Giden Gelmez Dağları
Doğadan, yaşamak için rızkını çıkartmak zorlu bir zanaattır. Hayatta kalmak ve soyunu sürdürmek mücadelesinde avcılık ve toplayıcılık insanların yüz binlerce yıllık mesleğidir. Günümüzde bir spor haline gelse bile kıtlık olduğu zaman av, ailenin et ihtiyacını karşılar. “Giden Gelmez Dağları, Taşeli Platosu’nun en engebeli, aşılması en zor ama yüzey şekilleri bakımından en çarpıcı bölgesi”dir . Öyleki bölgenin Askeri haritalarında “piyade geçemez” yazılıdır. (http://ekonomi.dunyabulteni.net/haftasonu-eki/84664/giden-gelmez-daglari-efsanesi .)
İşte, böyle ailesinin karnını doyurmak için 1941 yılında baba İsmail Özen 15 kişi olarak “keyik” avına gidiyor. Yaylacık mevkiinde üç geyik görüyorlar. Ama hayvanlar bir mağaraya çığla düşüyor. Ertesi gün babası ava gitmek için hazırlanırken söylediklerini Ömer Özen’in kendi ağzından hazırlanmış ‘Giden Gelmez Dağları Efsanesi’ adlı belgesel çekiminden, konuşma dilinin imlası ile ondan dinleyelim: “Ben bi rüya gördüm. Bir Arap’la bi güreş yaptım, ne o beni yenebildi, ne ben onu yendim. Bir dağdan aşağı yuvarlandık gittik.’ ‘Annem dedi ki ‘Sakın ha dedi. Benim rüyam senin rüyandan daha keskin. Evimizin düveri (çatısı) çöktü. Sakın ha dedi’. O sekiz yaşında ben Onar Ömer, ‘ben de rüya gördüm’ dedim. Ben demir parçaları topladım, ellerim donuyordu. Ne yaptıysam ısıtamadım ellerimi. Eğer bu soğukluksa sakın gitme baba; öksüz kalma, yetim bırakma bizi’ dedim. Vardıkları zaman kaya ayıcık mevkiinde, o üç köyüğün (geyik) düştüğü kovuğa bakıyorlar. Bakıyorlar ki iki katlı bir bina şeklinde yani 8m., 7m. Herkes takır tuku, 8 kişi atlıyor. Diyorlar ki ‘burada geyik yok ama ilerde bir mağara var oraya gitmiş. Oraya da inemeyiz çekin bizi.’ İneğken atlanığ ama çıkağken çıkılmaz. İple çıkılacak.” Kardeşi Arife Özdemir şöyle devam ediyor: “O gün babamı iple salmışlar, aşağıya. ‘Keyik yok’ deyi bağırmış. Bura karanlık, altından su akıyor’ demiş. ‘Buhardan beni çıkarın’ demiş.” Ömer alır sözü: “Altı kişi çıkıyor, iki kişi kalıyor. Ordaki Toroslardaki taşlar adeta bir jilet gibi, havallah düştüğü zaman bıçak gibi o kadar keser, keskin. Tecrübesizlik, deneyimsizlik bizi yetim bıraktı. Altı kişi çıkıyor, iki kişi kalıyor. Şaka yapıyorlar ‘Yok o, ben çıkacam, sen çıkacan’ diyorken babam ‘ben çıkayım’ diyor. Babam yine deneyimli, 38 yaşında. Fazla ipe güvenmiyor da taşları elle tutuyor. Bir arkadaşı son tuttuğu elde kaldırıyor: ‘Amma korkuyorsun ha’ diyor. Çünkü o belki de onun birden öleceğini, başka mağaraya gideceğini düşünmedi. Çünkü sekiz kişi(yi) daha evvel atmıştı (almıştı), bir şey olmamıştı. Babam düşmesiyle, o geyiklerin gittiği yere gidiyor. Aşağıda kalan tutuverse tutacak. Ama kader ağlarını örüyor. Babam orada gidecek biz yetim kalacağız, rüyalarda yerini bulacak.” Arife alıyor sözü: “Biz böyle öksüz kaldık. Her arfe gün, bayram arifesinde bu dağın başına, iki saatlik yola ziyarete çıkardık. Biz oraya, mağaranın ağzına yalandan bir kabir yapmışlar taşınan (taş ile). Mağaranın ağzına varır bağırırdık. Yirmi sekiz seneden keri (sonra) benim ağabeyim gitti adam buldu, onun kemiğini toplattı.” Ömer anlatmaya devam ediyor: “Ben orada takriben, şimdi hatırlayamadım 30-40 kişinen (kişi ile), sabaha iki saat kala, gece, kimsenin haberi yokkan, kimse ailesine haber vermeyerek; o dağa tırmandık.” İbrahim Ünlü devam ediyor: “27 sene sonra oğlu Ömer Özen çıkartmağ için bize geldiler. O kadar kalabalık gittik. Dereye ben el üstünde indim. Arkadaşlar da indiler.” Ömer: “Babamın el üstünde (iki eli bir şakağında) uyudu kaldığını görüyor, diyor ki. ‘Ben buldum’ diye ses geldi. Peki ses nasıl duyuruluyor 102 m. yukarıya? Kademelerde adamlar var ya, o ona söylüyor, onlar söylüyor, bize ses geliyor yukarıya.” İbrahim: “Önden ipi bağladım, saldım (Ömer’i) aşağıya. Elinde löküste (lamba) yok, elektriklen. Sırtına bir tesaç, çuval bağladım. Kemiklerini, hatta kafası ilk düştüğü zaman (eliyle ceviz yüklüğünde yuvarlak göstererek) kafası şu kadar delinmiş” diyor. Ömer: “Demek ki düşmüş kan kaybından biraz aklı başına gelmiş. Ellerinin (başının altına koyup) üstünde yatmış, ama ölmüş, kalmış. Onu bulduğum dediği zaman dünyalar bizim oldu. Hem ağlıyorduk, hem gülüyorduk.” 1941’de hayatını kaybeden Ömer Usta oğlu İsmail Özen’in kemikleri, 7 Eylül 1969 yılında bulunduktan sonra şimdi şimdi köy mezarlığındaki kabrindedir.
Doğası, havası, çiçekleri, karı, karlıkları, içinden akan dereleri, dağ keçileri ve aslan gibi geyikleriyle güzel mi güzel; bir o kadar da ava gideni avlayan Giden Gelmez Dağlarının asıl sahibi keçiler ve geyiklerdir. Çünkü o vahşi doğaya en iyi uyum sağlayacak şekilde bedensel ve nüfusça evrim geçiren insanlar değil, bu canlılardır. Ne yazık ki, bu dağlar uluslararası av turizmine açıktır ve yaşlı tekeler binlerce dolar karşılığında Amerikalı ve Avrupalı zenginlerin hedef tahtasıdır ve katledilir.