Görevim tuzağa uzak durmak!
CHP, 2016 yılının Ocak ayında sonuçları Türkiye’nin hayrına olan doğru bir iş yapmıştı. İkinci kez kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu başladığında AKP “başkanlık rejimi”nden söz edince, bundan söz edeceklerse kendilerinin masada olmayacaklarını söylemişlerdi.
Masa donmuştu. Dağılmıştı.
2017 yılının Ocak ayında aktörler de istenen de aynı iken, bir yıl öncesine göre hiçbirşey değişmemiş iken, CHP Anayasa Komisyonunda ve TBMM Genel Kurulunda kendine verilen rolü oynadı. Bu işin en büyük eksiğini tamamladı; olmazsa olmazını koştu, yerine getirdi. Görüşmeler sürecine katıldı. Böylece yapılan sisli-puslu ve yanlış işi meşruiyet şerbetiyle bir güzel besledi.
Demek ki bir yıl önce “başkanlık konuşulacaksa biz yokuz” sözünün içi gerçekten boşmuş. Ve demek ki o zaman dile getirdikleri “masadan biz kalkmadık, görüşmeleri komisyon başkanı İsmail Kahraman kesti” diye sızlanmaları gerçekmiş. Bu sözlerin ardından yapılan mektuplaşmalar, meğer o zaman da uzlaşmacı oldukları içinmiş. Bir yıl sonra olup bitenin ve izlenen “siyaset”in iç yüzü ortaya çıkmış oldu.
***
Olan oldu!
Şimdi ne yapmak gerektiği üzerine konuşup kararımızı kendimiz, ama gerçekten kendimiz vermeliyiz. “Adayımız Ekmeleddin” zamanındaki gibi, HDP’ye ödünç oy kışkırtmasındaki gibi, o televizyonun ekranından ya da şu gazetenin pek şaşaalı kaleminden anons edilen kaynakları belirsiz kararlarla sürüklenmemeliyiz.
Yapmamız gereken, şimdiye kadar yaptığımız gibi bu işin yanlışlığını hem iktidar sahiplerine hem destekçilerine bıkıp usanmadan anlatmaktır. Bu işi ortadan kaldırın, bu hamlığa son verin çağrımızı
son dakikaya kadar yinelemektir.
CHP yönetimi besbelli ki, halkoyu sürecini de elinde meşruiyet şerbetiyle geçirecek; onun yüzüne karşı da artık bu örtülü desteği çekin çağrısını yükseltmek gerekir.
Sandık gününe gelince...
Sandığa gidip “hayır” demek, CHP’nin mecliste sürece katılıp “hayır” demesi gibi, bu yanlış işe cansuyu vermektir.
Sandığa gidip “geçersiz oy” kullanmanın bir yararı yoktur; çünkü “evet - hayır” oy oranı, kullanılan değil geçerli oyların toplamına göre belirlenecektir. 3376 sayılı yasanın 8. maddesi bunu açıkça belirtiyor.
Anayasa değişikliklerinin cansuyu meşruiyettir; bu yanlışa dökülecek meşruiyet şerbeti Türkiye’nin üzerine asit serpiştirmekten farksızdır.
Bu yanlış iş geri çekilmediği takdirde, o gün sandıktaki görevim, sandıktan çıkarılmaya çalışılan bu tuzağa uzak durmak olacaktır.
***
Kararımın kesinleşmesine yardımcı olan bir olay var.
Akşam Gazetesi’nde 23 Ocak 2017 günü başlayan ve gazetenin birinci sayfasından ilan edilen “dev yazı dizisi”! Bu iş öyle yanlış ki, varlık nedeni halka doğru bilgi vermek olan gazetelerin varlık nedenlerini ortadan kaldırıyor.
Gazete “Atamalarda DENGELİ DAĞILIM” başlığı atıyor; altında Anayasa Mahkemesindeki 15 üyeden 12’sinin Cumhurbaşkanı ve 3’ünün TBMM tarafından seçileceğini yazıyor; el insaf!
Hakimler Savcılar Kurulunun 13 üyesi olduğunu belirtip 5’inin cumhurbaşkanı, 6’sının TBMM tarafından seçileceği bilgisini veriyor. Toplayın; 5+6=11. Diğer 2 üyenin, atamaları cumhurbaşkanınca yapılan adalet bakanı ile müsteşarı olduğu bilgisini örtüyor; “denge”nin 7+6=13 olduğunu görülmez kılıyor. Partili cumhurbaşkanının adaylıkları kendi elinden geçecek TBMM üyeleri üzerindeki belirleyiciliğinden, dolayısıyla muhtemelen ortaya 10+3=13 dengesi çıktığından elbette hiç söz etmiyor.
Bu iş öyle yanlış ki, destekçisinden örtülü isteklisine her kesimi çürütüyor.
Anayasa, açıklık ve dürüstlük olmadan olmaz.
Tek çıkar yol gördüm; tuzağa uzak duracağım.