Gidişat

Çiftçilerimizin uyum yeteneği ve teknik becerileri hayli yüksektir. Adını doğru söyleyemedikleri ürünleri bile başarıyla yetiştirebiliyorlar. Teknik başarı çok önemlidir. Çünkü teknik başarı olmadan ekonomik başarı sağlanamaz. Teknik başarının önemli ölçütlerinden biri verimdir. Hem bitkisel üretimde hem de hayvancılık üretim dallarında en yüksek verimi almaya çalışanlar vardır.

Yüksek verim; gübre, ilaç, çekigücü, işgücü, kaba ve kesif yemler gibi girdileri daha yoğun kullanarak sağlanır. Yoğun kullanım birim alana yani dekar başına daha fazla gübre atmak, sağmal inek başına daha fazla karma yem vermek anlamına gelmektedir.

ORTAK YAKINMA

Bütün bölgelerimizde çiftçiler “maliyet yüksek” demektedir. Çiftçinin kastettiği kullandığı girdilerin tutarıdır. Bir girdinin miktarı ile söz konusu fiyatı çarpılarak bulunur. Satın alma fiyatının üzerine işletmeye taşıma, depolama ve uygulama giderlerinin de eklenmesi gerekir. Kullanılacak girdi miktarı ürün ve girdi fiyatına göre değişir. Hedef en yüksek verime değil ekonomik optimuma ulaşmak olmalıdır. Yani getirisi masrafından fazla olmalıdır.

DIŞA BAĞIMLILIK

Bitkisel üretimde en fazla kullanılan besin elementleri azot, fosfor ve potasyumdur. Azotlu gübreler fazla miktarda enerji kullanarak petrol türevleri ve doğalgazdan üretilir. Ülkemiz petrol ve doğalgaz yönünden zengin değildir. Bu nedenle akaryakıt ve enerji maliyeti yüksektir.

Yurdumuzda saptanan fosfat kayalarındaki fosfor oranı düşük olduğundan işletilmesi pahalıya gelmektedir. Azot ve fosfor açısından dışa bağımlıyız. Topraklarımızda yeterli, hatta fazla miktarda potasyum vardır.

Temel bilimlere yeterince önem verilmediği için bir türlü gelişemeyen kimya sanayimiz tarım, veterinerlik ve tıbbi ilaçlar konusunda daha çok etkili maddeleri ithal ederek çalışmaktadır. Kendimize yeterli olmaktan çok uzaktayız.

Karma yemlerde kullanılan soya küspesi, mısır gibi yem hammaddelerini, yem katkı maddelerini ve aşıları ithal etmekteyiz. Tavukçuluk ve sığırcılıkta damızlık hayvan dış alımı çok yaygındır. Bütün bu sayılanlar ithal edildiğinden döviz kurları yükseldikçe girdi fiyatları otomatik olarak artmaktadır. Kısa ve orta erimde bu durumun düzelme olanağı yoktur.

ROTA DEĞİŞİKLİĞİ

Koşulların zorlamasıyla Avrasya rotasına girmekte olan Türkiye gemisi sert bir manevrayla Atlantik istikametine çevrilmeye çalışılmaktadır. İçinde bulunduğumuz açmazın nedeni olan sisteme doğru gidiş ana muhalefet tarafından savunulurken; iktidar partisi ve onun payandası olan parti tarafından da benimsenir hale gelmiştir.

Dünyanın en büyük kimyasal gübre üreten ülkesi Rusya Federasyonu’dur. Rusya’nın petrol ve doğalgaz dış satımı yapan önemli ülkelerden biri olduğunu da unutmayalım. En büyük tarım ilacı üreticisi de artık Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Bunlara sırtını döneni Atlantik’in yamyamları soyar. Üzülerek söyleyelim ki gidişat o yöndedir.

SEÇENEKLER VAR

Tarımın beşiği Fırat ve Dicle ırmakları arasında kalan Mezopotamya ve Anadolu’dur. 13 bin yıl öncesinde burada gelişmiş bir tarımsal yapı ve toplumsal düzen vardı. Traktör, kimyasal gübre ve ilaç olmasa da tarım yapılıyordu.

Doğa ile savaşmak yerine doğa ile uyumlu tarım yapma yöntemlerini biliyoruz. Havada milyarlarca ton azot var. Azotu baklagiller başta olmak üzere birçok bitki toprağa bağlar. Ekim nöbetlemesine baklagilleri katıp yeşil gübreleme yapacağız. Toprak organik madde ve azot yönünden zenginleşecek.

Toprak işlemeyi en az düzeye indireceğiz. Anıza ekim yöntemleri bile var. Ekim nöbetlemesine giren tahıllar yabancı otları baskılayacak, ot ilacı kullanımına gerek kalmayacak. Kültürel önlemleri alarak, biyolojik ve biyoteknik mücadele yaparak ilaç masraflarını azaltacağız.

Suları tutumlu kullanacağız. Yaş meyve ve sebze, süt gibi bozulabilir ürünler tüketim merkezlerine yakın yerlerde yetiştirilip taşıma giderleri ve ürün kayıplar azaltılacak. Ürün çeşitliliği arttığı için doğal ve ekonomik riskler azalacak.

AİLE İŞLETMELERİ

Dünyada 20 dekardan az araziye sahip 800 milyon küçük aile işletmesi var. Bunlar dünyadaki tarımsal üretimin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Özetle modern girdilere erişme imkânı olmayan köylüler ve balıkçılar dünyayı ayakta tutuyor.

1960’lı yıllarda 26 milyon nüfusu olan Türkiye’de 4,5 milyon çiftçi vardı. Nüfus üç kat arttı, kayıtlı çiftçi sayısı yarıya indi. Üretici insanlar şehirlere göçtü ve tüketici oldu.
Eli ayağı tutan herkes bir işe sarılacak ve başaracağız.

Umutsuzluk yok!