Hamur
Türkiye’nin en önemli ihraç ürünleri arasında diziler önemli bir yer tutuyor. Anadolu Ajansı ihracat tutarının geçen yıl itibarıyla 500 milyon TL’ye ulaştığını bildiriyor(1). Son dönemin en çok konuşulan ve izlenen dizisi ise “Mucize Doktor”. Dizinin yayınlanma dönemi ile Aksaray’daki bir okulda otizmli çocuklara reva görülen ayrımcı tutumun kesişmesini manidar buldum. Otizmli bir doktorun hayatının konu alındığı dizi engellilere yönelik önyargıların kırılması açısından önemli bir işlev görüyor. Otizmli bir kişinin yaşamını uzun soluklu bir dizi halinde her hafta seyircinin karşısına çıkarmak gerçekten büyük bir cesaret. Mucize Doktor şu anda en çok izlenen diziler arasında ilk sıralarda. Dizinin başarısındaki en önemli unsurun, çok iyi araştırılarak yazılmış olduğu belli olan senaryosu olduğunu söyleyebiliriz. Dizi, otizmli doktor Ali Vefa’nın şahsında engellilere yönelik genel tutumun davranış biçimlerini ortaya koyması açısından önemli. Sürekli tenkit ettiğimiz, mutlaka değişmesi gerektiğine inandığımız anlayışın temsilcilerinin kırk dereden su getirerek, engelli doktoru, mesleki açıdan ya da verilen görevi yerine getirmesi bakımından yeterli görmelerine rağmen, hastanede tutmak istememeleri bizim yıllardır mücadelesini verdiğimiz dışlayıcı ve ayrımcı tavrın temel örneklerini gösteriyor.
Ali Vefa’nın otizmine savant sendromu eşlik ediyor. Yeri gelmişken belirtelim: Her otizmli kişinin savant sendromuna sahip olduğu ya da her savant sendromlu olan kişinin otizmli olduğu bilgisi doğru değil. Bu sendroma sahip insanlar belirli bir alanda zaman zaman deha derecesinde yetenek ve sıra dışı özellikler gösterirler. Hiç kimsede olmayan bir hafıza ve çok boyutlu zekâ yetisi onlar için söz konusudur. Belli bir yaşın üzerindeki okuyucular bu sendromun sinemadaki başka bir örneğini Dustin Hoffman’ın canlandırdığı Yağmur Adam (Rain Man) karakterinden hatırlayabilirler. Sendrom, Ali Vefa’da fotoğrafik hafıza ve çok küçük detayları mükemmelen akılda tutma olarak tezahür ediyor, bu da ona diğer doktorlara kıyasla çeşitli durumlarda gereken tıbbi bir bilgiyi çok daha hızlı ve doğru olarak çağırabilme yeteneği veriyor. Ki bu yetenek başlı başına sıradan bir doktoru mükemmel yapmaya yeter. Ancak, bu özelliklerine rağmen Ali Vefa’nın hastanede çalışmasını engellemek için güçlü bir muhalefet olduğunu görüyoruz. Bu muhalefetin başını ise engellilere yönelik önyargının en acımasız (belki de bu anlamda en dürüst) temsilcisi olarak cerrahi bölüm şefi (Tanju) çekiyor. Gerekçesi ise otizmin neden olduğu sosyal etkileşim yetersizliğinin, Ali’nin hastalarla ve hasta yakınlarıyla temasında ciddi sorunlar çıkaracağı inancı. Senaryo bu kestirmeci anlayışın karşısına, başhekimin (Adil) şahsında, sosyal iletişim sorunlarının böylesi bir yeteneğin karşısında belirleyici olmaması gerektiğini vurgulayan, bu sorunların sabırlı ve anlayışlı bir yaklaşımla çözüleceği inancını dayatan, iyimser ve sağduyulu bir tavrı koyuyor.
Engellilerle ilgili önyargılar, yediden yetmişe ve her türlü sosyal sınıf ve eğitim seviyesini kuşatmış olarak bir anafor gibi bütün toplumu içine çekiyor. Bölüm Şefi Tanju, Ali’nin hastanede çalışmasına karşı çıkışını “Otizmli bir kişiden bahsediyoruz” cümlesiyle sergilerken, kızının ameliyatına girecek doktorlardan birinin Ali olacağını öğrenen baba “Kızımı bu sakat mı ameliyat edecek?” cümlesini sarf ediyor. Hadi kızının acısıyla kıvranan babanın haline anlayış gösterelim de modern eğitim sisteminin basamaklarını birer birer tırmanıp zirveye ulaşmış koca bir tıp doktorunun aymazlığına ne diyelim?
Fuzuli ta 15. Yüzyıl’da şunu demiş: “Mey biter saki kalır; Her renk solar hâkî kalır; İlim insanın cehlini alsa da hamurunda varsa eşeklik; baki kalır”. Hamur önemli, malzemesini doğru koyup iyice bir yoğurmalı. Ben gerçek eğitimden bunu anlıyorum.
(1) Anadolu Ajansı web sayfası: https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/turk-dizilerinin-yurt-disi-reytingi-hizmet-ve-mal-ihracatini-artirdi/1640070