Gusül abdesti almadan cünup cünup geziyor herifler

Benim birkaç başucu kitabım vardır. Sıkıldığım zaman bana ilham verirler. Bu kitapların en birincisi Hüseyin Çelik, Temizlik Doğudan Gelir (Nesil Yayınları, 2011) adlı kitabıdır.

'Temizlik doğudan gelir'in harika önsözü

"Neredeyse iki buçuk asırdan beri, toplumumuz Batının maddi üstünlüğü karşısında bir geride kalmışlık kompleksi içine girmiş bulunuyor. Hal böyle olunca, her meselede karşılaştırma unsurumuzu Batı oluşturuyor.

Ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı aydınının 'asrîleşmek' ten söz ettikleri zaman tayin ettikleri hedef Batı olduğu gibi, günümüzde dillerden düşmeyen 'çağdaşlaşmak' sloganının gösterdiği istikamet de Batıdır. Dolayısıyla, bu toprakların insanı için yapılmış temizlik üzerine bir araştırmanın da 'Batı ve Biz' mukayesesini içeriyor olması gerekir.

Elinizdeki eserde öncelikle genel temizlik kavramı ele alınmış, İslam dini ile Hıristiyanlık âleminin temizliğe bakışı incelenmiş ve daha sonra bazı sorulara cevaplar aranmıştır. Avrupalı temiz miydi? Bugün temiz midir? Şayet temizse gerçekten bize anlatıldığı gibi kaldırımlarına bal dökülse yalanır cinsten midir? Şimdi ne haldeyiz?

Bu ve benzeri sorulara cevaplar aranırken özellikle Batılı yazarların şahitliğine başvurulmuştur.

Avrupa'nın bugün temizlik açısından görüntüsü değerlendirilirken, bizzat kendi gözlemlerimiz esas alınmıştır.

Manevi temizlikle maddi temizlik birbirinden ayrı düşünülmezse de, bizim burada ele aldığımız temizlik özellikle özelde maddi, yani fiziki olan temizliktir.

Elinizdeki çalışmada, özellikle kâinata Allah tarafından konan tabii kanunların ihlâl edilmesiyle ortaya çıkan çevre kirliliği probleminden dolayı dünyanın gündeminde önemli bir yer işgal eden temizlik konusu çeşitli seviyelerde ele alınmaktadır. Bu yapılırken, Batının bu konudaki içyüzü gösterildiği gibi, aynı zamanda bizim şimdiki görüntümüzün bir özeleştirisini yapmaktan çekinilmemiştir.

.......................

Hüseyin Çelik"

***

19 Ağustos 2013 günü yayınlanan "Hükümette Büyük Sevinç" başlıklı yazıma da Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik'in biraz önce önsözünü okuduğunuz kitabından aşağıdaki parçayı almıştım:

"Hamamlarda terleme usulü ile yıkanma Batıda çok ender rastlanan bir olaydır. Duşların yaygınlaşması ile keyif için duş alma çok yaygındır.

Küvetlerde yıkanma ise hâlâ Orta Çağ usulü yapılır. Küvet sıcak su ile doldurulur; içine şampuan, köpük yapıcı maddeler, kokular dökülür. İçerisinde yıkandıkları bu sudan sonra durulanmamak bir alışkanlıktır. Vücudun üzerindeki sabunlar havlu ile temizlenir.

Sözünü ettiğimiz bu yıkanma tarzı Batıdaki geleneksel yıkanma tarzıdır. Pek tabii buna uymayanlar da vardır. Merkezî Paris'te, Viyana'da hâlâ birçok evde banyo yoktur. Gusül denen bir olay olmadığı için banyo bizdeki gibi Batı evinin vazgeçilmez bir unsuru değildir. Günümüzde banyosu olmayan ev gittikçe azalıyor, ama yıkanma tarzları hâlâ garip." (age. s.78)

***

Bu yazıyı okuyan bir okurdan aşağıdaki iletiyi aldım. Okuyalım:

"Bugünkü yazınızda bahsettiğiniz Hüseyin Çelik'in yazmış olduğu kitabın yalanlarla dolu olduğunu söylemek istiyorum.Tam 48 yıldır Avrupa'dayım, çok uzun yıllardan beri Avrupalıların Fin hamamı kullanma âdetleri var. Kitabında şu anda Avrupa'da birçok evde banyo olmadığından bahsediyor. Bu çok büyük bir yalan, herhalde kendisi ortaçağdan bahsediyor. Maalesef Türkiye'mizde daha suyu olmayan yüzlerce ilçe, köy ve binlerce ev bulunmaktadır; bu sözlerin sahibi Hüseyin Çelik'in doğduğu evde, yörede hatta bölgede banyo ve su var mıydı acaba? Şu anda bile televizyonda görüyoruz, bazı bölgelerimizde insanların suları yok ve büyük zorluklarla evlerine testilerle su taşıyorlar. Avrupa'da 2. Dünya Harbi'nden sonra evlerin bir kısmı yıkıldı, zarar gördü ve umumi tuvaletler kullanılmaya başlandı, ancak bu geçmişte kaldı. Şu anda herkesin evinde, tabii ki de şahsi tuvaletleri, temizlik alanları bulunmaktadır. Hüseyin Çelik toplumun gusül abdestini düşüneceğine gerçeği söylemeyi öğrenmeli!"

***

Elçiye zeval olmaz! Sınıf Temizlik Mümessili Hüseyin Çelik'e bir okurun eleştirilerini iletmek, bir gazete yazıcısı olarak bizim görevimiz.

Mademki eleştiri düzlemine geldik, biraz da biz eleştirelim. Hep övmekle olmaz!

Önsöz ve kitabın içeriği sanki şöyle bir düzeyde: Bir toplantıda Madam Curie hakkında bir konferans veriliyor. Konuşmacı, Madam Curie'nin Nobel Ödülü alan ilk kadın olduğunu, bir süre sonra ikinci bir ödül de aldığını söylüyor.

Dinleyicilerin arasında bir ses yükseliyor ve "Bırak canım sen de, o kadın etek tıraşı bile olmazdı!"

Gibi!

***

Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet aydınlarının kendilerine örnek aldıkları toplum "Çağdaş Uygarlık Düzeyi"ni temsil eden toplumdu ve o sırada bu toplum Batı'da bulunuyordu. Bu toplum ne yazık ki (!) Hıristiyan idi ve Müslüman değildi. Sorun bu!

Benim bildiğim Avrupa kentlerinin cadde ve sokakları üzerine bal döküp yalanacak kadar temiz değil. Çünkü en azından köpekler var. Ama, çok iyi bildiğim Paris'i Hıristiyanlar değil, ne yazık ki Müslümanlar kirletiyor. Telefon kulübelerine işiyorlar, nedeni ne olursa olsun, büyük abdestlerini yapıyorlar.

Müslüman ülkelerinin Kahire, Bağdat, Oran, Cezayir, Kazablanka, Marakeş gibi kentlerini biliyorum, İstanbul daha temiz.

Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet aydınları kendilerine Batı'nın bilimini, teknolojisini, sanayisini, bilimsel tarımını, her türlü sanatını, felsefesini ve yalansızlığı kendisine örnek almıştı.

Kıssadan hisse

Ama kalkınmanın, gelişmenin gerçek lokomotifinin pislik ve kirlilik olduğunu Doç. Dr. Hüseyin Çelik gibi keşfedemediler. Çağdaşlaşmacılar artık yıkanmasalar da olur.