Hafızalardan silemediklerimiz
Unutamadığımız anlar vardır Olimpiyatlarda. Örneğin podyumda Naim Süleymanoğlu ve sonra Halil Mutlu ile üçer kez kazandığımız altın madalyalar gibi. Ya da Hamza Yerlikaya’nın minderde kazandığı iki Olimpiyat altını gibi. Ya da tatamide 2008’de Hüseyin Özkan ile gelen tek Judo altınımız veya 2012’de Servet Tazegül ile gelen tek tekvando altınımız gibi. Tokyo’da ringde Busenaz Sürmeneli’nin, okçuluk alanında Mete Gazoz’un şampiyonluğu hafızalardan silinebilir mi? Olimpiyat denince hafızamıza kazınmıştır, bu başarılar. Unutulmaz… Unutmayacağız, gururla hatırlayacağız.
Yine bazı sevinçler vardır, Olimpiyat izlerken yaşadığımız. Onları da unutamayız. Gelen madalyalarla zıplamışızdır koltuğumuzdan, gözlerimiz yaşarmıştır, hafızalarımıza kazınmıştır o anlar. Unutmak istesek de unutamayız. 2008’de halterde Sibel Özkan ile gelen gümüş madalya gibi. “Hadi Sibel” diye bağırışımız, aradan 16 yıl geçse de aklımızda kalmıştır. Yine 2008’de Elvan Abeylegesse ile kazandığımız hem 5.000 metrede hem 10.000 metrede gümüş madalyalarımız vardır.
Etiyopyalı atletlerin tacizine rağmen gelen iki Olimpiyat gümüşünü nasıl unuturuz? Kolay mı, Afrikalı olmayan bir ülkenin Olimpiyatta uzun mesafelerde madalya çıkarması? Olimpiyatta atletizm madalyasının tadı da bir başka oluyor. Hele Londra’daki o an! Bu sefer devşirme değil, bizim kızlarımız alıyordu atletizm madalyasını. 2012’de 1.500 metrede altın madalya Aslı Çakır Alptekin’in oluyordu. Hemen arkasından Gamze Bulut sesleniyordu Aslı’ya “Abla, arkandayım, koş” diye. Altın madalya Aslı’nın gümüş madalya Gamze’nindi, Londra’da. “Çok şükür, bu anı da yaşarken gördük” diye şükrediyorduk.
Nasıl unutabilirdik bu anları. Rüya deseler, inanmazdık. Yalan deseler, kızardık. Halüsinasyon deseler, itiraz ederdik. Gözlerimizle gördük, kulaklarımızla işittik. Gazeteler bile duruyor, ilk sayfalarında manşetten vermişler zaferi. 12 sene önce aldığım notlar duruyor, hem altını hem gümüşü kazanmışız Londra’da. Keşke halüsinasyon olsaymış; içerdik birkaç hap düzeltirdik durumu.
Gerçekmiş hepsi, ama yalanmış da. Sibel’in kaldırdığı ağırlıkların içi boşmuş, Elvan’ın kilometrelerce koşarak aldığı iki gümüş, meğer milimetrelerce koşarak alınmış. Aslı ve Gamze, ilk iki sırada değilmiş, son iki sıradaymış. Gördüm boyunlarına taktılar madalyayı, gördüm Aslı ile Gamze’yi “İstiklal Marşı”nı söylerken. Kim, ne zaman çıkardı o madalyaları boyunlarından? 2008’de Pekin’de ve 2012’de Londra’da kazanılmış 5 madalya, sonra çıkıverdi boyunlardan. Sevinç yerini üzüntüye, gurur yerini utanca bıraktı.
Meğer dopingliymiş şampiyonlar. Nasıl hafızamızdan sileceğiz, bu zaferleri? Olmaz ki, böyle de aldatılmaz ki!
SAHTE MADALYALAR
Ne yıllarmış o yıllar! 1.500 metrede Avrupa Şampiyonlukları olan Süreyya Ayhan, Pekin Olimpiyatlarına doping nedeniyle oyunlara alınmamıştı. 2004’e de sakatlığı nedeniyle katılamamıştı. 100 metre engellide Avrupa Şampiyonluğu, Avrupa Salon Şampiyonluğu ve Olimpiyat beşinciliği olan Nevin Yanıt’ın tüm bu başarıları silinmişti, dopingli olduğu ortaya çıkınca. Uzun mesafe koşularında Binnaz Uslu’nun şampiyonlukları ile gururlandık uzun süre, ne zaman ki Dünya Şampiyonası’ndaki 7.liği iptal edildi ve doping nedeniyle ömür boyu spordan men cezası aldı, o zaman boynumuz büküldü.
Alemitu Bekele de 1.500 ve 5.000 metrede Avrupa Şampiyonu oldu önce, sonra doping nedeniyle altınları geri alındı. 2012 Olimpiyatları’nda Karin Melis Mey ile finale kalmıştık. Ama, Londra’da finalde Melis yoktu. Çünkü elemede doping kullanmıştı. İki rakibinin dopingli çıkması sayesinde, Atina’da Olimpiyat Gümüş Madalyası kazanan Eşref Apak’ta da sonraki yıllarda yasaklı madde çıkması da tam bir tezattı.
Sibel Özkan’ın Olimpiyat altını alındığı için aklımızda kaldı. Yoksa halterde de dopingli sporcularımız az değil! 2015 ve 2016’da Avrupa Şampiyonu olan Daniyar İsmayilov, Nurcan Taylan, Sedat Artuç, Sibel Şimşek, Mete Binay ilk akla gelenler.
KÂBUS GİBİ AY
Sultan Haydar, aralık ayında Valensiya Maratonu’nu 2.21.27’Lik derecesi ile altıncı sırada bitirerek Paris Olimpiyatları kotası almıştı. Geçtiğimiz ay, Atletizm Dürüstlük Birimi (AIU), Haydar’ın örnek toplama işlemlerinden kaçtığını duyurdu. Sultan Paris’te doping şüphesi nedeniyle yarışamayacaktı. Ardından, 24 yıllık harika bir güreş geçmişine sahip Rıza Kayaalp kanında yasaklı madde çıktığını açıkladı.
Bunun şokunu atlatmadan 22 Temmuz’da Uluslararası Halter Federasyonu Hakan Şükrü Kurnaz, Pelinsu Bayav ve Doğan Dönen'in test sonuçlarına istinaden Türkiye’ye 100.000 Dolar ceza verdiğini okuduk.
Paris’te 71 kg’da ringe çıkacak Tuğrulhan Demir; kurada adını göremedi. Demir’in CAS’a (Spor Tahkim Mahkemesi) havale edilen doping nedeniyle aldığı ceza 24 Temmuz günü onaylanmıştı. Bir ayda doping ile ilgili gelen dört haber bizi tedirgin etti. Sporcularımızın haklı olduğunu umut ediyorum. Ama, bir daha hafızalarımızdan silmek zorunda kalacağımız zaferler de yaşamayalım. Bu doping haberleri devam ederse, yarışacak Olimpiyat da bulamayız.
Paris Olimpiyatları büyük heyecan ile başladı. Açılışındaki rezalet ile hep kötü hatırlayacağımız bir Olimpiyat olacak. Umarım, açılış dışında yaşayacaklarımızı güzel anarız.
PARİSLİ OLİMPİYATI HAK EDİYOR
Oyunlara dair ilk güzel saptamam Parislilerin tüm spor alanlarını her saatte tıklım tıklım doldurması. Hiçbir spor organizasyonunda boş yer yok. Paris dışında yapılan futbol karşılaşmalarında da tribünler aynı güzelliğe sahip. 2027’de İstanbul’da Avrupa Oyunları’nı düzenlemek istiyoruz. Parislilerin bu spor sevdası İstanbullulara da örnek olsun. Boş tribünlerde düzenlenecek bir Avrupa Oyunları, İstanbul’un Olimpiyat hayalini birkaç yüzyıl daha uzağa atar.
İslam Oyunları’nı İstanbul’dan Konya’ya aldığımız gibi, Avrupa Oyunları’nı da başka bir şehre almayalım. Korkunun ecele faydası yok. İstanbul’un spor aşkı neymiş görelim. Boş tribünleri görürsek, İstanbul’da Olimpiyat hayali için dövizleri harcamaktan da vazgeçeriz belki. İstanbul’un Olimpiyat şehri olup olmadığına yine İstanbullular karar verecek. Ne yazık ki, İstanbullunun Olimpik sporlara ilgisi şimdilik bir Olimpiyatı hakketmiyor.
Hakemlerin Fransa lehine çaldığı haksız kararlar ise oyunlara leke düşürüyor. Özellikle dövüş sporlarında bu tutum umarım devam etmez.
SÖMÜRGECİ HAKSIZ KAZANCA ALIŞMIŞ BİR KERE
Kadın voleybol takımımız harika bir dönüş ile Hollanda’yı yendi. Karşılaşmanın final setinde hakemlerin kamera görüntüsü ile bir kararı lehimize çevirmesine Hollandalılar aşırı tepki gösterdi. Haksız sayıyı almak istediler. Karşılaşmanın Fransız kenar hakemi, yardımcı hakemin pozisyonu gördüğünü açıklamak zorunda kaldı. Yıllarca dünyayı sömürerek zenginleşen Hollanda’ya bu tavır çok yakıştı. Zenginliklerinin nedeni haksız kazanç olan bir milletten bekleneni yaptılar.
Fransızların Rüzgâr Sörfü yarışmalarını Fransız Polinezyası’nda yapması da emperyalist bir tatmin. Paris’ten on binlerce kilometre uzakta da toprakları olduğunu duyurmanın başka bir yolu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Paris Olimpiyatları’nın bir bölümünün Polinezya’da yapılmasına izin vermemeliydi.
Kuzey Tuncelli’nin 800 metre elemesinde Türkiye rekoru kırması, 1.500 metrede gelecek bir madalyanın müjdecisi. Kuzey, Avrupa Gençler Şampiyonası’ndaki Dünya Gençler Rekorunu kırdığı derecesi 2020 Olimpiyatlarının 4. iyi derecesi durumunda. 800 metre yarışında, Avrupa Gençler Şampiyonası’ndan daha iyi durumda olduğunu gösterdi. Olimpiyatlardaki ilk yüzme madalyasına hazır olun, üstelik bu madalya 16 yaşındaki bir gencimizden gelecek.
Temiz madalyalarla dolu bir Olimpiyat dilerim.