Hamit Yalçın kültürümüzü dünyaya taşıyor...

Hamit Yalçın, ülke tanıtımında yoğun çabası olan bir sanat adamı. Doğayı, tarihsel değerlerimizi çok iyi görsellerle ülkemizde ve dünyada tanıtan bir sanatçıdır Hamit Yalçın... Dünyanın birçok kentinde sergiler açmıştır. Sadece görsel güzelliklerimizi değil ülkenin imarı için yapılan birçok çalışmayı da fotoğraflayan bir insandır. Bir bakarsınız bir barajın önündedir bir bakarsınız ülkenin en önemli köprülerin yapımını fotoğraflıyor. Öyle sıradan fotoğraflar değildir onun çekimleri... Renk ahengi ile dinamizmi ile, birlikte olduğu eseri getirir gözünüzün önüne koyar... Kar kış dinlemez nerede fotoğraflanacak bir yapı varsa Hamit Yalçın onları fotoğraflar, tanıtır anlatır... Ankara ve İstanbul siluetlerini, panoramalarını, çok naif görüntülerle, çok özel renk dengeleri ile izleyici ile buluşturur. Anadolu fotoğrafının öncüsü Hamit Yalçın kültürümüzü dünyaya taşıyor...

ÇOCUKLUK YILLARI

-Elazığ’da doğmuşsun. Sonra Ankara’ya taşınmışsınız ancak Elazığ’dan hiç kopmamışsınız. Biraz çocukluğunuzu ve Elazığ’ı, Harput’u anlatır mısınız?

Hafızamın çocukluğuma ilişkin bana hatırlattıkları şöyle; Elazığ’da doğduğum evimiz, bahçemiz, komşularımız ve sokak hatıraları geliyor. Kış mevsimi bitip baharın gelmesi ile birlikte Harput’taki bağlık evimize göçer, yazı geçirip sonbahar gelip okullar açıldığında tekrar şehirdeki evimize dönerdik. Elazığ Beyzade sokaktaki evimizin önünde oynadığımız oyunları gayet iyi hatırlıyorum. Akasya ağaçlarının olduğu sokağımızda her çocuk gibi çember çevirir, telden arabalar yapar onları sürerdik. Yakan top, misket, aşık atmak, top oynamak, çizgi çizerek taş sektirme, ağaç dallarının düzgün taraflarından kesilen tahta çubuklarla oynanan çelik çubuk oyunları hafızamda yer edenlerden. Evimizin bahçesindeki büyük bir dut ağacının altında sofralar kurulur, sohbetler edilirdi. İlkokul birinci sınıfa başlayacağım Cumhuriyet İlkokulu evimize çok yakın sayılırdı, ilkokul birinci sınıfı Elazığ’da okudum, Ankara’da tamamladım.

Harput’a gelince daha çok hasat zamanlarını hatırlarım. Kiraz zamanı, cevizler, bademler olduğunda onların toplanması, kırılıp ayıklanması, damların üzerine serilen kayısıların, dutların güneşte kurutulması ve Eylül ayını müteakip yapılan bağ bozumundan sonra pekmez, bulamaç kazanlarının kaynatılmasıyla yapılacak orcik (Cevizli sucuk) ve pestil yapımları en güzel zamanlardı. Çünkü çocuk olarak bu tat ve lezzetleri çok sever o zamanların yolunu gözlerdik.

İLK KARE

-Fotoğraf tutkusu ne zaman başladı, neler çektiniz o yıllarda?

Fotoğrafa ilgim küçük denecek yaşlarda başladı. 1972 yılında orta ikinci sınıfta iken sıra arkadaşımın okula getirdiği fotoğraf makinası ile birbirimizin hatıra fotoğraflarını çekmiştik. Çektiğimiz film yıkanıp fotoğraflar basılıp elime aldığımda baktım ki bu iş çok heyecan verici. Sonuçlar çok hoşuma gitmişti. O günden sonra arkadaşımın olan o fotoğraf makinası hep bende kaldı. Kendisine vermedim. O da buna hoşgörüyle bakmıştı zaten. Çekiş o çekiş. Daha sonra okulun duvar gazetesi için çeşitli röportaj ve haber fotoğrafları çekmeye başladım. Ankara kalesi ve civarında gezinir sokak yaşamına ait fotoğraflar çekerdim. Ankara şehir yaşamına dair çektiğim fotoğraflarım o dönemin ünlü edebiyat dergisi olan Pınar’da Hamit Yalçın imzasıyla yayınlanmaya başlamıştı. Bildiklerimi pekiştirmek ve fotoğrafçılığı daha iyi yapmak için 1975 yılında Ankara’daki Halk Eğitim Merkezi’nin açtığı fotoğrafçılık kurslarına okuldan artan zamanlarımda devam ederek kursu tamamladım ve diplomamı aldım.

GAZETECİLİK YILLARI

-Gazetecilik döneminiz de var. Daha çok haber mi çalıştınız?

Gazetecilik dönemim fotoğraf bilgim, becerim sayesinde başladı. 1977 yılının haziran ayında liseyi yeni bitirmiştim. O yıllarda yayın hayatına yeni başlayan “Bayrak” adlı ulusal günlük gazetenin Ankara bürosunda, hem foto muhabiri, hem karanlık oda sorumlusu olarak işe başladım. Daha çok haber ve röportaj fotoğrafları çekiyordum. Çektiğimiz filmleri kendim banyo eder, agrandisörde basar, servise hazır hale getirirdim. Foto muhabirliğinin yanında muhabirlik de yaptığım çok oldu. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği dahil manşetten imzam ile çıkan haberlerim çok olmuştur. İstanbul Babı-ı alide, Salkım Söğüt sokakta bulunan gazetemizin baskı merkezine Ankara’dan hazırladığımız sayfaları günübirlik elden götürür teslim ederdim.

Bütün bunların yayında bir de pazartesi günleri gazetenin en arka sayfası TRT haber yorum ve eleştirilerine yönelik tam bir sayfa çıkardı. O sayfanın da sorumlu editörü ve hazırlayanı oldum. Haberden artan zamanlarımızı TRT’de geçirir, haberler toplar, stüdyolarda sanatçıların program çekimi öncesinde gazetecilere verdiği pozları çekerdim. O dönemde Türk müzik ve eğlence dünyasının ünlü isimleri olan sanatçıların çektiğim fotoğraflarımdan oluşan negatif arşivimi iyi saklamam sayesinde 35 yıl sonra “Beyaz Camın Ünlüleri” adlı fotoğraf sergim oluştu, çok ilgi gördü ve birçok ilde sergilendi.

ANKARA

-Anadolu ve Ankara fotoğraflarınız çok önemli... Çok sergiler açtınız onlardan söz eder misiniz?

Anadolu bizim sevdamız ve fotoğraftaki en büyük menbaamız. Rahmetli Prof. Sabit Kalfagil hocam ile yaptığım bir röportajda Anadolu fotoğrafçılığı hakkında kendisine soru sorduğumda şöyle demişti: “Eğer fotoğrafta bir şey olacaksa bu Anadolu’dan olacaktır. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’dan başladığı gibi...” Bu çok önemli bir tespitti. Ankara ise yaşadığım şehir, beni büyüten ve adam eden kent. Dolayısıyla bu kente olan vefa borcumun bir nevi ödenmesi adına Ankara fotoğraf çalışmalarım yoğun oldu. Yurt dışında tam sekiz başkentte Ankara fotoğraf sergilerim açıldı. Bunlar sırasıyla şöyle: 2003 Moskova, 2004 Seul, 2005 İslamabad, 2006 Şanghay, Strazburg, Lefkoşe, Astana ve 2015’te Budapeşte Ankara fotoğraf sergilerim. Yurt içinde ise Ankara Akşamları ve Dört Mevsim Ankara Fotoğraf sergilerim oldu. Sanıyorum Ankara’yı en çok çalışan fotoğrafçıyım denilebilir. Bu yüzden de Ankara fotoğrafçısı olarak anılıyorum.

-Anadolu Fotoğraf Derneği’ni kurdunuz, hatta belli bir dönem internet üzerinden yayım da yaptınız.

Anadolu Fotoğraf Derneği yıllar öncesinden temeli atılan Anadolu ruhunun fotoğraf sanatında kendini bulması ve temsil edilmesi noktasındaki bir ihtiyaçtan doğmuştu. Özellikle e-dergi olarak 32 sayı yayınladığımız Anadolu Fotoğraf Dergisi Anadolu fotoğrafçılarının yetiştiği bir okul gibiydi.

SINIRLARI AŞAN SERGİLER

-Son yıllarda yurt dışında en çok siz sergi açtınız. Gittiğiniz ülkeleri ve o sergileri anlatır mısınız?

İlk yurt dışı fotoğraf sergim, 1984 yılında Pakistan’ın Karaçhi şehrinde düzenlenen Türk haftası dolayısıyla “Anadolu’dan Esintiler” adıyla rahmetli Ziya-ül Hak tarafından açılmıştı. 2003 yılından itibaren belirttiğim gibi başkent Ankara’yı çeşitli başlıklarda anlattığım ve Moskova ile başlayan ve yedi değişik başkentte açılan Ankara sergilerim oldu. Daha sonra 2011 yılında Paris’te açtığım “Sonsuzluğa Bırakılan İz’ler” diğer adıyla “Kültürlerin Dansı” fotoğraf sergim en çok önemsediğim ve aynı zamanda Fransız sanat çevrelerinde geniş yankı bulan sergimdir. Aynı sergim yine Fransa Fameck Film festivali kapsamında ve Luxemburg’da açıldı. 2013 yılında Dışişleri Bakanlığımızın talebi ve ülkemizi tanıtmak amacıyla Güney Amerika sergilerimin ilki “Anadolu’dan Renkler” başlığıyla Kolombiya’nın başkenti Bogota’da iki ayrı üniversitede sergilendi. Ayrıca Extarnado Üniversitesi’nde Bogota büyükelçimiz ile birlikte ülkemizi anlatan sunum ve konferanslarım oldu. Bu sergimiz 2014 yılında Ekvador’un başkenti Quito’daki Ulusal Müze’de arkasından da Ekvador Parlamentosu’nda, 2015 yılında da Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti Santo Domingo Güzel Sanatlar Sarayı’nda açıldı.

-Fotoğrafın ülkemizdeki işlevini nasıl değerlendirirsiniz?

Fotoğraf görsel sanatlar içerisinde son dönemde hayatımızın her alanında karşımıza çıkan, sürekli başvurulan, gittikçe popülaritesi artan bir sanat dalı. Kültür sanat hayatımızın en önemli argümanı ve vazgeçilmezi. Tıpkı şiir gibi edebiyat gibi, müzik gibi fotoğraf da bir anlatım dili ve ifade şekli. Dolayısıyla çok önemli sanatsal sergiler, projeler, bireysel duruş ve başarılarla ortaya konan eserler ruhumuzda ve gönül dünyamızda hoşluk yaratır düşünce dünyamızın bahçelerinde gezintiye çıkartır... Diğer yandan dünyada ülkemizi anlatmanın, tanıtmanın de en etkili sanatı. Öyle ki devletler fotoğrafı bir yumuşak güç unsuru, bir silah gibi de kullanabiliyor kendi düşünce ve ideolojilerini anlatmanın bir unsuru olarak görebiliyorlar. Dolayısıyla ülkemizde fotoğraf ile ilgilenen dernekler, vakıflar, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerimizin bölümleri yanında devletimizin ilgili birimlerinin, örneğin Kültür Bakanlığımızın nezdinde destek görmesi ve temsil edilmesi gerektiğine inanıyorum.