Gülten Dayıoğlu Vakfı 10 yaşında
Geçen hafta İstanbul’daydım, değerli yazarımız Gülten Dayıoğlu Vakfı’nın 10. yılını kutladık.
Doktora tezim çocuk edebiyatı ve Gülten Dayıoğlu üzerinedir. Toplantıda ben de birkaç söz söyleme fırsatı buldum.
Önce Sunay Akın’ın hoş sunumunu dinledik. Konuşma sanatıyla tiyatronun birleştiği hoş bir sunumdu. Sonra Gülten Dayıoğlu’nu dinledik. Vakıf kurma fikrinin nasıl doğduğunu anlattı, bu konuda ilk öncü olan Mustafa Ruhi Şirin’den gördüğü desteği anlatarak başladı söze.
ÇOCUK EDEBİYATINDAKİ BOŞLUK
Vakfın açtığı yarışmalarla daha şimdiden çocuk edebiyatına onlarca yazar kazandırdığını ben yakından biliyorum, Dayıoğlu “benim tomurcuklarım” diyor bu yazarlar için. O tomurcukların bir kısmı iyice açıldı, çocuk yazını içinde yerlerini aldılar bile. Hepsi bir bir kürsüye çıktılar, konuşmaları sıcaktı, içtendi. Prof. Dr. Sedat Sever’in yönettiği Mustafa Ruhi Şirin’in, Selahattin Dilidüzgün’ün, Doç. Dr. Tuğba Çelik’in konuşmacı olarak katıldığı açıkoturumda Gülten Dayıoğlu ve vakfı tartışıldı.
Başarınız zamanında doğru hamleler yapmanıza bağlıdır. Gülten Dayıoğlu tam zamanında doğru bir hamle yaptı. Önce büyükler için yazan Dayıoğlu, çocuk edebiyatındaki büyük boşluğu zamanında gördü, çocuklara yöneldi. Yalnızca çocuklar için yazmayı seçen, kendine iş edinen ilk yazarımız olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
YAZARIN ÇOCUKLUĞU
Çocuklar için yazan bir yazarın çocukluğu bilinmeli önce. Bu değerli yazarımız çocuk edebiyatı üzerine çalıştığım günlerde 26 Şubat 1996 tarihli mektubunda bana kendisini şöyle anlatmıştı:
“Annem babam ben üç yaşındayken ayrıldılar. İlk romanım olan Fadiş’te bunun izlerini bulacaksınız. Babam Gedizli. Yüncü Aliler lakabıyla anılan aileden. Aile keçe yaparmış. Babam bu işe ilgi duymamış. Bunda rüştiyede okumasının da etkisi olmalı. O, şapka devriminin etkisinde kalıp, şapkacı olmaya karar vermiş. Önce Bursa’da, sonra İstanbul’da ünlü Rum ustalarından bu işi öğrenmiş. Kendisi şapkalık kumaşı, kalıp yardımıyla şapka şekline getirirdi. Yaptığı işi, heykeltıraşın taşı yontarak eser oluşturmasına benzetirdi. İşini pek ciddiye alırdı. İyi de bir ustaydı. Hazır şapka ticareti de yapardı.
KİNDEN KURTULMAK
“Annem Emetli. Hacımemişler lakabıyla anılan aileden geliyor. Kendisi okuma yazma bilmezdi. Ama akışkan bir zekâya sahipti. Keskin gözlemleri, bıçak gibi esprilerle dile getirirdi. Beni kimseye ezdirmemek için evlenmedi. Bana hem analık hem babalık yaptı. Babamın başında her zaman kavak yelleri eserdi. ‘Yeşil gözlü, tatlı dilli bir güzel kadın uğruna’ bizi bırakıp gitmişti. Sonradan o kadını da çok sevdim, babamı da... Sanırım çocukluğumdan ana babamdan bu kadar söz etmem yeterli olur.”
Gülten Dayıoğlu, çocuklar için yazmaya başlarken, önce içindeki kinden, nefretten kurtulmuş sanırım, mektubundan bunu anlıyorum.
Değerli yazarımıza yeni yapıtlarla dolu daha nice yıllar diliyorum, kurduğu vakfın güzel işler yaptığının ben de yakın tanıklarındanım. Çocuk edebiyatına emek verenler bu vakfın açtığı yarışmalara katılmalı, ödüllerin yozlaştırıldığı şu günlerde Gülten Dayıoğlu Ödülü’nün çok güvenilir ellerde olduğunu biliyorum.