Gösterge faiz bize neyi gösteriyor?

25 Temmuz günü Merkez Bankası (TCMB) gösterge faiz oranını belirleyecek. 13 Eylül 2018 tarihinde Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu (PPK) kararı ile gösterge faizini (Politika faizi) yüzde 17.5’ten yüzde 24’e yükseltti. O tarihten bu yana Merkez Bankası gösterge faizi yüzde 24 olarak devam etti.

2018 yılı Haziran ayına kadar piyasalardaki dengesizliği “Geç Likidite Penceresi” (Bankalararası Para Piyasasında saat 16.00 ile 17.00 arası uygulanan gecelik faiz) faiz oranı uygulaması çerçevesinde faizleri yüzde 16.50 olarak uygulayan TCMB, 7 Haziran 2018 tarihinde uygulamayı gösterge faiz oranlarına çevirerek gösterge faizi yüzde 17.75 oranına yükseltti. Yazının başında da bahsettiğim gibi 13 Eylül tarihinde TCMB baskılara daha fazla dayanamayarak yüzde 17.75 olan gösterge faizini yüzde 24 seviyesine çıkardı.

Büyük konuşmamak gerek, ben de dahil olmak üzere ekonomiyi takip eden birçok kişi bundan 1-2 ay öncesine kadar 2019 yılında faizlere TCMB’nin dokunamayacağını, aksi taktirde kurların tekrar, bu kez ciddi oranda yükseleceği tehlikesinin bulunduğunu düşünüyorduk. Ancak bugün, 25 Temmuz günü yapılacak PPK toplantısında değişiklik yapılıp yapılmayacağı değil, ne kadar faiz indirimi yapılacağını konuşuyoruz. Ortalama 250-300 baz puan (yüzde 2.5-3)indirim yapılacağı konusunda aşağı yukarı herkes hemfikir.

Böyle bir ortamın oluşmasının nedenlerini sıralarsak;

-Öncelikle uluslararası en büyük korku, S-400’leri alırsak Buna ABD’nin tepkisi ne olurdu. Bu yazının yazıldığı gün itibariyle, Trump Türkiye’ye herhangi bir yaptırım uygulamasının düşünülmediğini söyledi. Bu haber şaşırtıcı olmakla birlikte piyasaları rahatlattı. Benim bu konudaki kanaatim ABD’nin S-400’lerin alınması konusunda bir hamle yapmayacağı, ancak başka bir şekilde Türkiye’nin üzerine gideceği idi. Beklediğim gibi oldu. S-400’leri Türkiye söylediği gibi aldı, ABD sadece seyretti. Bence yapabileceği fazla bir şey yoktu. Yazının konusu olmadığı için fazla uzatmıyorum.
-Yurtiçindeki gelişmelere gelince; uzun süreden beri 5.60-5.70 aralığında seyreden USD (ABD doları) kuru nedeniyle enflasyonun ana tetikleyicisi olan kur artışı meydana gelmedi.
-Mayıs ayı enflasyonu yıllık yüzde 19.91 iken Haziran ayında yüzde 15.72’ye geriledi,
-İşsizlik, Mart 2019 ayında yüzde 14.1 iken Nisan ayında yüzde 13’e geriledi.

Yukarıda saydıklarım doğal olarak işlerin düzeldiği anlamına gelmiyor. Daha doğrusu Hazine ve Maliye Bakanlığının bir önlem alıp da rakamların düzeldiğini söylemek imkansız. Yaptıkları, bankaların batıklarını silip, temiz bilanço çıkartmak. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim, bence doğru yola gidiş gibi görünen ama henüz bam teline basılmayan birkaç kambiyo engeli vb.gibi. Bankalara piyasaya kredi verdirmek konusunda fena değiller ancak yine de Türkiye net kredi kullanımında dünyada en gerilerde yer alıyor.

Yine herkesin yaptığını yapıp durumumuzun ne kadar kötü olduğunu yazdım.
Aslında yazmak istediğim şuydu; evet Merkez Bankası Başkanı'nın başını yiyen faizler düşürülmeliydi. Hem de en kısa zamanda ancak maliyeti kur artışı olurmuş deniyor. KONTROLLÜ KAMBİYO REJİMİNE ucundan da olsa girdik. Bir cesaret, KATLI KUR UYGULAMASINI DERİNLEŞTİRİRİZ. Kurlarda kontrol altına girer. Bir esnafa sordum, kurları bizim Merkez Bankası belirlerse ne olur diye, Amerika saldırır dedi, fazla düşünmeden. S-400 aldık ne oldu? Demek ki neymiş, her şey eskisi gibi değilmiş.

Birde yukarıdaki muhtelif ülkelerde uygulanan gösterge faizleri gösteren tabloya bakın. Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası ve İsviçre gösterge faizi eksi faiz uyguluyor. Arjantin ve Ukrayna’yı saymazsak bizim gibi diyebileceğimiz ülkeler içinde bize en yakını yüzde 8.25 ile Meksika. Bizim neyimiz eksik, ya da fazla.
Yüksek faizleri bütçeden yine biz ödüyoruz. Vergiler artıyor, devlet harcamaları kısıyor. Emekli yüzde beş zam alıyor. Simit parasına bile denk gelmiyor.
Faizler artıyor, KUR sadece ithalatı etkilerken, FAİZ hem ithalatı, hem ihracatı, hem de sadece yurtiçi piyasada çalışanları etkiliyor. YANİ FAİZ HER YERDEN, HERKESİ VURUYOR.