Güveniyor muyuz?

Dünkü Aydınlık’ın manşeti Türk milletinin 23 Nisan coşkusunu yansıtmak üzere “Birleşiyoruz, Güveniyoruz, Umutluyuz” diye atılmıştı. Bazı yurttaşlarımızın kafalarındaki sorular tam da bu manşetteki bir kavramla ilişkili: Güvenmeli miyiz?

Doğru cevaplar, soruları doğru sormayı gerektirir. Eğer soruları, “hükümetin kendi dünya görüşümüz ve siyasi iktidardan beklentilerimize uygun gibi görünen eylemlerine güvenmeli miyiz? Bizi 23 Nisan gecesi balkonlarımızdan İstiklal Marşı okumaya davet ettiğinde, bu çağrının samimiyetine ilişkin güven duymalı mıyız?” diye soracak olursak, doğru cevapları bulmayı beklememek gerekir.

Sözlükler güven kavramını “karşımızdakinden kuşkulanmadan inanma duygusu” ya da “bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma” diye tanımlıyor. Her iki tanımda da karşımızdaki özneye “inanma” vurgusu var. Siyasette inanma duygusuna yer vardır ama başkalarına değil, kendine!

Soruların yanlışlığı tam da burada başlıyor. Anlamlar, bağlamların içinde oluşurlar. Eğer siyaset bağlamında konuşuyorsak, siyasal bağlamın içsel mantığına uygun kavramlar ve anlamlarla düşünmemiz gerekir. Güven kavramını siyasal bağlamın içinde kullanıyorsak, başka partilere güvenmek, ebedi dostluk vb. kavramları anlamlarını kaybeder.

Siyaset (siyasa), partiler aracılığıyla ekonomik kaynakları yeniden-dağıtma, toplumsal hedefleri belirleme ve “düzen”i sağlama iddiası ile yürütülen örgütlü faaliyettir. Böyle bir iddianız yoksa yani politikacı değilseniz, muhtemelen kolektif siyasal davranışın dışındasınızdır. Böyle durumlarda seyirci konumunda olmanın sizin bilincinizde yaratacağı kavrayış eksikliği etkilerini bir tarafa bırakalım. Çünkü örgütlü siyasetin içinde olanlar arasında da farklı bilinç düzeyleri bulunur. Siyasetin kurumsal varlık nedeninin ne olduğunu bilemeyecek bir bilinçsizlik içinde siyasetle ilgileniyorsanız, işin özünü kaçırıyorsunuz demektir. Bu durumda siyaset yapmaktan veya siyasetle ilgilenmekten anladığınız şey, meşrebinize, değer yargılarınıza ve hayat tarzınıza yatkınlık bakımından “parti tutmak” olacaktır. Dolayısıyla yukarıdaki yanlış soruları soranların paylaştığı zeminin ortak olduğu söylenebilir: siyasal bağlamda farklı anlamlar kazanan “güven” gibi kavramları, ait oldukları başka toplumsal bağlamlardan siyasal alana transfer ederek, dünyayı ve olup bitenleri kavram kargaşası içinde anlamaya çabalamak!

Siyasette şu veya bu ölçüde varlık gösterebilen her parti, belirli ideolojik ön kabullerden hareketle –veya tümüyle pragmatik amaçlarla- kendi programını hayata geçirmek üzere hayatiyet bulur. Bu amaçla güç toplamaya çalışır. Başka güçlerle ittifak ettiğinde de amacı, nihayetinde kendi programını kısmen de olsa hayata geçirmekten başka bir şey değildir. Siyasal bağlamın içinden baktığımız zaman, siyasi parti demek düzen kurma iddiası demektir. Siyasi iddia sahibi olmak, bunu gerçekleştirebileceğine ilişkin özgüveni, başkalarına değil kendisine güveni şart koşar. Güvenin kaynağında cesaret, cesaretin kaynağında ise bilme iddiası bulunur. Şüphesiz siyasette kimileri inandıkları için bilirler, fanatikler onların arasından çıkar.

Başlangıç sorularına dönecek olursak, “güvenmeli miyiz?” sorusunun cevabı, “hayır”dır ama “onlara güven olmaz” anlamında değil. Çünkü bu bağlamda soru yanlış sorulmuştur. Siyasetle ilgilenen ama olaylara siyasal bağlamın mantığı içinde bakmayan, dolayısıyla kendisine güvenmeyen siyasal iddia sahibinin sorusudur bu. Ya takım tutar gibi bağlandığından, ya yenilgi psikolojisi içinde tutunacak dal aradığından ya da örgütsüzlüğünün getirdiği kolektif bilinç ve kavrayış eksikliğinden böyle sorar.

Kendine güvenemeyen, başkalarına güvenmesi gerektiğini varsayar ve onlara güvenip güvenemeyeceğini sorgular. Kaygı içindedir; ya aldatılırsam!

Aldatılma korkusu aile ilişkileri bağlamında çiftlerin her ikisi için de çözülmesi gereken bir sorun olabilir. Ama siyasal bağlamda sizi aldatmasından korktuğunuz rakibiniz ile değil, doğrudan sizinle ilgili bir sorundur. Siz güven bunalımları içinde debelenirken, Türk milleti balkona çıkar İstiklal Marşı’nı okur. Hissenize düşen, aldatılmamış olmanın mutluluğudur.