Halep’teki ateş Türkiye’yi de yakar!

Daha bir hafta önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Esad ile görüşmeye ilişkin sözlerini konuşuyorduk. Bugün, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) adlı yobaz terör örgütünün Halep’i ele geçirme saldırısına alkış tutan AK Parti çizgisini.

Aralarında eski bakanların da olduğu birçok Hükümet yanlısı, ABD-İsrail destekli olduğu her yönüyle belli olan HTŞ’nin Halep saldırısını sevinçle, Esad’a, Suriye’ye, İran’a ve Rusya’ya kin kusan çığlıklarla destekledi.

Bu tür görüşler sadece medyadaki “mezhepçi” olduğu bilinen Hükûmet yandaşlarıyla sınırlı olsa çok önemli olmayabilirdi.

Ama birincisi saldırının başladığı gün, istihbarat kaynaklarının gazetecilere yolladığı bilgi notunda, ikincisi daha sonra Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklamada “HTŞ’nin saldırısına Rusya ve Suriye’nin eylemlerinin yol açtığı” yönündeki değerlendirme, Ak Parti Hükûmeti’nin stratejik mevzilenmesini ortaya koyuyor.

SURİYE’DE İKİ CEPHE

Şunu vurgulayalım: Halep’e yönelik son saldırı HTŞ merkezli bir koalisyon tarafından yönetiliyor. İçinde HTŞ’nin yanısıra, Hükûmet cephesinden “muhalif” diye nitelenen İdlib’deki irili, ufaklı birçok grup yer alıyor.

Halep’e yönelik son saldırının, terör örgütünün mevcut imkân ve kabiliyetlerini aşan etki gücü yüksek silah ve mühimmatlarla desteklenmiş olduğu görülüyor. HTŞ’nin hem ABD ile hem İsrail ile örtülü irtibatları sır değil.

Öte yandan doğrudan CIA’nın paravanı olan Ukrayna istihbaratının HTŞ ile son dönemde yakın ilişkileri hakkındaki ayrıntılar, Aydınlık dahil birçok yayında yer almıştı. Ukrayna istihbaratının HTŞ’ye askeri eğitim verdiği, insansız hava aracı, silah-mühimmat, keşif-gözlem ekipmanları gibi çok sayıda savaş aracı sağladığı biliniyor. Bunun kanıtları, terör örgütünün yayınladığı son saldırı sırasında çekilmiş görüntülerde bulunabiliyor.

Kabaca durumu şöyle özetlemek mümkün: Suriye’de başından beri değişmeyen ve son olarak HTŞ’nin Halep’e yönelmesinde de ortada olan iki cephe var. Bir yanda, ABD, İsrail, HTŞ, IŞİD, PKK ve daha önce Suriye’nin birçok bölgesinden çıkarılmış çapulcu sürüleri ile “mezhepçiler” var.

İkinci cephede, Şam yönetimi, Rusya, İran ile Suriye’nin bölünmesine karşı çıkan Çin dahil diğer gelişen dünya devletleri bulunuyor. Ankara açıklamalarıyla, Şam yönetimi, Rusya ve İran’ın karşısında, HTŞ dahil “muhalifler”in yanında olduğunu ilan ederek ABD-İsrail cephesinde yer almış oluyor.

TÜRKİYE’NİN MENFAATİ

Açıkça Türkiye’nin millî menfaatlerine aykırı olan bu konumlanışın gerekçesi ne peki? Resmi gerekçe “İdlib’deki gerginliği azaltma anlaşmalarına Rusya ve Suriye’nin uymaması.” İdlib’de savaşın hassas bir aşamasında ara çözüm olarak bulunan gerginliği azaltma bölgelerinin kurulmasının bugünkü durumla gerçekte bir ilgisi yok.

Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü mü istiyor, yoksa Suriye’nin parçalanmasını mı? Eğer Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorsa, Şam yönetiminin kendi toprağı olan İdlib’i terörden temizleme hakkına destek vermesi gerekmez mi?

Bunun ötesinde, ABD ve İsrail’in güttüğü HTŞ adlı yobaz terör örgütünü, Suriye ile birlikte askeri operasyonlarla bitirmesinin Türkiye’nin menfaatine olduğu açık değil mi? Kaldı ki, doğru bir strateji uygulanması durumunda, Türkiye’nin HTŞ ve İdlib’deki diğer terör örgütlerini, teslim olmak dahil belli koşullara zorlamak için, askeri gücü kullanmak dışında imkanları da bulunmaktadır.

Ama ne yazık ki, 2017’den beri Türkiye bu stratejiyi benimsemiş değil. Ankara’nın, bir eli ABD’de bir eli Rusya’da devam etme stratejisi, İdlib’deki terör bataklığının genişlemesine neden oldu. İdlib sorununun çözülememesi, ABD’nin ve PKK’nın Suriye’de mevzi kazanmasına imkân sağladı.

İdlib’i, aralarında Türkiye’den, Rusya’nın çeşitli bölgelerinden, Türk Cumhuriyetleri’nden, Çin’in Uygur Bölgesi’nden gelen 72 milletten çapulcuların oluşturduğu, CIA-MOSSAD güdümündeki yobaz terör koalisyonu yönetiyor. İdlib’in bu durumdan kurtarılması, sadece Şam yönetiminin değil başta Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri olmak üzere Rusya’nın, Çin’in ve gelişen dünya devletlerinin hepsinin menfaatinin gereğidir.