Hangi demokrasiyi isterdiniz?
Türkiye’de demokrasi siyaseti, 1950’de sıfata gerek duymadan işe başlamıştı. Dümdüz bir Demokrat Parti (DP) vardı. Şimdi öyle değil. Demokrat olmayan insandan sayılmıyor. İşte bizdeki 7 demokrasi.
Milliyetçi demokrasi... Resmi sahibi, 12 Eylül düşüncesini taşıma iddiasıyla kurulan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) idi. Başında Turgut Sunalp vardı, 1983’de kurulup 1986’da kendini feshetmişti. Yerine Mehmet Yazar’ın başkanlığında Hür Demokrat Parti (HDP) kuruldu, birkaç ay yaşadı, ANAP’la birleşerek sona erdi. Demokrasinin bu türü “merkez-sağ” diye bilinen çevrelerde ‘dört eğilimden biri’ olarak iş gördü.
Muhafazakar demokrasi... Bu adlandırma 2000’li yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) için keşfedildi. Batıdaki Hristiyan demokrat partilerin karşılığı “müslüman demokrat” olmakla birlikte, bu ad açıkça benimsenmedi. Durum 1990 yılında kurulan MÜSİAD örneğindeki gibi. Açık adı Müstakil İşadamları Derneği, ama bunu herkes “müslüman iş adamları derneği” diye okumadı mı?
Sosyal demokrasi... Türkiye’de ilk olarak 1918’de Amerikan Başkanı Wilson’un izinde kurulmuş; 1946 ve 1964 yıllarında CHP dışında kurulup var olmaya çalışmış, üçünde de sönmüş partilerin çizgisi. 1983’te kurulduktan sonra Halkçı Parti’yle birleşmiş, sonra da CHP’ye katılarak yok olmuş; 2002’deki kuruluşunu 2010’da EDP adlı partiyle birleşerek ortadan bitirmiş çizgi. CHP bünyesinde Kemalizme karşı “daha sol” yanı vurguladığı zannı yaratıp “emperyalist Avrupa solculuğu”nun mevzii.
Radikal demokrasi... Türkiye’nin güncel sözlüğüne “o bir radikal!” reklamıyla 1996’da giriş yapan Radikal Gazetesi’yle oldu desek yanlış olmaz. 12 Eylül sonrasının gençliği, bu yabancı sözcüğün “devrimci” demek olduğunu sanmıştı. Oysa sözcük yalnızca farklı olanı, en yeni olanı, köktenciliği anlatıyordu. Zamanın en yeni olanı postmodernizm idi. Ve küreselci ideolojinin eşliğinde etnikçi-dinci-mezhepçi ortaçağ düzenini diriltiyordu. Böylece radikaller, küreselciliğin militan ve militer yerel askerleri oldular. Bunun sahibi şimdiki adıyla Halkların Demokrasi Partisi (HDP) oldu.
Özgürlükçü demokrasi... İşte bu, demokrasi yelpazesinin son yenisi. İngilizcesi liberal demokrasi; bu sıfat 21. yüzyılda gericileşti ve neoliberal demokrasi oldu. Türkiye’de bir haftadan beri CHP’deki Stratfor-Dersim kadrosunun turuncu devrimini anlatıyor. 35. Kurultay’da okunan çuvalvari sonuç bildirisine göre, CHP “özgürlükçü demokrasi devrimi” yapmış; genel başkanı da bunu “ölümüne” sürdüreceğini ilan etmiş bulunuyor. Bu çizgi etnikçi eşitvatandaşlıktan, ademi merkeziyetçilikten yana olduğunu ilan etti. PKK sorunu değil Kürt sorunu var diyor; PKK ile mücadele etmeyi doğru bulmuyor; “çözüm TBMM” diyerek bunların istediklerini verecek bir anayasa ve yasa değişiklikleri yapılmasını istiyor.
Sosyalist demokrasi, 2002 yılında bu adla kurulan partisi SDD üzerinden etnik ayrılıkçılıkla kucaklaştı; HDP’de toplanan radikal demokratların şemsiyesi altına girdi.
Devrimci demokrasi, sol kesimde yaygınca kullanılan bir kavram. Ama bir partide vücut bulmamış, tek bir çizgiyi de anlatmıyor. Bunu, 1970’li yıllarda kendisine sosyalist diyen bir kesim, kendi dışında kalan hısım akrabayı adlandırmak için kullanmıştı. Hala kullanımda ve hala uçuşkan.
Demokrasi, 1900’lerin ikinci yarısında Atlantikçilerin evrensellik iddialı sopasıydı. O zamanlarda bu projeye İslamcılar “haçlı işi” derdi; bağımsızlıkçılar “yeni-sömürgeciliğin rejimi”; sosyalistler “burjuva diktatörlüğü”. Küreselcilikle birlikte pekçoğu eyvallah dedi ve şimdi onlar emperyalizmin siyasal uçbeylikleri.