‘Gezi’ye...

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti...  

Neydi Gezi? 

Baskıya, dayatmaya, zulme ve şiddete isyandı; dayatmayla, zulümle ve şiddetle bastırıldı! 

Çocuklarımız öldürüldü; gözlerinden, enselerinden, alınlarından vuruldu. 

Vuran polisler kahraman ilan edilip ödüllendirildi; çoğu yargılanmadı bile... 

Yargılanıp şeklen birkaç yıl hapis cezasına çarptırılanlar ise ölen çocuklarımızın annelerine hakaret etti... 

*** 

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti... 

Neydi Gezi? 

“Ben”den vazgeçip “biz” olmayı hatırlamaktı. 

“Yarin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde” bir olabilmekti. 

Neşeydi, coşkuydu, yaratıcı zekaydı. 

Binlerce özgün slogan, yüzlerce şarkıydı. 

“Çapulcu”ydu gezi, “ayyaş”tı. 

Ve Çarşı’nın, Fener’in, Cimbom’un belki de tarihteki ilk kucaklaşmasıydı... 

Soyulmuş tuzlu hıyar satan esnafın, hıyarın adını değiştirdiği zamandı! 

*** 

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti... 

Neydi Gezi? 

Önce gerçekten “birkaç ağaç”tı. 

Sonra, “Sen bizim derdimizi birkaç ağaç mı sandın?” oldu. 

En sonunda da tarafları “aydınlık” ve “karanlık” olan bir savaşa dönüştü. 

Sokaklardan yükselen “istifa” çağrılarıydı Gezi; “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”dı... 

Ve... “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”di elbette... 

*** 

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti... 

Neydi Gezi? 

Diktatör için kâbustu örneğin... 

Aniden çıkılan ve gidilen yerde terslenilen yurt dışı gezisiydi. 

Yandaş esnafın eline tutuşturulan “pala” oldu sonra... 

İsrail Gizli Servisi’nin devreye girmesiyle, “psikolojik savaş”a dönüştü, “Kabataş’ta yüz kadar yarı çıplak adam benim başörtülü bacımı, hem de bebeğiyle birlikte döverek üzerine affedersiniz idrarlarını yaptılar” yalanı oldu. 

*** 

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti... 

Neydi Gezi? 

Aşktı... Bu ülkeye, çağdaş değerlere, özgürlüğe, barışa, kardeşliğe, dayanışmaya, dinler ve kültürler arası farklılığa duyulan saygı...  

Farklı forma renklerine...  

Yaşama hakkına...  

Doğaya...  

Atatürk’e... 

Duyulan aşktı! 

Ülkeyi bölmek isteyenlerle, din devletine dönüştürmeye kalkışanlara atılan okkalı bir tokattı... 

İşte; o yüzden bugün bazıları her ne kadar sahiplenmeye kalksa da o gün hiçbiri yoktu aramızda! 

*** 

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti... 

Neydi Gezi? 

Halkın önemli bir bölümünün, siyaset yapma hakkının sadece siyasetçilere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu anlamasıydı. 

Parklarda kurulan forumlar, konuşan, direnen, haykıran milyonlarca insandı. 

Kısacası... Gaz fişeğine kafa atan, TOMA suyunda duş yapan, ağaçların gölgesinde şarkı söyleyip getirdikleri yiyecekleri hep birlikte yiyen, her yaştan gençti Gezi... 

Kim ne derse desin direniş hâlâ sürüyor... 

Görmüyor musunuz; Berkin hâlâ vurulduğu yaşta... 

Ali İsmail hâlâ koşuyor! 

Ethem hâlâ gülüyor! 

Ve Taksim’deki o parkta kesilmek istenen ağaçların hepsi hâlâ yerli yerinde... Rüzgarla dans ediyor! 

*** 

Gezi Direnişi’nin üstünden iki yıl geçti... 

Neydi Gezi? 

Her anı cihana değer, müthiş bir aşktı!  

(156+32) 

Abdullah Takmaz, Huber’i 7 ay 3 hafta işgal etti; kendisi ve ailesi için yapılan harcamaları ödediğine dair makbuzları bir türlü gösteremedi. 

Ayrıca; Kanlıca’da taşındığı ve “Kendi evim” dediği, piyasa değeri 20 milyon lira olan yeni villayı hangi parayla aldığını da açıklamadı... 

Zaten yıllardır Suudi Kralı’nın getirdiği hediyeleri ne yaptığını da söylemiyordu... 

Çocuklarının düğününde takılan altınları ve paraları sözüm ona şehit ailelerine bağışlayacaktı; o da gürültüye gitti... 

Bir de kalkmış diyor ki, “Herkes benim bu gibi konularda ne kadar hassas olduğumu bilir...” 

*** 

Bir de bizimle böyle dalga geçmiyorlar mı; işte, o zaman gerçekten deliye dönüyorum! 

GÜNÜN SORUSU 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bir süredir CNN Kürt’e dönen “penguen kanalı”nda Ahmet Hakan’ın programına katılmış... Seçmene şirin görünmek için “Geçti Dost Kervanı Eyleme Beni” ve “Cemalım, Cemalım” adlı türküleri söylemiş. Sorum kendisine: 

Örgütünüz PKK, “türkü” söyleyerek Türk milliyetçiliği yaptığınız için sizden özeleştiri isterse ne yapacaksınız? 

SIRA AYASOFYA’YA GELDİ... 

Mitinglerde Kuran’ın siyasete alet edilmesinden sonra sıra Ayasofya’ya geldi. 

Odatv’nin haberine göre Erdoğan, son seçim hamlesi olarak 29 Mayıs’taki Fetih şöleni sırasında Ayasofya’da namaz kılmaya hazırlanıyormuş...  

Yanında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de olacakmış... Böylece MHP ve Milli İttifak seçmeninden oy almayı planlıyormuş...  

Bana göre bu ikilinin yanında mutlaka Avrupa Birliği eski Bakanı, Egemen Bağış da olmalı... 

Namaz kılmayı bilmese de en azından “Bakara-makara” esprisi yapar, gergin havayı dağıtır... 

*** 

Şaka bir yana... Bizi yönetenler, Demokrat Parti iktidarından beri hep aynı menüyü önümüze getirip duruyor... 

İnsan en azından biraz yaratıcı olmalarını bekliyor!  

GÜNÜN İSYANI 

Recep Tayyip Erdoğan, NTV’de Oğuz Haksever’in sorularını cevaplarken yıllarca üzerinden oy topladığı ‘3Y’yi sayamamış... “Biz 3 Y ile mücadele için geldik; yoksulluk, yasaklar, yoksulluk” demiş de bir türlü ‘yolsuzluk’ sözcüğü ağzından çıkamamış... Siz kime, nasıl isyan etmemi beklerdiniz bilmem ama, benim isyanım yılların gazetecisi, yeni dönemin yandaşı Oğuz Haksever’e: 

Madem karşına aldığın o adama unuttuğu sözcüğün “yolsuzluk” olduğunu bile hatırlatamıyorsun, neden hâlâ kendini “gazeteci” diye tanıtıyorsun?