Günaydın sayın Türk-İş başkanı

1965 yılında Amerika’da Cornell Üniverstesi’nde sosyal siyaset konulu yüksek lisans çalışmalarımı tamamlayıp yurda döndüğümden bu yana tam 50 yıldır mesleki çalışmalarımı, tüm çabamı işçi sınıfının onurlu yaşamı, işçi sendikalarının toplum içinde saygın ve etkili olması konusunda yoğunlaştırdım. Çalıştığım sendikalarda, katıldığım eğitim çalışmalarında ısrarla işçi hareketinin siyasallaşması konusuna vurgu yaptım çünkü siyasal ortamda etkili olamayan sendikalar ve onların üyesi olan veya olmayan işçiler sürekli sömürülecek ve ezilecekti. Bu görüşümü bir türlü sendika yöneticilerine kabul ettiremedim. Sendika yöneticileri siyasallaşmaktan korkuyor ve işçi sınıfının siyasal bir güç olmasını istemiyorlardı. Bu yüzden sürekli yöneticilerle ters düşüyorduk nitekim görüşlerim yüzünden çalıştığım dört sendika tarafından da işten çıkarıldım. 

İŞÇİ SINIFI AĞIR BEDEL ÖDÜYOR 

Yöneticilerin işçiyi siyaseten karanlıkta bırakma sevdası yüzünden çıkarılan yasalar, hükümet uygulamaları sürekli işçi aleyhine gelişmeler gösteriyor. İşçilerin örgütlenmesinde yaşanan akıl almaz zorluklar, bu yüzden acımasızca işten çıkarmalar, uygulanmayan yargı kararları, ertelenen grevler, imzalanan üç yıllık sözlemeler işçi sınıfını insanlık onuruna yaraşan bir yaşam düzeyine erişmesini sürekli önlüyor. Bunun tek nedeni işçilerin, sendikaların siyaseten etkisiz olması. Türk-İş’in Seyfi Demirsoy, Halil Tunç öncülüğündeki 60’lı yıllardan başlayarak uygulan ve halen devam eden partiler üstü sendikacılık anlayışı işçi hareketimizin mezarı olmuştur. İş sözleşmesi ile çalışan on iki milyon işçinin ancak sekiz yüz bininin sendikalı olabilmesi, işverenlerin işçilerin ögütlenmesine, siyasilerin güçlü sendikaların varlığına sürekli karşı çıkışının ve başarılı olmasının nedeni işçilerdeki sınıfsal ve siyasal bilinç yokluğudur. Bu bilincin oluşmamasının en önemli nedeni de başta Türk-İş olmak üzere sendika yöneticileridir. 

TÜRK-İŞ BAŞKANI YENİ UYANIYOR 

7 Haziran seçimlerinin sonuçları bazı işçi önderlerini fena telaşlandırmışa benziyor. Bugüne kadar AKP’ye hizmet etmek, önünde el-pençe divan durmaktam başka bir şey yapmamış olan Türk-İş’in başkanı 7 Haziran seçiminin sonucundan yakınıyor. 14 Haziran Tarihli Aydınlık gazetesinin haberine göre sayın başkan Demiryol-İş Sendikası’nın İzmir Şubesi’nin 10. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Meclis’te dört parti var. Dördünde dört tane işçi kökenli milletvekili sayamazsın. Doktor ve avukatlardan oluşan 230 milletvekili mi bizim sorunlarımızı cözecek?” diye yakınıyor. Elbette işçi sorunlarını ancak işçilerin oluşturduğu veya işçilerin etkisinde olan bir siyasal güç çözebilir. Bugünkü Meclis’te bu oluşum yok ve bundan yakınan Türk-İş Başkanı bu sonuçtan kendisinin sorumlu olduğunu hâlâ anlamamış durumda. Bu Meclis’de emekçilerin dağ gibi sorunlarını asla çözemeyecek ve işçileri eğitmekten, onları siyaseten aydınlatmaktan korkan Türk-İş’in bu tutumu sürerse Türk-İş işçilerin ezilmesinin baş sorumlusu olmaya devam edecek. 

ÇÖZÜM NE ? 

İşçilerin sorunları hükümet biat ederek, işverenlerin emrine girip sarı sendikacılık yaparak, işçinin emeğini üç yıllık sözleşmeler yaparak işverene satmakla çözülemez. İşçilerin sorunları ancak sendikacılığı doğru algılayan sendika yöneticileri eli ile çözülür. Sendikacılıkta doğru olan özgür sendikacılıktır. Hükümetlere biat etmeyen, işveren karşında ellerini oğuşturmayan, tüm engellere karşın işçinin onurunu korumak için gerektiğinde yumruğunu masaya vuran sendikcılık doğru sendikacılıktır. Toplusözleşmelerin işçinin sorunlarını çözmeye yetmeyeceğini bilen bu nedenle mutlaka siyasette etkili olması gerektiğine inanan ve bu yüzden etkisi alına alacağı bir siyasi parti yolu ile işçileri Meclis’e sokan sendikacı işçinin yüz akı olacaktır.  

Geçenlerde bir yazımda Polonya’lı işçi liderini örnek vermiş ve tüm işçileri bir düşünce etrafında toplayarak çok güçlü bir rejimi nasıl yıktığını anlatmıştım. Ülkemizde işçinin dağları eritecek gücü var ama bu gücü kor ateşlerde şekillendirecek önderi yok. Umarım Türk-İş Başkanı yaptığı doğru gözlemi değerlendirir, sendikaları özgürleştimek adına Türk-İş’i hükümet kuklası olmaktan kurtarır, üyesi olan sarı sendikaları ya ihraç eder ya adam gibi sendikacılık yapmaya zorlar ve işçi hareketimizin bir kilometre taşı olur. Böyle yapmayıp her gelen hükümet “ağam” deyip her işverene reverans yaparsa adının nasıl anılacağını kendisi çok iyi bilir.