Gün ideallerine sahip çıkma günüdür

Birkaç gün önce sosyal medyada asker cenazesi geçerken Ukrayna halkının o cenazelerinin önünde diz çökerek saygılarını sunmalarını, gıptayla ve birazda utanarak seyrettim.

Bana göre ülkesi için can verenler böyle saygıya layıktırlar. Onların önünde saygıyla eğilmemiz gerekir.

Sadece son bir ayda terör saldırılarındaki şehit sayımız 150’ye ulaşmışken, sadece 3. köprünün açıldığı gün 11 şehit verilmişken buna duyarsız kalınmasını içime sindiremiyorum.

Türk halkının önemli kesiminin de benim gibi düşündüğüne eminim.

Ana akım medyaya bakın, köprü açılışı manşetlere çekilmişken, 11 şehidin haberi kıyıda köşede ufacık veriliyor.

Bu yazıyı yazdığım ana kadar, son bir yılda 476 şehit, 4076 yaralı varken, köprü açılışını tertipleyenler, toplumun hassasiyetlerine biraz daha duyarlı olamazlar mıydı?

Terör örgütlerinin bu ülkede, Türk-Kürt, Sünni-Alevi diye bir iç savaş çıkartma çabasında olduklarını ve bu nedenle birbirimize kenetlenmemiz gerektiğini söylerken; bir taraftan da bu ülkede yaşayan Alevi vatandaşların duygularını rencide etmek için, projesini ve imalatını batılıların yaptığı, övünç kaynağımız (!) 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adının vereceksin, bunun toplumu kutuplaştırmaktan başka bir anlamı olabilir mi?

Ülkesindeki nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiileri, Suudi Arabistan’ın desteği ile eline fırsat geçtikçe katleden Bahreyn Kralı El Khalife’nin ne işi vardı o açılışta?

İstanbul’daki Askeri hastaneye, İstiklal Marşı yazarı Mehmet Akif’in en ağır şekilde eleştirdiği, Kızıl Sultan diye nitelenen, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nu en büyük toprak kaybına uğratan Abdülhamit’in adını vermek hangi duygunun dışa vurumudur?

Bu ülkenin Atatürk gibi değeri varken, Onu yok kabul etmeye çalışmak kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi sadece toplumu ayrıştırmaya yarar.

Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’ne, bu devletin kurucusu Atatürk karşıtı, kamunun hesaplarına ilişkin raporları yıllardır TBMM’ye göndermeyen eski Sayıştay Başkanını atıyorsa, bu nasıl bir uzlaşmacılıktır?

Bütün uygar ülkelerde yargıçların, polislerin yani yasaları doğrudan uygulayan insanların siyasal ve dini simge taşıması yasaktır.

Bunun sebebi muhataplarının eşit muamele göreceğine inandırılmasıdır.

Şimdi sıra türbanlı hakimlere geldi herhalde.

İktidarın yaptığı tam bir salam politikası uygulamasıdır. Salam politikası: Bir konunun sabırla metodik bir şekilde ağır ağır işlenerek, parça parça gerçekleştirilerek, sonuca varılmasıdır.

Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yaptığı tam da budur. Cumhuriyetin değerlerini yavaş yavaş, dilim dilim bitirme çabasıdır.

Bunu anlamamak, görmemek için bakar kör olmak lazımdır.

Tayyip Erdoğan bu politikaları uygularken muhalefet ne yapıyor, ağzına, AKP li bir gencin hazırladığı söylenen kliple, bir parmak bal verilerek uzlaşıcılık oynamak için kandırılıyor.

Bal verilerek mi, yoksa bir yabancı istihbarat örgütünün elinde olduğu basına yansımış kasetleri piyasaya süreriz tehdidiyle mi uzlaşıcılık oynamaya zorlanıyor, orası şu an için tarafımızdan bilinmiyor.

Şu anda muhalefetin tavrı, Tayyip Erdoğan’ın tek adamlığını kabullenip, etkisiz muhalefetçilik oynamaktan öte değildir.

Muhalefet partilerinin ve özellikle de ana muhalefet partisinin yapması gereken, çok güçlü olarak laikliği sonuna kadar savunacağını, bundan taviz vermeyeceğini halka anlatmaktır.

Ana muhalefet partisinin bugün için yapması gereken, demokrasicilik, uzlaşmacılık oynamak değil, emperyalizmin Türkiye’yi paylaşmasına ve ülkemizin emperyalizmle bütünleşmesine karşı, CHP’nin ve bu devletin kuruluş felsefesi olan Altı Ok’tan şaşmadan, güçlükler karşısında yılmadan, bu ideallerini ısrarla takip etmektir.

Bu nedenle gün uzlaşıcılık oynama günü değil ideallerine sıkı sıkıya sahip çıkma günüdür

Altı Ok’tan, Atatürk’ten vazgeçin o zaman iktidar olursunuz diyenler, içerdeki ve dışarıdaki emperyalizmin uşakları ve sözcüleridir.

BUGÜN 30 AĞUSTOS, EMPERYALİZMİN ANADOLU TOPRAKLARINDA TEPELENDİĞİ GÜNDÜR.TÜRK HALKININ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN.