Hakkın kötüye kullanılması-(TAMAMI)

Medeni Kanun hukuki ilişkilerin kapsamını düzenlerken 2. maddesinde “dürüst davranma” başlığı altında çok önemli bir konuyu hüküm altına almıştır. Maddenin ikinci fıkrası özellikle yargı organlarının titizlikle uygulamaları gereken bir hüküm getirmiştir;” Bir hakkın açıkca kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”

Hukuk hak ve özgürlüklerin sınırlarını belirleyen ilkeler bütünüdür. Hiç kimse kendisine tanınmış bir hakkı ve özgürlüğü başkalarının hak ve özgürlüklerini yok etmek için kullanamaz. Hukuk düzeni bu tür girişimleri asla korumaz ve koruyamaz. Eğer hukuk düzeni hak ve özgürlüklerin kötüye kullanımını koruma çabası içine girerse toplumsal düzen temelinden sarsılır ve çözülme başlar.

Sendikal düzenimiz çok önemli iki olayda hakkın kötüye kullanılması olgusu ile karşı karşıya gelmiştir. Bunların AKP’nin sendika özgürlüğünü yok etme ve sendikaları kimliksezliştirme çabalarına karşı dik duran, emekçi olmanın, emeği temsil etmenin onurundan ödün vermeyen iki sendika ile, Hava-İş ve Tek Gıda-İş sendikalarıyla ilgili olması ayrıca konuya önem kazandırmaktadır.

Hava-İş Sendikası THY’de çalışan üyeleri adına toplu sözleşme yapmak üzere yetki almış fakat sürdürülen müzakerelerde bir anlaşma sağlanamaması üzerine konu 2822 sayılı yasanın 22. maddesi uyarınca “arabulucu tayini” aşamasına gelmiş ve görevli makam 60 günlük sürenin sonunda ilgili mahkemeden arabulucu tayinini istemiş ve mahkeme de resmi listeden bir arabulucu tayin etmiştir. Arabulucular başvuru üzerine Çalışma Bakanlığı tarafından özenle seçilmiş ve sendikal konularda uzmanlaşmış kişilerdir ve uyuşmazlıklarda mahkemeler arabulucuyu onlar arasından seçer. İşveren mahkemenin tayin ettiği arabulucunun niteliğini gündeme getirerek, bugüne kadar sendikacılığımızda tanık olmadığımız bir yola başvurmuş ve mahmenin tayin ettiği arabulucuya itiraz etmiştir. Mahkeme ilk duruşma için dört ay sonrasına gün vermiştir.

Burada ki amaç hukuki değildir çünkü taraflar arabulucunun kararını kabul etmek zorunda değildir ve onun kararından sonra grev veya lokavt yoluna başvurabilirler. Burada amaç bir hakkı zorlayarak, hukuku anti-sosyal bir davranışla yorumlayarak işçilerin toplu sözleşme hakkından yararlanmasını ötelemektir. Bu emeğe saygısızlık, işyerinde çalışma barışını yok etme, işçiye düşmanca yaklaşma çabası ne hukuken ne de insan hakları adına savunulacak bir girişim değildir. Bu hukuk cambazlığı girişimi sendikanın ve işçinin toplu sözleşme hakkını yok edemeyeceğine göre işçinin sözleşme yapma ve yararlanma hakkını ertelemenin kime yararı olacaktır. İşveren bu girişiminden ne gibi yarar umuyor bilmiyoruz ama bu girişiminin çalışma barışını yok edeceği, işçiyi işyerine yabancılaştıracağı açıktır.

Tek Gıda-İş Çaykur’da çalışan işçileri, Özgıda-İş’İn hükümet yanlısı tutumunun vereceği zararlardan korumak için, örgütlemiş, yargı kararları ile yetkili olduğunu kanıtlamış ve Bakanlık yargı kararı karşısında zorda kalarak sözleşme yetkisinin Tek Gıda-İş’de olduğunu kabul etmiştir. Özgıda-İş yargı kararlarına rağmen yasadan doğan yetki kararına itiraz hakkını kullanarak konuyu, kendisine hiçbir yarar getirmeeceğini bilse de, gene yargıya taşımış ve konu yargıtay aşamasına gelmiştir. Özgıda-İş bileğini bükemediği Tek Gıda-İş Sendikası’nın elini öpeceğine işçiye ceza vermek istercesine yetki kararına itiraz etmesi ve işçiyi dört yıldır sözleşmeden mahrum bırakması, utanılacak ve sendikacılık anlayışının perişan edilişinin somut örneğidir.

Bu iki olay bir hakkın, başkalarına zarar vermek için, nasıl kötüye kullanıldığının açık örnekleridir. Yargı organları hakkın kötüte kullanılmasına izin vermemelidir. Hakkın kötüye kullanılması olayları yaygınlaşırsa sendikacılığımız ve işçi hakları yasanın amacının çok dışına itilmiş olur. 2822 sayılı yasa değiştirilirken bu konu mutlaka düzenlenmeli, yargı ve sendikal ortam ciddi bir ayıptan kurtarılmalıdır.