Güney Afrika’da bir İngiliz icadı: Dünyanın ilk toplama kampı

“Boer çocukları ve kadınları, acımasız İngiliz kontrolü altında toplama kamplarında hızla ölüyor.” diye Transvaal'den bildiriyordu, Osmanlı askeri gözlemcisi Aziz Bey.

Münevver Ayaşlı'nın “Rumeli ve Muhteşem İstanbul” adlı kitabında bahsettiği dayısı Binbaşı Aziz Bey 1899 yılında savaş gözlemcisi olarak Güney Afrika'ya gitmiş ve Boer Muharebesi’ndeki diğer devletlerin askeri ateşeleriyle beraber resim çekilmişti.

Binbaşı Aziz Bey, toplama kamplarını İngiliz ordusunun işlediği bir savaş suçu olarak değerlendirmiş ve bu raporunu 1902'de İstanbul'daki Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamid Han’a sunmuştu.

Anglo-Boer Muharebesi (1899-1902), Britanya İmparatorluğu ile Güney Afrika'daki Boer cumhuriyetleri arasında vuku bulmuş bir çatışmadan fazla, siyasi etkisi 20. yüzyılın başlarında dünya genelinde yankı buldu.

Bu büyük sömürge mücadelesinde, İngiliz güçleri Boer komandoları tarafından uygulanan gerilla savaşı taktiklerini bastırmada ciddi zorluklarla karşılaştılar.

AFRİKANER

Afrikaner diye anılan bu keskin nişancılar coğrafyaya da hakim olmanın verdiği selahiyetle İngiliz kuvvetlerini perişan ettiler. Savaş devam ederken Mahmud Muhtar Paşa’nın kaleme aldığı ve tarafımızdan Osmanlıcadan yeni alfabeye çevrilip Kaynak Yayınlarından çıkan “Güney Afrika Muharebesi” adlı eserde ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.

Buna yanıt olarak, İngiliz yetkililer, karşı savaşmak yerine Boer sivilleri bir taktikle esir alarak zorla toplama kamplarına yerleştirmeye karar verdiler. Kamplar, sivil nüfusu Boer savaşçılarından ayırmayı amaçlıyor fakat bu strateji nihayetinde soykırıma varan bir felaket sonuçlara yol açtı.

ZOR ŞARTLAR

Savaşın acımasızlıkları arasında, özellikle savunmasız kadınlar ve çocuklar, kendilerini toplama kamplarında mahkûm buldular. Çadırlar yetersiz ve yok denecek kadar barınma sağlanırken, yiyecek, su ve tıbbi bakım gibi temel ihtiyaçlar zaman yetersizdi. Sert Güney Afrika iklimi, zorlukları artırarak tifo ve dizanteri gibi hastalıkların yayılmasına neden oldu.

En savunmasız grupta yer alan çocuklar, kamplarda büyük acılar çektiler. Yeterli tıbbi olanaklar ve beslenme desteğinin olmayışı, kamp sakinleri arasında kaygı verici ölüm oranlarına yol açtı. Birçok çocuk yetim kaldı ya da kalıcı fiziksel ve psikolojik travmalar yaşadılar.

Anglo-Boer Savaşı sırasında toplama kamplarının mirası, pek kasvetli bir niteliktedir. Özellikle çocuklar arasında yüksek ölüm oranları, etkilenen topluluklar üzerinde kalıcı bir etki bıraktı. Hayatta kalanların dayanmış olduğu travma, nesilden nesile yankılandı, savaşın toplumsal belleğini şekillendirdi ve hazin bir tarihsel anlatıya katkıda bulundu.

Günümüzde, Anglo-Boer Savaşı'nın toplama kampları tarihsel bir kara leke olarak tanınmaktadır. Güney Afrika ve küresel topluluk, bu döneme dair savaşın insan maliyetini kabul etmekte ve kamplarda acı çekenlerin anısını korumanın gerekliliğini vurgulamaktadır.

Gelecek nesilleri çatışmanın sonuçları hakkında bilinçlendirme çabaları, böyle trajedilerin tekrarlanmasını önlemeyi hedeflemektedir. Bu hususta daha bilgilendirici belgeler ve fotoğraflar, Bloemfontein'deki Anglo-Boer Savaşı Müzesi'nde mevcuttur.

ANGLO-BOER SAVAŞI VE FİLİSTİN

Bu, bana İsrail’in Filistin işgalinde onun çeşitli boyutlarıyla şekillenen ve uzun süredir devam eden bir sorun olan Filistin’deki çocukları mevcut durumunu hatırlatıyor. Zira bu kamplarda çocuklar ve sivillerin çektiği acı, çatışmanın insan maliyetini vurgulamakta ve savaş zamanında sivil insanların haklarını korumanın önemini ortaya koymaktadır.

Bu noktada bir soru sormak gerekir: 2024 yılında bomba sesleriyle uyanan Filistinli çocukların durumu neden konuşulmuyor? Filistin'deki çocuklar, uzayıp giden bir çatışmanın ortasında, şiddet, göçe zorlanma ve kayıplara maruz kalarak büyüyorlar. Onların kaygı, depresyon ve travma sonrası ruh bozukluğu gibi belirtileri acaba bilim adamları tarafından neden çalışılmıyor.

Filistinli ilim adamı Edvard Said, Amerikan liderleri ve onların entelektüel uşaklarının anlamaktan aciz oldukları şey, tarihin bir kara tahta gibi silinip temizlenemeyeceğidir” sözleriyle yarın her şey bitse dahi bu travmaların unutulamayacağına işaret etmişti.

Hakikaten dün İngilizlerin Boer Muharebesinde yaptığı gibi şimdi, 120 yıl sonra Amerikalılar, Filistin'de İsrail soykırımını tamamen destekleyerek bir başka insanlık suçuna imza atmaktadırlar.