Hangi savaş

Devletlerarası ilişkilerde diplomasi gibi barışçı yöntemlerin işe yaramadığı, ara buluculuk gibi girişimlerin sonuçsuz, misilleme, ekonomik ambargo gibi yaptırımların da çözümsüz kaldığı durumlarda devreye savaş girer. Yani, birçok yol denendikten sonra, krizlerin giderilememesi durumunda başvurulan yöntemlerden biridir savaş ve en şiddetli ilişki biçimi olarak tanımlanır. Bir yandan savaş sürerken, diğer yandan barış dönemi yöntemlerinin de uygulandığı örnekler vardır tarihte. Modern devletler hukuku ise savaşı, devletlerin birbirleriyle uluslararası hukukun kurallarına uyarak, çıkarlarını zorla kabul ettirmek için yaptıkları silahlı mücadele olarak tanımlamıştır.

Tanımlar modern fakat savaş oldukça eski. Büyük tarihçi İbn Haldûn, "savaş insanlık tarihi kadar eskidir" der. Savaşların insanlık tarihi kadar eski olduğu tanımı, savaşların insanlık tarihi boyunca benzer nedenlerle çıktığı ve benzer yöntemlerle yaşandığı anlamına gelmez. Her tarihsel aşama, insanların bir arada yaşama olanaklarına köklü müdahalelerde bulunduğu gibi, savaşları doğuran koşullarda da köklü değişiklikler yapmıştır. Örneğin, İstisnalar olmakla birlikte, Burjuva Devrimleri öncesinde savaşlar fetih amacı taşırken, Burjuva Devrimleriyle birlikte Ulusal Pazar kurma ve Ulusal Pazarı tahkim için sömürgeler bulma amacı taşıyordu. Emperyalizm döneminde ise sermaye ihracının ve malî oligarşinin önündeki engelleri ortadan kaldırma amacı… Her bir dönemin savaşlarını doğuran koşulların, kuşkusuz tek bir yönü değil, iki farklı yönü, iki farklı ucu var. Yani her bir savaş farklı taraflar için farklı anlamlar taşır. Kurtuluş Savaşımızın “Sodom ve Gomore” sakinleri için başka, kolunun birini I. Dünya Savaşı’nın cephelerinden birinde bırakan bir Türk Subayı için başka anlam taşıması gibi… Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarının Atlantik kuvvetleri için başka, Asya kuvvetleri için başka anlamlar taşıması gibi…

Savaşın meşruiyeti derken, esas olarak bunu ifade ediyoruz. Çünkü her tarihsel gelişme bir tarafın meşruiyetinin temelini oluşturur. Bu, diğer taraf için de meşruiyet kaybı anlamına gelir. Yani, savaş ve barış olguları tarihsel ve modern bakış açıları dikkate alınarak incelendiğinde ve her savaş siyasî, iktisadî ve askerî hedeflerin yönü üzerinden sınıflandırıldığında savaşın ve barışın meşruluk boyutu kristalize olur. Böylece, barış iddiasında bulunanların samimiyetini, barış yaklaşımındaki sınıfsal çıkarların yönünü anlayabilmenin formülü olarak, meşru ve meşru olmayan savaşlar ayrımının temeli, bir başka ifadeyle, haklı savaşın meşruiyetinin temeli ortaya çıkmış olur. Teori dergisinin Mart sayısının dosya sloganı olan “Savaşın Meşruiyeti”, bu teorik sınırın boyutlarını yansıtmakla birlikte, kendisini de Türkiye’nin savaşında, savaşın içinde bir yere konumlandırmış oluyor ve konumlandırdığı yer Mehmetçiğin yanıdır. Herkes Teori dergisinin Mart sayısını dikkatle incelemelidir.

İNSANLIĞI SAVAŞTAN KORUMAK

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın ilk cümlesinde, “insanlığa tarif olunamaz acılar yükleyen savaş belâsından gelecek nesilleri korumaya azmetmiştir” yazılıdır. Birleşmiş Milletlerin bu anlaşma maddesini ne kadar uyguladığı tartışılır ama BM’nin bu ifadesinin insanlığın büyük özlemlerinden biri olduğu tartışılmaz. Zaten tartışma da savaşsız bir dünyanın çağımızda mümkün olup olmadığı, savaşsız bir dünyanın nasıl kurulacağı tartışmasıdır. Bu tartışmayı çözüme kavuşturmak için de yani savaşsız bir dünyanın kuruluşunu getirecek yöntem açısından da yukarıda çizdiğimiz teorik çerçeveye dayandığımızı söyleyebiliriz. Teori dergisinin uzun uzun tartıştığı konulardan biri de bu.

Haklı ve haksız savaş ayrımı emperyalizm çağının keşfi değil. Antik Yunan hukukunda tanımlanıyor. Yani, sınıfların ortaya çıkışından bu yana haklı savaşlar veriliyor ve insanlığın haklı savaşlar sonucunda geliştiği biliniyor. Haksız savaşa karşı çıkmak nasıl insanlığın önüne açmak içinse, haklı savaşın yanında olmak da yine insanlık için. Haklı savaşın karşısında yer almanın ise insanlıkla hiçbir ilgisi yok. Haklı savaşın karşısına dikilenler, tarih karşısında, insanlığı sırtından vuranlardır. Bu bağlamda, çağımızda emperyalizme karşı verilen haklı savaşlar insancıl bir dünyanın kuruluşunun önsözüdür.