyan 2 yazı konusu da bunu destekler nitelikte: “Davos ve Donald” ile “yüzde 1 ile mutluluk saati.”
Davos’ta yalnız kalan Trump ile dünya servetininin yüzde 82’sinin en zengin yüzde birin cebine gittiğini yazıyorlar.
Adamlar şöyle veya böyle olabilir ama bir Anglosakson ahlakına sahip, bizimki gibi en saçma politikaları, “kıymetli yalnızlık” filan diye ambalajlamaya çalışmıyorlar.
Tabii burada şu da var: müesses nizamın Trump’a olan düşmanlığı.
Ama öyle de olsa, ABD’nin zorba emperyalist politikalarıyla tüm dünyada giderek yalnızlaştığı da bir gerçek.
AMERİKA’NIN 2 KRİZİ
Ortada iki ABD krizi var.
Birincisi Trump krizi. Yani ABD’nin küresel güç kaybının içeride yarattığı merkez kaç etkisinden yararlanarak seçim kazanan bir “serseri mayın” sorunu var. Trump ne kadar ırkçı ve popülist olursa olsun, Şirketler Amerikası’nın yani müesses nizamın adayı değildi.
ABD’nin “İncil Kuşağı” da denen muhafazakar kesimlerinin öfkesinden yararlandı.
Karşısında liberal yani Amerikan standartlarında solcu kabul edilen Neo con Hillary Clinton’un da olmasıyla seçimi kazandı.
Şimdi başı “sistem” ile dertte.
Aslında bu kriz, ABD’nin ikinci krizini, yani küresel ölçekteki gerilemesini de tetikliyor. Ama onun birincil sebebi değil, sonucu.
Derin ABD’nin temsilcisi Neocon ekip, Rus bağlantısı, delilik, kadına taciz, ne bulurlarsa Trump çuvalına dolduruyor.
Panikteler çünkü.
Time Dergisi’nin kapak sayısına Davos’tan önemli bir isim destek verdi.
ABD müesses nizamının ünlü isimlerinden George Soros idi bu.
George Soros, İsviçre'nin Davos kentindeki 48. Dünya Ekonomik Forumu'nda ABD Başkanı Donald Trump’ı hedef tahtasına oturttu.
"Trump yönetimini dünya için bir tehdit olarak görüyorum" diyen Soros, "Ancak bu geçici fenomen 2020 ya da daha kısa sürede yok olacak" ifadelerini kullandı.
Hani bu yılın ilk yarısında bu iş halledilecekti.
Demek Trump dişli çıktı.
Amerikalı Profesör James Petras, ABD’nin 2018’deki durumuna ilişkin geniş perspektifli bir analiz yazısı kaleme almış. (https://www.globalresearch.ca/blackouts-and-flashpoints-in-2018-who-rules-america-global-economy-and-geopolitics/5627474)
Petras, ABD’nin yakın ve uzak gelecekteki konumunu Donald Trump ve onun içerideki düşmanlarının belirlemeyeceğini, küresel çaptaki değişimin artık ipleri eline aldığını saptıyor.
New York üniversitelerinde siyaset bilimi dersleri veren sol eğilimli Petras, ulus devletlerin güçlenecekleri ve ülke haklarının yükselişe geçeceğini, küreselleşmenin ise bunun karşısında gerileyeceğini söylüyor.
Doğu ve Batı arasındaki ilişkinin kökten bir şekilde yeniden belirleneceğini, büyük ülkelerin bölgesel savaşlarda küresel hedeflerini gözeteceğini öngörüyor.
Bu gelişmelerin ışığında, ortaya çıkacak asıl krizin, ABD’nin ekonomik ve siyasi politikalarının birbirinden uzaklaşması olacağı görüşünde Petras.
Küresel rolündeki hızlı çözülmenin ABD yönetiminde çok başlılık, iç çekişmeler ve kakafoni olarak vücut bulduğunu yazmış.
Aynı şeyin ABD ekonomisindeki aktörlerde de görüldüğünü söyleyen Petras, borsanın yükseldiğini ancak verimliliğin düştüğünü, işsizlik gerilerken ücretlerin azaldığını, şirket borçları arşa yükselirken, yüksek teknoloji sektöründeki karlılığın patladığını yazıyor.
Bunun en somut örneği, Trump’ın “America First” yani “Amerika önce gelir” sloganını Time dergisinin “America Alone” yani “ABD yapayalnız” kapağıyla yalanlaması.
PETRAS’TAN TÜRKİYE ÖRNEĞİ
James Petras, asıl meselenin dünyadaki karar alma süreçlerinde ABD’nin (Trump ile veya Trump’sız farketmeden) giderek dışlanması olduğunu vurguluyor.
Buna örnek olarak da, Kuzey-Güney Kore yakınlaşmasını, Amerikan yaptırımlarına karşı Rusya – Çin işbirliğini ve en çarpıcı örnek olarak da Türkiye’nin son Afrin harekatını gösteriyor.
Aynen alıntılıyorum:
“ABD’nin marjinalleşmesinin ötesinde dünyada yeni bölgesel (Avrasya) merkezler ortaya çıkıyor ve bunlar ABD’nin geleneksel müşterilerini yok ediyor veya nötralize ediyor. Türkiye bunlar arasında en çarpıcı örnek. Ankara, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturmayı hedeflediği Kürt bölgelerine açıktan saldırıya geçerek, Amerikan hesaplarını boşa çıkarttı. Irak, Barzani-İsrail işbirliğindeki Kerkük tertibini çökertti. Taliban, Afganistan kırsalından Kabil’e kadar indi. Venezuela hükümeti, ABD’nin ekonomiyi çökertme ve muhalefeti ayaklandırma tezgahını bozmayı başardı. Ukrayna’daki kukla Amerikan yönetimi, Donbas’taki Rus hedeflerine saldırmakta aciz kaldı.”
Petras’ın 2018 için en çarpıcı tespiti şu: “Catastrophic developments are unlikely, but radical incremental changes will be frequent and have cumulative consequences.”
Türkçesi de şu: (Dünyada) Felaketlerin ortaya çıkması pek muhtemel değil, ama artan surette kökten değişimleri daha sık ve sonuçlarını daha çok göreceğiz.
Amerikalı profesör, Trump ve Trump karşıtlarını aynı kefeye koyuyor, bunların çatışmalarının dünyadaki gidişata etkisi olmayacağını, sadece kenarda yıkıcı bir şov olarak izleneceğini yazıyor. ABD devleti ve ekonomik pazarının yok olmadığını ancak “ufalandığını” haber verirken, “önemli olan statüko değil, gelişmelerin yönü ve yapısal içeriğidir” diyor.
Petras’a göre, ABD’nin en önemli silahı olan doları, ya da bir başka deyişle “Amerikan hayat standardını” korumak için Çin ve Rusya gibi dünya güçlerine savaş tehditleri savurmak, Amerikan ekonomisi ve askeri devlet yapısı arasında zaten var olan çatlağı, kaçınılmaz ve geri dönüşsüz olarak büyütecektir.
Bizim liberal solcuların bir türlü göremediğini, New Yorklu liberal profesör açık seçik görüyor…