Hain
Bilerek ve isteyerek, kendi ulusunun ve devletinin menfaatlerine karşı plânlar yapan ya da bu plânların oyuncağı olarak eylemler yapan ya da bütün bunlara destek veren ya da hoş görüp sevinen ya da sadece seyreden herkes haindir... Bunu bir menfaat karşılığında bilerek ve isteyerek yapmakla birisine kızgınlıktan dolayı yine bilerek ve isteyerek yapmak ya da sorumluluk mevkiinde olduğu halde durumu kendisinden beklendiği gibi kavrayamadığı, açıkçası kafası basmadığı için ihanet eden arasında bir fark yoktur. Ethem meselâ, ihanet etmeyi sevdiği için değil, İsmet Paşa’ya ya da İstiklâl Mahkemesine ya da mebuslardan bazılarına, ya da belki Atatürk’e kızdığı ve kibrinin esiri olduğu için ihanet etti. Ahmet Anzavur ise sırf menfaati ve ikbal planları için ihanet etti. Derviş Vahdeti ya da Şeyh Sait gibiler ise kafaları, devrimleri ve ilerlemeyi anlayacak kadar basmadığı için kullanıldı ve ihanet etti...
Ama bakınız, bugün hiç biri arasında fark yoktur. Hepsi tek sınıftır: Hain!
Yalancılar belki bir gün düzeltilir, hırsızlar belki bir gün unutulur, katiller belki bir gün affedilir.
Ama...
Hainler ne düzeltilir, ne unutulur ne de affedilir!
Çünkü...
Hain bir kişiye değil, bütün bir ulusa düşmanlık etmiştir!
Herkes aklını başına toplasın...
ÖYKÜ TAŞIYICISI
En temel içgüdüsü yaşamak olan bir canlı için hayat yük olur mu?
Diğer canlıları bilmiyorum, ama insan için bazen olur. Tuhaf bir çelişkidir bu ve hayata nasıl baktığımızla ilgili patolojik bir duygudur.
İnsan sürekli akan bir nehir gibi hayatın içindedir. Bazen akıntıyla birlikte büyük kayalara çarpar, bazen irili ufaklı anaforların içinde kalır, bazen dibe vurur. Bu sıralarda verdiği mücadele hayatın akışında kalmak için ise, mutlaka bunu başarır. Akıştan kopanlar ya da bunun için istekli olmayanlar için de kıyılarda durgun ve sığ yerler vardır. İlk başlarda sakin, güvenlidir, ama... Bir süre sonra nehirle bağlantısı bütünüyle kopar. Hayatın yüke dönüştüğü zamanlar ve kalıcı hastalıklar bu durgun sularda başlar.
Oysa hayatın olağan akışı içinde bir öykü taşıyıcısıdır insan, öyküler toplar, onları dağıtır ya da başka öykülerin parçası olur. Sadece yaşadıklarını değil, etrafında olup bitenleri de biriktirir. Yazılmasa da, anlatılmasa da hayatının bundan sonrasında yanında taşıyacağı öyküler...
Kimisi, omurgamıza saplanmış bir şarapnel çeliği gibi her soğukta ince bir sızıyla kendini hatırlatır, kimisi yıkılan bir iskele gibidir onarılır ya da onarılamaz ama bu onun önemini azaltmaz ve her nefes alışta devam eder hayat. Çünkü bizatihi hayatın kendisi, topladığımız öykülerin bütünüdür...
Öykü taşıyıcısı, topladıkça yaşar, yaşadıkça toplar, topladıkça da dağıtır. Her öykü hayatın bir parçasıdır ve hayat her öykünün içinde yeniden yaşanır.
NATO SORULARI
NATO’dan çıkmak konusunda iyi niyetli bir arkadaşımızın samimi sorularıyla karşılaştım. Sizlerle de paylaşmalıyım ki, bu aralar bazı kalemler tarafından topluma pompalanmaya çalışılan korku duvarı yıkılsın...
Soru: NATO’nun karar alma mekanizmasını tıkayabilecek veto hakkımız varken ve üyelikten çıkarılma gibi bir olasılık yokken NATO’dan çıkmak mantıklı mı?
Cevap: NATO’nun Türkiye aleyhine faaliyetleri, örneğin PYD’yi silahlandırması karar alma mekanizmalarından mı geçiyor ki, Ergenekon günlerinde kimi saf arkadaşlarımızın düştüğü “hukuk çözer” kuyusuna yeni baştan düşelim? NATO demek ABD demektir.
Soru: Üyeliğimiz devamı halinde NATO’nun politika ve stratejilerini yakinen takip etme ve öğrenme imkânımız varken bundan vazgeçmek doğru mu?
Cevap: NATO’nun hangi tehdidini, önceden öğrenebildik ki, bunu düzeltebilelim? Meselâ Ergenekon kumpasını, ya da Millenium Cahellenge tatbikatını, ya da Suriye projesini? NATO’nun güvenlik konseyini toplayıp Türkiye’ye askeri müdahale kararı almasını ve bizim de bunu NATO üyesi olduğumuz için erkenden öğrenebileceğimizi mi düşünüyoruz?
Soru: Almanya’nın da içinde bulunduğu bazı ülkeler Atlantik sisteminden kopma eğilimleri göstermekte. NATO’da oluşacak bir yarılmada üyeliğimiz devam ederken muhalif kanatta bir rol üstlenmemiz ve NATO’nun çöküşünü hızlandırmamız menfaatimize olmaz mı?
Cevap: Almanya, NATO’dan çıkma eğilimleri gösterirken Avrasya’ya yaklaşıyor ve onun bu eğiliminin oluşmasında en büyük etken Rusya... Rusya NATO üyesi mi? Ayrıca Almanya’nın bu tutumunu desteklemek için NATO üyesi olmak avantaj mı yoksa tam aksine engel mi?
Soru: NATO’dan çıkmamız halinde milli silah sanayimiz bize karşı konumlanacak NATO tehdidine karşı yeterli gelişmişliğe ulaştı mı?
Cevap: El Bab Operasyonu’nda ABD’den aldığımız M-60 tanklarının mühimmatı bitti. ABD vermedi. Güney Kore’den almak zorunda kaldık. Ne yaptık harekâtı mı bıraktık, başarısız mı olduk? Ya da 1992 yılındaki Irak harekâtında koydukları ambargo, harekâtımızı mı durdurdu? Ne umuyoruz, biz uzay teknolojisini yakalamayı beklemeliyiz? NATO cenderesinden çıkmadan bu gelişme olabilir mi?
Soru: NATO’dan çıkmadan ülkemizdeki NATO üstlerini kapatma ve NATO/ABD askeri varlığını kısıtlama ve sona erdirme hakkımız var mıdır? Varsa böylesi şu an için daha mantıklı bir tercih olmaz mı?
Cevap: NATO üslerini kapatmak demek zaten NATO’DAN ÇIKMAK DEMEKTİR. Anlaşmaların reddi demektir. Daha önemlisi Türkiye Fırat Kalkanı ve Astana süreci ile zaten NATO’dan fiilen çıkmıştır...
Soru: Avrasya güçleri ve bölge ülkeleri ile işbirliğimiz yeterince gelişti mi ve istenilen dengeye ulaştı mı? Mevcut koşullarda NATO üyeliğimiz devam ederken ve bu dengeler kurulurken elimiz daha güçlü değil mi?
Cevap: Avrasya Ülkeleri ile işbirliği kurmanın biricik yolu NATO’dan çıkmaktır. Onlar için tehdit kaynağı olan bir paktın üyesi iken onlarla nasıl iyi ilişki kurulabilir?
NAİM
Hafta içi yayınlanan beşinci sınıf kayıp bulma programlarına konu olmuş... Naim Süleymanoğlu’nun kayıp kızını buluyoruz bahanesiyle, yabancı sevgilisine “nerede birlikte oldunuz” düzeyinde sorular sorulmuş. Duyunca üzüldüm.
Dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Yücel Seçkiner ile karşılaştığımda konusu açıldı. O da çok üzgün ve öfkeliydi. Bir gazetede yayınlanan röportajını uzatarak, “o bir milli kahramandı, arkasından bunlar mı konuşulmalıydı” dedi.
Gerçekten de, bir ulusa dünyanın diğer ulusları karşısında defalarca gurur yaşatan bir sporcu milli kahramandır. Çocuğunu getirmek isteseydi, kendisi getirir ya da söz etmek isteseydi çıkar anlatırdı. Hiç mi saygınız kalmadı, sırf reyting uğruna yapılır mı bunlar?
RTÜK, sadece küfür ve hakarete değil, bu makyajlı pespayeliğe de bir son vermeli, sormalı o takma burunlu dedikodu kuşlarına, “size ne el âlemin orasından burasından?”
AYDIN NAMUSU
Gazeteci diye allı pullu ekran güllerini görmeye alışmış genç kuşak pek tanımaz da son 30 yılda bürokrasi ve siyaset koltuklarından geçmiş çoğu ismin yakından tanıdığı bir gazeteci Salim Taşçı. Son Söz gazetesinde yazıyor. Sol gelenekten değil merkez sağdan... 6. Filo günlerinin tanığı... Şöyle yazmış geçen gün: “6. Filo İstanbul’da rıhtıma yanaştığında bir grup genç ‘bağımsız Türkiye’ haykırışlarıyla Amerikan Conilerini karaya ayak bastıklarında gerisin geriye denize dökmüşlerdi. Bir grup basın ve bazı siyasiler, ‘misafirlere bu yapılır mı? Komünistler Moskova’ya’ diye karşı çıkmışlardı. ‘Defol Amerika’ diyen gençlerin kimisi dövüldü, kimisi mahkûm oldu, fişlenenler iş bulamadılar, hayatları boyunca Komünist diye süründürüldüler. Bağımsız Türkiye, defol Amerika, go home (evine dön) derlerken aslında bugünleri işaret etmiş olmuyorlar mıydı? Bu Atatürk gençliğinden kimler özür dileyecek?”
İşte bu, aydın namusudur! FETÖ parasıyla alınan yalılarda yaşayanlarda bulunmaz...