Hal Yasasına evet ama yetmez
Türkiye şanslı bir ülke. Dört mevsim taze meyve sebze yemenize olanak sağlayan bir iklim kuşağında. Toprakları verimli. Çiftçisi çalışkan. Mühendisi çok özel. Topraksever… vatansever… Bu işi iyi biliyoruz. Tarımın ilk yapıldığı bir coğrafyadayız. Binlerce yıllık geçmişin bilgi ve birikimin mirasçılarıyız.
Peki öyleyse neden… neden ucuz meyve ve sebzeye ulaşma şansımızı bu kadar zorluyoruz…
Gerçekten özel bir gayret gerekli!
Hal Yasası yıllardır sanki kanayan yara. Bir çıkamadı gitti… bir yerlere dokunuyor belli ki… dokunacak! Hah işte orada ihtiyaç geliyor kendini dayatıyor. Engel tanımayacak güçlü ve cesur bir Üreticilerin Millî Hükümeti!
Neredesin??
Hadi, gel artık!
Vatan Partisi Çiftçi Bürosu Başkanı Cenk Tümer Özdemir, Hal Yasası ile ilgili ayrıntılı öneriyi açıkladı. Bir bir saydı…
Odak noktasında üreticiler ve tüketiciler olunca işimiz kolay.
Hele bizim ülkemizde.
İLK ÖNCE TERÖRÜ BİTİRECEĞİZ
Hal, üretim ve tedarik zincirinin son halkası.
Ta köküne kadar gitmek gerekir.
Önümüzdeki ilk acil sorun terör. Suriye, İran, Irak, Rusya ve Türkiye oturacak bu işin kökünü, bir daha hortlamayacak biçimde bitirecek… O güzelim yağlar, ballar akan meralarımız, ovalarımız, dağlarımız artık öyle mahzun kalmayacak… şenlenecek… sınırlarımızda mayınlar, silahlar patlamayacak… kapı komşu ticaretin tadı ve getirisi başkadır.
Mazot mu dediniz, buyur kardeş buradan… tedarik zincirinin en önemli gideri… buyur kardeş ben de sana nohut, fasulye, domates, salatalık vereyim. Dili dilime benzer, türküsü türküme karışır…
BELORUS EL EDİP DURUYOR
Geliyoruz dış politikaya. Hal yasası yetmez diyoruz, kolları sıvıyoruz, yarından tezi yok. Zor mu? Çok basit.
Belorus el edip duruyor, ucuz gübre var… hem de en âlâsından… bütün Türk Cumhuriyetlerinde istediğin önünde, istemediğin arkanda... Gel de seç… yoksa Gladyo’nun terör fedaisi Ukrayna mı… ŞİÖ’de efendilik mi yoksa kapısında ağzınla kuş tutsan kırk tane kusur bulan, engelli koşu yaptıran AB mi… mis kokulu domatesime kurban olsunlar.
Daha neler neler…
Tutarlı olacağız, dostumuzu bileceğiz, arkasını dönünce vurmayacağız.
Bir hamlede hem zinciri kısalttık hem de maliyetleri indirdik.
KABAHATİ KABZIMALLARA YÜKLEMEK EN KOLAYI
Kabzımallarla çok konuştum.
“Ben de utanıyorum”, diyordu, “üreticiden alıyorum beş liraya, şehre geliyor 25 lira…”
Paketlemesi, ambalajı, hammaliyesi, yüklemesi, ta Antalya’dan getirmesi, şoförün ücreti, mazotun gideri, hale girişi, dükkân kirası, haracı vb derken… olacağı bu.
Bizler kentimizin etrafından hemen çarşıya pazara gelen göbekli Yedikule marulu, kokulu Arnavutköy çileği, Beykoz bademi (salatalık demek hakaret olurdu, çıtır çıtır körpecik badem) yiyerek büyüdük. Seyyar satıcı el arabasıyla dolaşır, üzerine buz atar, istersen soyar, tuzlar eline verirdi. Çok özendiğim halde hiç yiyemedim. Genç kızların sokakta öyle yemesi ayıptı ayrıca temiz değil, diye de uyarılırdık elbette.
En pahalısı muzdu. Uzaktan geldiği için. Onu da yılbaşı filan gibi özel günlerde yerdik. Ama yine de yiyebilirdik, yani, esanslı gibi mis kokulu çilli Anamur muzunu…
İstanbul’un iki adım ötesi Silivri, Çanakkale, Tekirdağ… donanımlı raylı sistem… neden olmasın… düz arazi… şansımız var. Gelirken, bıçakla kesilen yoğurdu, özel madalyalı balları, kentlerin adıyla anılan peynirleri de bir zahmet unutmayınız. Gerçi artık mandalarımız yok ama getirmek kolay, siz isteyin tek! Bu arada Tekirdağ’da kiraz festivali yapılıyor hâlâ.
Üzümü boldu bu yörenin. Hepsinin ayrı öyle güzel adları vardı ki…
Tekirdağ içki fabrikasının adıydı. İşçinin biri çalışırken içki havuzunun içine düşmüş, diye anlatırlardı Tekirdağ’ın ünlü fıkrasını. Adamcağız boğulacak… herkes koştururken… bizimki kafasını uzatmış… son arzusu… bir parça da beyaz peynir atsanıza… demiş. Edirne, Ezine iki adım ötesi. Domates Çanakkale’den ya da su yoluyla o da yakın, Bursa’dan…
ŞEHİR PLANCILIĞI VE ÜRETİM
Geliyoruz, şehir planlamacılığına. Küçük kentler, etrafı ya da yakını yaş taze meyve sebze alanı. Öyle hobi filan gibi fantastik değil, bildiğin ağırlıklı olarak besleyecek. Yetmeyen gelecek. Dar alanda, çok verimin yöntemleri var.
Çinliler bu işi iyi beceriyorlar. Bilgi değiş tokuşu yaparız. Geçenlerde yazmıştım. İHA’ları tarımda kullanıyorlar. İlaçlamada ve gübrelemede vb. müthiş tasarruf. Hem zamandan hem mazottan. Elinde düğmesi, hektarlarca alanı, cık cık yapıveriyor.
Zaten mecburuz kentlerimizi yeniden planlamaya. Deprem nedeniyle. Yalnızca bina işi değil biliyorsunuz… sil baştan, yeni kentler kurulurken çok yönlü planlama yapılacak. Sonunda tasarruf olacaktır.
Ayrıca can mı yaman, mal mı!!
İki çözüm bir arada.
Sağlığımız ve sağ kalmamız önemli değil mi.
Hatta üçüncü çözümü de ekleyeyim.
Bağımsızlığımız, ele güne muhtaç olmamamız önemli değil mi…
VAR YILI YOK YILI
Zincirlerden halka atarak ilerliyoruz.
Var yılı, yok yılı…
Bu yıl para etmedi, ekmeyelim.
Yazık değil mi benim efendime…
Yazık değil mi bize. Hep ortalama ucuzlukta beslenmek varken.
Planlama. Planlı üretim. Tarım Bakanlığı’nın bu konularda çalıştığını, çok ileri teknoloji kullanabileceğini biliyorum. Çiftçinin eğitimi ve birlikte çalışması da önemli. Eğitim demişken bilgi, verimi de kuşkusuz çok etkiliyor. İki çiftçimizle konuşuyorum. Aynı fide, aynı koşullar, aynı araç gereç. Biri beş kilo ürün alıyor, öteki 15… Biri bildiği yöntemle yapıyor öteki ziraat mühendisi önerilerini uyguluyor. O kadar basit. Birim başına maliyeti düşürdük mü… Kamu örgütleri yaygın ve erişebilir olacak.
Laf lafı açıyor.
Eğitim demişken… hadi şimdi oraya girmeyeyim. Başlı başına ayrı önemli bir konu. İzin verin, bir cümle söyleyeyim. Eğitim ve öğretim üretime dönük olacak, köylülerimiz mühendisimizle arkasından zeytinle iğde ağacını bile ayırt edemiyor diye dalga geçmeyecek.
GIDA SANAYİNDE YARATICI KADIN ELİ
Fiyat dengesinin en önemli yatırımı, gıda sanayi. Hani çok olunca para etmiyor diye çöpe döküyorlar ya kızgınlıktan. Hiç kızdırmayacağız onları. Hoş tutacağız. Hemen yanı başında. Katma değeri bol. Bu konularda müthiş yaratıcıyız. Doğranmış, dondurulmuş soğan paketleme üretimiyle koskoca bir ilin geçiminin değiştiğini biliyorum. Hele de kadın eli değerse, biraz bilgi ve maddi destek, teşvik… göreceksiniz ne parlak fikirler çıkacak. Öyle çok var ki o girişimci kadınlardan, bir bilseniz. Öyle ojeli tırnaklı, laf ola beri gele cinsinden değil, bildiğin çiftçi, o toprağın kadını… Kültürel genleriyle çok onur duyuyorum. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Gözlerim parlıyor, ileri bakınca.
MUHTARLARIN SEFERBERLİĞİ
Bir başka denge unsuru da iç pazarı ve üreticiyi gözeterek ithalat ve ihracatı planlamak ve denetlemek. Bir cümle yazdığıma bakmayın. Çok tayin edici önemli bir konu. Kamu vatandaşını düşünecek.
Toprakta toplulaştırma, pazarlamada ve üretimde kooperatifleşme, yaygın yerinde bilgilendirme, yerel yönetimlerin özellikle muhtarlıkların seferberliği… Muhtarlara özellikle dikkat çekiyorum. En önemli görevlerinden biri olabilir. Çok başarılı bir ağ kurulur. Neler yapıyorlar bir bilseniz. Üretimi örgütlüyorlar, ama pazarlama onların sınırlarını aşıyor.
Belki kaymakamlıklar, valilikler devreye girer.
Doğrudan üreticiden tüketiciye işte! Ne güzel.
Hal Yasasına beş basar.
Şaka! Hal Yasasını yapalım da ama üretimi, pazarlamayı, tüketiciye ulaşmayı bütün zinciri dış politikadan şehir plancılığına, eğitime kadar, bir bütün halinde ve son dönemin moda ifadesiyle sürdürülebilir kılmak gerekir.
İLLE DE VATANSEVERLİK
Ve en tepeden en alttakine kadar her kamu görevlisinde liyakat… liyakat… ama ille de vatanseverlik! Gerisi kolay.
Bu topraklar öyle kıymetli ki…
Öyle görmüş geçirmiş ki…
Her şeyin en iyisini hak ediyor.
İşte yine aynı duygu sardı beni.
Tutmayın! Koşmak istiyorum.
Nereye, hayırdır??
Ankara’ya!
Şu Üreticilerin Güçlü Millî Hükümetini şöööyle bir gözlerimle görmek istiyorum.