Gideceği limanı bilmeyen gemi!
Çok bilinen bir sözdür: “Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez!” Bu söz hem bireyler hem de devletler için geçerlidir ve stratejik hedefin önemine işaret eder. Yani hayatta ne yapmak istediğinizi bilmiyorsanız önünüze gelen tüm fırsatları da kaçırırsınız ya da bir devlet olarak ulaşmak istediğiniz bir hedef yoksa gelişen olayları da doğru kavrayamazsınız.
Türkiye’nin 2011’den beri en yakıcı şekilde hissettiği Suriye meselesinde de hâlâ temel sorun bu: “Ortada ulaşılabilir ve tanımlı bir hedef yok!” Bu yüzden geçmişte lehimize esen rüzgarları bile kaçırdık. Ancak eğrisi doğrusuna denk geldi. Özellikle bölge ülkelerinin yoğun çabaları ve Mehmetçiğin zor şartlarda icra ettiği Fırat Kalkanı/Afrin Zeytin Dalı operasyonları sayesinde yeni bir noktaya ulaşıldı. Yapılan tüm Batı kaynaklı provokasyonlara rağmen Türkiye, Rusya, İran ve Suriye belli ilkeler üzerinde anlaşarak İdlib sorununu “uzlaşıyla aştılar.” Uzlaşı sağlanır sağlanmaz da coğrafyanın gerçekleri konuşulmaya başlandı. Arka arkaya Fırat’ın doğusu ve ABD’nin bölgedeki varlığı üzerine açıklamalar geldi farklı ülkelerden. Böylece bir kez daha anlaşıldı ki olaylara “taktik penceresinden” değil de “stratejik düzeyden” bakınca her şey çok daha net! İşte bu netlik sebebiyle tüm dikkatler olması gereken yere yani Fırat’ın doğusunu elinde bulunduran terör örgütü PKK’ya ve ona bağlı farklı isimlerdeki gruplara çevrildi.
FIRAT’IN DOĞUSU
Bu yeni durum herkese aynı soruyu da hatırlatmış oldu: “Bölgede kime karşı mücadele ediyoruz?” Soru basit gibi görünse de bugüne kadar “net tespiti” yapılmadığı için pek çok savrulmalar yaşandı. Ancak artık herkes bölgeyi karıştıran gücü de, o gücün “kara ordum” dediklerini de açık biçimde görüyor. Zaten bundan sonraki adımlar da mutlaka asıl noktaya yani “Fırat’ın doğusuna” doğru atılmak zorunda.
Ancak bilinmelidir ki “terör orduları” kuranlar ve eğitenler de durumun farkında. Bu yüzden oyunu tüm alana yaymaya ve “güç merkezini” zayıflatmaya çalışıyorlar. Bugünlerde yaşanan ve birilerinin ısrarla gündeme sokmadığı KKTC konusu ya da Doğu Akdeniz’in geleceği tam da sorunu alana yayma mücadelesi. ABD ve ona bağlı güçler sadece Fırat’ın doğusunda değil Akdeniz’in doğusunda da adım atıyorlar. Hatta yetmiyor, İran’da gerçekleştirilen vahşi terör saldırısında olduğu gibi, başka ülkeleri de karıştırıyor emperyalistler. Zira şuna inanıyorlar “kaos ne kadar yaygınlaşırsa karşımdaki devletler de o kadar güç kaybeder!”
SATRANÇ TAHTASI
Karşılıklı olarak adımlar atılıyor, bir satranç tahtasındaki gibi herkes bir sonraki hamleyi ve sonrakileri hesaplamaya çalışıyor. Bu noktada Türkiye’nin bölgesel gücünden faydalanmasınınsa tek bir koşulu var: “Gideceği limanı bilmek!” Ya da “stratejik düzeyde doğru hedefler tayin etmek.” Bunu başardığımız anda atılan her adım bir diğerini tamamlayacak ve daha büyük adımlar atmak için vesile olacak. Böylece her rüzgâr Türkiye’yi hedeflerine yaklaştırmak için kullanılabilir hale gelecek. Hele hele coğrafyanın dayattığı gerçekler bir kez anlaşılınca var olan tüm kafa karışıklıkları da ortadan kalkacak. Böylece Fırat’ın doğusuyla Akdeniz’in doğusunun aslında aynı şey olduğu ve KKTC’yi savunmakla tüm Güney sınırımızı savunmanın aynı derecede vazgeçilmez olduğu da ortaya çıkacak. Kimsenin şüphesi olmasın! İşte bunlar yaşanınca Türk milleti 7’den 70’e kadar birleşip vatan savaşını “zafere ulaştıracak” noktaya da taşıyacak. Ben, yaşanan herşeye rağmen hem Türk milletinin hem de Türk devlet geleneğinin doğru noktaya ulaşacağına eminim. Yeter ki “gideceğimiz limana” karar verelim.