Gülüyoruz ağlanacak halimize

Türkiye Cumhuriyeti anayasasına bakarsanız, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Siyasi partilerin tüzük ve programlarını incelerseniz, hepsi hukuk devletinin yılmaz savunucusudurlar. Ama hukuk ayaklar altına alınırken ne bu siyasi partilerin ve ne de hukukun savunucusu hukuk kurumlarının çıtı çıkmaz.
Seçimlerin yenilenmesi halinde seçimlerin ne zaman yapılacağı, milletvekili seçimi kanununda net olarak belirlenmişken, yani Cumhurbaşkanı’nın seçimlerin yenilenmesine dair kararının, hükümetçe yayınlandığı günden sonraki doksanıncı günü takip eden ilk pazar günü yapılması bir amir hükümken, buna hiç uyulmadan Cumhurbaşkanı’nın 1 Kasım gününü oy kullanma günü olarak ilan etmesi üzerine, Yüksek Seçim Kurulu da “emriniz başüstüne” anlayışıyla milletvekili seçimlerinde oy verme gününü 1 Kasım ilan ediyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun oy kullanma günü olarak tespit ettiği tarih açıkça yasaya aykırıdır.
Çünkü Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 8. maddesi “ Seçim dönemi bitmeden önce, seçimin yenilenmesine Türkiye Büyük Millet Meclisi veya Cumhurbaşkanınca karar verilmesi halinde, durum Bakanlar Kurulu tarafından kırksekiz saat içinde ilan olunur.
Yenileme kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilmişse Meclis, seçimin yapılacağı tarihi belirler. Yenileme kararının Cumhurbaşkanınca verilmesi halinde, bu kararın verildiği günden sonra gelen doksanıncı günü takip eden ilk pazar günü oy verilir” demektedir.
Bu hukuka aykırılığa kimin ses vermesi gerekmektedir?
Buna itiraz etmesi gerekenler öncelikle siyasi partilerdir.
AKP’nin bu seçimlerde de devlet ve Cumhurbaşkanının kontrol edilemeyecek siyasal gücünü arkasına alarak, seçimlerde öne çıkacağı ham hayali içinde olduğundan, bu hukuksuzluğa sessiz kalması normaldir.
Ama seçimlere sadece AKP ile değil Cumhurbaşkanı ile yarışır durumda katılacak muhalefet partileri bu doksan günün kısaltılmasına yani kanunun açıkça ihlal edilmesine sessiz kaldılar.
Bu ilk anda anlaşılamaz gibi görünmekle beraber, olayları biraz inceleyince gerçek ortaya çıkıyor.
Meclis’te temsil edilen MHP ve HDP’nin hemen hemen aynı listelerle seçim gidecekleri, yani merkez yoklaması ile bu işi çözecekleri anlaşılıyor. Ama tüzüğünde üyelerinin yüzde seksen beşini ön seçimle seçmek zorunluluğu olan CHP için bu sürenin çok kısa olduğu bir ön seçim çalışması yapılamayacağı daha doğrusu sağlıklı bir ön seçim çalışması yapılamayacağı görülüyor.
Bu nedenledir ki; CHP Yönetimi, bir yönetmelik değişikliği ile tüzük hükmünü çiğnemiş oluyor.
Buna da görevi olmadığı halde Yüksek Seçim Kurulu olur veriyor.
Partilerin gerek ülke hukukuna ve gerekse parti iç hukukuna uygun davranıp davranmadıklarını incelemek ve gereğini yapmak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görevi iken, bu konuda da Yüksek Seçim Kurulu yasayı çiğnemekte sakınca görmüyor.
Şimdi Yüksek Seçim Kurulu’nun Milletvekili Seçimi Kanunu ihlal ettiği zaman buna niçin sessiz kalındığı anlaşılıyor.
İnsanın aklına da, “Siz 1 Kasım’a ses çıkartmayın, biz de tüzüğü yönetmelikle delmenize görevimiz olmadığı halde olur verelim” pazarlığı yapıldığı şüphesini getiriyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun bu açık iki hukuk ihlali, yani yasanın amir hükmünü yetkisi olmadığı halde değiştirme garabeti ve bir parti tüzüğünün yönetmelikle aşılabileceği düşüncesi, Türkiye’de hukukun geldiği noktayı göstermektedir.
Seçimlerin hukuka uygun ve güvenli bir şekilde yapılmasının güvencesi olması gereken, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşan Yüksek Seçim Kurulu, açıkça yasaları çiğneyebiliyorsa, sözün bittiği yerdeyiz.
Artık bundan sonra kimse, “yargı vesayetinden”,”paralel yargıçlardan”, “hukukun çiğnendiğinden” bahsedemez.
Hukukun çiğnenmesi işlerine geldiği zaman sessiz kalanlar veya hukuk kendileri yararına çiğnendiğinde, bunu kabul etmesine rağmen, “Bunu yargıya taşıyana hain derler” demek küstahlığını gösteren zavallılar, ülke yönetmeye talip ise, gülüyoruz ağlanacak halimize demektir.