Halı Sanatının Mona Lisa’sı: Pazırık

Birkaç hafta önce Berlin James-Simon Galerisi’ndeki “İran: 5000 Yıllık Sanat ve Kültür” sergisini dolaşmaya gidiyorum. Sergilenen eserler Londra’daki Sarikhani koleksiyonundan getirilmiş. Sergiyi dolaştıkça, İran-Türk kültürel yakınlıklarının çok eskiye uzandığına tanık oluyorum. Serginin sonunda İran halıları ve bu halıların tarihçesini anlatan bir videoya takılıyorum. İran halılarını görünce, 2012’deki Tahran Güzel Sanatlar Fakültesi’ne ziyaretimizi hatırlıyorum. Bizi Tahran Halı Müzesi’ne götürmüşler ve halılar hakkındaki bilgileri Müze’nin Müdürü anlatmıştı. Bu müthiş koleksiyonda neler yoktu ki; resim tablosu gibi İsfahan halıları, Şahname’nin resimli roman gibi betimlendiği Tebriz halıları, santimetrekareye düşen düğüm sayısının 800’e ulaştığı Kerman halıları, şaşırtıcı kompozisyonlarıyla “Kaşkay” halıları. Özellikle Kaşkay halıları dikkatimi çekiyor. Bu halılar, İran’da cesur, savaşçı, göçebe bir topluluk olarak bilinen Kaşkay Türkleri tarafından dokunmuş. Kaşkaylar’ın göçebe ve maceracı özelliklerinden çok etkilenen İran’daki bir Japon Konsolosluk görevlisi ülkesine dönünce, günümüzün ünlü bir otomobil modeline Kaşkay isminin konulmasını sağlamış.

Kaşkay Gabbeh halılarının birçoğunun sahip olduğu en aza indirgenmiş biçimsel öğeleri ve yalın kompozisyonlarını hep şaşırtıcı bulmuşumdur. Bu halılarla ilgili şiir gibi bir de film var; “Gabbeh”.Yer yer Kaşkay dilini, yani Batı Oğuz Türkçesi’ni duyduğumuz filmi İranlı Mohsen Makhmalbah yönetmiş. Filminde, Kaşkay “Gabbeh” halılarını dokuyan kadınların halının yapıldığı yer ve zamanda geçen olayları halı desenlerine yansıttıkları görülür. Örneğin; doğum, ölüm, düğün gibi. Eğer halının dokunduğu zamanda bir olay yoksa, dokuma desensiz düz bir zemin olarak devam ediyor. Bazen koskoca halı, keçi veya koyun gibi tek ve küçük bir hayvan deseniyle tamamlanıyor. Halıdaki bu desensiz ve öyküsüz yalınlık, Kazimir Malevich’in “Beyaz üstüne beyaz” resminde ulaşmak istediği içeriksiz ve nesnesiz dünyayı çağrıştırıyor.

Kaşkay halıları bölümünden ayrılıp, Müze’deki diğer halıların ayrıntılı fotoğraflarını çekmeye başlıyorum, Müdür ise hızlanıyor. Sanırım ayrıntılı çekmemi istemiyor. Ancak, bir halının önüne geldiğimizde duruyor. Halı bana tanıdık geliyor, ama hatırlayamıyorum. Müdür halının önünde Farsça bir şeyler anlatıyor. Meraklı gözlerle bizim tercümana dönüyorum, tercüman hemen çeviriyor: “Bütün bu müzedeki halıları bir tek halıyla değişirdim”. Şaşkınlık içerisindeyim, çünkü bunu söyleyen bir müze müdürü. Benim için böyle bir değiş-tokuşun karşılığının ne olabileceğini düşünüyorum. Örneğin, Leonardo’nun “Mona Lisa”sıyla, İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin bütün eserlerini değişir miydim? Asla! Benim için böyle bir değiş-tokuşun lafı bile olamaz. Merakla soruyorum: “bütün müzenin halılarına bedel olan bu halı, hangisidir”. Müdür cevaplıyor: “Pazırık halısı”. Şaşkınlığım ikiye katlanıyor. Okuldayken, Türk Sanat Tarihi hocamız rahmetli Nejat Diyarbekirli uzun uzun anlatmıştı. Pazırık kurganlarından çıkan bu Dünya’nın en eski halısı, Hunlar tarafından dokunan halıydı. Anlamaya çalışıyorum: “iyi ama, Pazırık halısı Hunlar’ın halısı, sizinle ne ilgisi var”. Hemen itiraz geliyor: “hayır, halı Hunlara ait değil, İran’da Akamenidler tarafından dokunup, Altaylar’a ihraç edildi.” Bu tartışma pinpon topu gibi benimle müdür arasında gidip geliyor. Gözüm bir ara önünde durduğumuz halının etiketine takılıyor: “Pazırık Halısı, santimetrekareye düşen düğüm sayısı: 50 radj, 211X180 cm.” Meğer konusu geçen halının taklidinin önündeymişiz. Pazırık halısının aslını yıllar önce dünyanın en büyük müzesi olan Hermitage Müzesi’nin bodrum katında görmüştüm. Haliyle, MÖ. 2. ve 3. yüzyıla ait olan bu halının bazı bölümleri yıpranmış, kararmış ve eksikti. Pazırık halısıyla karşılaşmamız bununla sınırlı değil. 2019 yılında Özbekistan’da konferans vermek üzere gidiyoruz ve bizi dokuma atölyelerinin olduğu Margilan şehrine götürüyorlar. Buranın ünlü dokuma atölyesinin sahibi, yıllarca Bursa’da kalmış bir Özbek ve bize atölyelerini gezdiriyor. Bir dokuma atölyesine girdiğimizde, karşımıza yeni dokunan birkaç “Pazırık Halısı” taklidi çıkıyor. İran’daki müzelere “Pazırık Halısı”nın replikası buradan dokunup, gitmiş. Bu atölye, İran ve Türkiye’den birçok Pazırık halısı siparişi alıyormuş. Sadece bu siparişler bile, bu iki kadim kültürün iç içe geçmiş kültürel miraslarına olan taleplerin hala güncelliğini koruduğunu ve kültürel paydaşlığınne kadar güçlü ve önemli olduğunu göstermektedir.

Not: Berlin’deki James-Simon Galerisi’ndeki “İran: 5000 Yıllık Sanat ve Kültür” sergisi 20 Mart 2022’ye kadar devam edecek.