Halide Hanım - 3

Neden üç haftadır Halide anlatıyorum? Tarihe bakışımızı tartışmak için. Taraf tutmak değil, verileri görmek, bağ kurmak; ezberlemek, takım tutmak yerine sindirmek, anlamak için. Halide’ye dair bugün, mücadele sonrasına dair son notlar geliyor.

Anadolu köylerindeki Yunan zulmünü araştıran, Yakup Kadri’nin de içinde bulunduğu Tetkiki Mezalim Komisyonu günleri. Dağa Çıkan Kurt’ta anlatır hepsini. Hatta İsmet Paşa etkilenip Halide’ye teşekkür mektubu yazar. Cephe ve onbaşılıktan geçen hafta az buçuk söz ettik ama telgraf var, önemlidir; 18 Ağustos 1921 - Gazi: “Ordu safları arasında vatanımızın müdafaasına fiilen iştirak için şiddet-i arzu ile vuku bulan müracaat-ı vatanperveraneleri orduca memnuniyetle telakki olundu. Hizmet-i fiiliye-yi askeriyyeye kabul ve garp cephesine memur edildiğinizi tebliğ ederim. Keyfiyet cephe kumandanlığına da iş'ar kılındı. İlk vasıta ile cephe karargahına müracaat ve oradan vazifenizin telakki buyurulması rica olunur.”

Ardından cumhuriyet: Tuhaf biçimde Halide Hanım ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucularından eşi Adnan Bey (ki Nâzım ile Vâlâ’nın yüz lira harçlıkla Ankara’ya gelmesini sağlamıştır) çabucak ayrılır memleketten, parti 1925’te kapatılır. Halide’nin tedavisi için İngiltere’ye vardıkları sırada İzmir suikastı dolayısıyla Adnan Bey gıyaben yargılanır. Sonradan aklansa da Gazi’nin ölümüne dek gönüllü sürgünlük sürer. Aradaki on beş yılda yurtdışında çeşitli yerler; Londra, Paris. Doktor Adnan, Sorbonne Şark Dilleri Bölümü’nün sevilen hocası; öğrencileri Andreas Tietze, Bernard Lewis, Irene Melikoff gibi Türkoloji’nin büyük isimleri.

Anılarında İzmir’e giren başkomutanın yakınındayken denize bakıp gözlerime ziyafet çektim, diye yazan kadın memlekette değildir. Anılar dedim: Mor Salkımlı Ev’den sonraki ikinci cilt anılar İngilizce yazılır önce: “The Turkish Ordeal” Türkçesi, Türk’ün Ateşle İmtihanı için 1959’u bekleyeceğiz. Kendisini yazarın “onursal sekreteri” diye tanımlayan Vedat Günyol usta, Halide’nin kitapta Gazi aleyhine yazdığı kimi cümleleri Türkçe baskıdan çıkardığını belirtir; çeviri sırasında özellikle cephede geçen bölümlerde Halide’nin öylece kalıp uzunca ağladığını ekler.

Nice Atatürk düşmanına malzeme olmuş, işine geldiğince ahkam kesenlere örnek teşkil etmiştir bu kitap. Halide, tüm o adı sanı bilinmez kahramanlardan bahsederken zafer sonrası sadece baştakilerin hatırlanmasına sitem eder. Belki Mustafa Kemal'e de göndermedir, olabilir. Çok mevzusu edilmiş, hep olay haline getirilmiştir çatışmaları. Geçmişi, bugünden değerlendirmek kolay. Bence bu iki güçlü kişiliğin çatışması yerine Halide’nin Türk devrimine bakışı konuşulmalıdır. Örneğin Şapka Devrimi’ni “en beyhude ve sathi devrim girişim” olarak görür. Eylül 1929'da, Dictatorship and Reforms in Turkey başlığı altında The Yale Review'e Türk devrimini analiz eder. Amerikalılar sever böyle şeyi bilirsin; bizdeki şapka, örtü konusu, hep ağzındadır el adamının. Ustamız Konur Ertop, Halide Hanım'ı Paris'te tanır; oralarda başında hep kadın şapkasıyla dolaştığını da söyleyecektir.

1940 yılında Gazi’nin ölümünden sonra sürgün biter. Adıvarlar, İsmet Paşa sayesinde yurda döner. Halide, İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz dilinde, kurumun ilk profesörüdür; Adnan Bey, Türk Ansiklopedisi’nin başındadır, sonrasında müthiş İslam Ansiklopedisi var. Yıllarca hocalık eder Halide. O zamanlar asistanı olan Mina Urgan’ın anılarından oku da diktatör gör: “Kişiliği öylesine güçlüydü ki, yalnız İngiliz Edebiyatı bölümünün değil, bütün edebiyat fakültesinin başına geçti dakikasında. Dediği dedikti; her istediği yapılırdı. Ona. Deka-niçe adı verildi çok geçmeden.”

1942’de Sinekli Bakkal - CHP Roman Ödülü’nü alır. Müslüman kızla Batı'dan gelen adam, toplum adetlerine uygun şekilde evlenir; Batılı, Müslüman edilir. Bu çiftin çocuğu da Tatarcık’taki Recep’tir fakire göre: Genç cumhuriyetin ideal kişisi. Bir başka olay: İlk eşinin diğer hanımından oğlu Faruk Sayar, İkinci Dünya Savaşı’nda Paris’teki Yahudilere Türk pasaportu bulup yüzlerce kişinin hayatını kurtarır. Sayar aynı zamanda Galatasaray Lisesi’nin iyi müdürlerindendir; Irene Melikoff’un eşi olduğu da yazılmalı.

1950’de, Halide sonunda Demokrat Parti’ye girer, bağımsız İzmir milletvekilidir artık. Ne umuyordu acaba, ne arıyordu kim bilir? Ömrünce aradı, çokluk belki yanıldı da. Ya da yanılmadı. Bilemeyiz. Arayan kişinin güzelliğinden söz edilebilir ancak. Hep şüphe duydu, hep düşündüğü her şeyi enikonu kurcaladı. Gençliğinde Türk Ocağı, sonra İttihat ve Terakki yakınlığı, mandacılık, cephe. Adnan Bey’in 1955’teki ölümünden sonra son günlerini iyice köşesinde geçirmiştir. Birçok şeye küstü belki. Demokrat Parti’den de tedirgin olmuş, kapısına dek gelen dönemin Hindistan başbakanı Nehru’yu bile, hastalık bahanesiyle geri çevirmişti. Derken adamcağızın, eline tutuşturuverdiği açmamış laleleri görünce ne çok duygulandığını anlatır Günyol. Ey tarih, ey zaman!

Çağlar Kırçak, Cumhuriyet’ten Günümüze Gericilik’te, Halide’nin 1964'teki ölümüne, Atatürk’e karşı duran herkesin gözyaşı döktüğünü söyler. Cumhuriyet sonrası Anadolu'da Amerikan kolejlerinin açılması için Amerikalılardan ciddi maddi destek aldı derler, belgesi var mıdır bilemiyoruz. İstanbul'da tanınıp Ankara'ya dönünce istediği yüksek mevkide görev bulamadı, derler yorumdur. Ömründeki ilkler içine Türkiye’nin ilk ABD büyükelçisi olma hayali vardı derler, kim bilir. Bir yazardır, büyüğünü bilemem, artık herkes büyük ama iyi yazardır ve arayan insandır, önemli olan da sadece bu bence. Yaşamıyor bugün.