Hakemlere 'helal gıda' reklamı

'Çalmanın' sakıncası olmayan, hatta çalanın yüceldiği bir ülkede yaşadığımız gerçeğinden cesaretlenerek, ben de bir intihal denemesi yapayım: 'Ne hakemler gördüm, zaten hiç yoktular!'

Dünya Kupası'ndaki kimi hakemleri kast ediyorum. Gerçekten, berbat yönetimlere tanık olduk beraberce. Finallerde, birisi yarı final maçı olmak üzere 3 karşılaşmaya çıkan Cüneyt Çakır ve yardımcıları Bahattin Duran'la Tarık Ongun sınıfı geçtiler neyse ki...

Futbol hakemliği, sadece kural bilgisi, temel oyun kültürü, fizik kondisyon, algılama ve karar verebilme kapasitesi, yönetim ve iletişim becerisi gibi başlıklarla sınırlı değil. Esas 'hakemlik', bunların tamamlandığı noktada başlıyor.

ESAS MESELE, BASKI!

Onun adı da; 'baskıyla başa çıkabilme'... Hatalı karar verme baskısı, futbolcu baskısı, yıldız oyuncu baskısı, taraftar baskısı, kulüp baskısı, idari / organizasyon baskısı, yerel baskı, sosyal baskı, siyasi baskı, medya baskısı, manevi baskı, konjonktürel baskı, güçlü / büyük takım baskısı, kariyer baskısı...

Say say bitmeyen bu baskılar, hakem performansının gerçek belirleyicileridir. 'Hakem-iyi hakem-büyük hakem' sınıflamasının kritik eşiği budur bence. Uluslararası alana açılabilmek için, ulusal alanda iyi işler yapmak gerekiyor önce. Ancak Cüneyt Çakır'ın ulusal performansı, vasatın ötesine geçemiyor yıllardır. Ötesi berbat yönettiği maçların sayısı da, azımsanmayacak kadar...

SINAV TÜRKİYE'DE...

Bunun tek sebebi, baskıyla başa çıkamamasıdır. Mentorla çalıştığı, destek aldığı bilinen Çakır'ın, yine de içerde başarısız olması, sorunun önemli ve derinlerde olduğunu düşündürüyor. Dünya Kupası'nda düdük çalmış olmasının futbol kamuoyunda estirdiği rüzgârı da arkasına alarak, bu sezon daha farklı bir hakem profili çizmesi gerekecek ligde.

'Babasının ligi'ni hafife almaz umarım ki Çakır. Zira, kendisini kanıtlamak zorunda olduğu yer burası artık! Colina gibi, herkesin kendisini, gözü kapalı teslim edeceği, adaletinden zerrece şüphe edilmeyecek bir 'yargıç' haline gelmesi lazım. Benim pek ümidim olmasa da...

MAÇ BAŞINA 58 TL!..

Kimi işgüzarlar, Cüneyt Çakır'a Dünya Kupası görevi nedeniyle, devlet / federasyon tarafından maddi destek sağlanması için hummalı bir faaliyete girişmiş bulunuyorlar. Şahsen itirazım yok, ancak Çakır zaten FIFA'dan 100 bin lirayı aşan bir ücret alacak. Hakkıdır; milyarlarca dolarlık, milyarlarca kişilik organizasyonda azdır bile kazandığı...

Öte yandan; Türkiye'nin A2 Ligi hakemleri 125 TL, yardımcıları 80 TL; Bölgesel Amatör Lig yardımcı hakemleri 68 TL, Amatör Lig hakemleri 58 TL kazanırlar maç başına, Çakır 3 bin 150 TL kazanırken... Bu, 'hakemden çok hakemcilik' yapan dazlaklar, yancılar, onların farkında bile değildir ya da dilleri içeri kaçar bu gösterişsiz konularda.

Gerçi Futbol Federasyonu, paranın içinde yüzüyor ama yine de somut bir kaynak önerisinde bulunayım, 3 kuruş paraya, tozda, çamurda, kelle koltukta görev yapan il hakemleri için. Her yere reklam alınır da, hakem formalarına niye alınmaz acaba?

HAKEMLERE REKLAM ALIN!

Bu konu ulusal federasyonların insiyatifinde. Federasyonun, Sportif Ekipman Talimatı'nın 19. maddesi, 'Hakemlerin müsabaka öncesinde, esnasında ve sonrasında kullanacakları sportif ekipmanlar TFF tarafından belirlenir. (2) Hakemlerin formalarının kollarında lig ve kupa sponsorluğu uygulaması yapılan organizasyonlarda 50 cm² boyutunda ilgili lig veya kupanın sponsor logosu bulunur. (3) TFF hakemlerin formalarına reklam alınması konusunda münhasıran yetkilidir.' diyor.

Hakem formalarına alınacak reklam konusunu, Federasyon organize etse, kurulacak komisyona, hakem temsilcileri de katılsa ve bu yolla elde edilecek gelir, amatör lig hakemlerinden başlanarak, yukarıya doğru ücretlere yansıtılsa fena mı olur? Federasyon için küçük, hakemler için büyük bir adım olmaz mı? (Bugün intihal aldı başını gidiyor, en iyisi burada keselim.)

AKÜN VE ŞİNASİ İÇİN YÜRÜYELİM...

'Sıfırlama uzmanları' görev başında! Görev: Cumhuriyet'in Başkent'ini sıfırlamak! Kamu kurumlarının, bankaların merkezleri taşındı, yetmedi. Bulvarlar, caddeler otobana çevrildi, yetmedi. Yeşil griye, toprak betona dönüştürüldü, yetmedi.

Sıra bellekleri sıfırlamaya geldi; kent belleğini, kültürünü, sanatını, tarihini sıfırlamaya... Hedefte Cumhuriyet'in biriktirdikleri var! Bir yandan hesap görme, bir yandan dönüştürme, bir yandan talan ve rant var hedeflerinde. Kamu kaynakları oluk oluk akıtılıp, "ucube"ler dikiliyor, kentin dört bir girişine.

Kültür mirası denilince, aklına Osmanlı'nın camilerinden başka şey gelmeyen sanat / tiyatro düşmanları, gözlerini Kavaklıdere'deki Akün ve Şinasi sahnelerine dikti. Bu 2 tiyatro binası için geçen yıl başaramadıkları satış ihalesini, 21 Temmuz'da yineleyecekler.

İhaleye çıkan, mülk sahibi konumundaki Emek İnşaat... Menderes iktidarında kurulmuş bir kamu ortaklığı; SGK, Kızılay, Atatürk Orman Çiftliği ve THY bugünkü ortakları.

Devlet Tiyatroları Akün Sahnesi, 1975'in 1 Mayıs'ında, Akün Sineması olarak kapılarını açtı. 900 kişilik tek salonunu, inatla çok salona çevirmedi. 27 yıl sonra kapandı ve Devlet Tiyatroları tarafından, aslına sadık kalınarak tiyatroya çevrildi.

Devlet Tiyatroları Şinasi Sahnesi'yse, 1973'te Çağdaş Sahne adıyla açıldı. Yıllarca, devrimci sanat ve tiyatro faaliyetlerine ev sahipliği yaptı. 1988'de Devlet Tiyatroları'na devredildiğinden beri, Şinasi Sahnesi olarak tiyatro izleyicisine hizmet veriyor.

Çok sayıda bileşeni olan 'Başkent Dayanışması', bu satış girişimine, 'Sanata evet, ihaleye hayır' sloganıyla, bugün 12:00'de Kızılay Konur sokaktan Akün'e yapacağı yürüyüşle karşı çıkıyor. Dayanışma, mekânların tarihi-kültürel kimliğinin yaşatılmasıyla birlikte, sanata erişim hakkının engellenemeyeceğini ve satışın Kültür Bakanlığı'na yapılarak tiyatroların yaşatılması savını destekliyor.