Hangisi diktatör değil

Toplum olarak diktatör sıfatına alerjimiz var. Aslında önemli olan bu sıfat değil diktatörlerin uyguladığı sistemdir. Bizler Türk insanı olarak nereden gelmiş bilemiyorum ama genellikle çoğumuzun içinde az da olsa diktatörlük vardır. Bunun farkında değilizdir. Ne zaman ki bir koltuğa otururuz o zaman açığa çıkar. Zaman zaman halkımız keşke başımıza bir diktatör gelse de yumruğunu masaya vursa bir özlem içinde bulunmuyor mu? Bir türlü demokrasi ile uyum sağlayamıyoruz. Siyasi terminolojide kişilerin diktatörlüğü, partilerin diktatörlüğü, askeri diktatörlük, müşfik diktatörlük vardır. Kişilerin diktatörlüğüne örnek olarak Hitler, Parti diktatörlüğüne ise Stalin örnek gösterilir. Diktatör, gerekse siyasette olsun,gerek sosyal hayatta olsun bütün yetkileri kendisinde toplayan tek adamdır.

Kulüp başkanları için de diktatör sıfatı kullanılır. Örneğin; Ali Şen bir konuşması esnasında "diktatör müsünüz?" sorusuna "eh biraz diktatörüm" demişti. Tabi biraz diktatörlük nasıldır onu bilemiyoruz. Aziz Yıldırım da aynı şekilde bütün kararlar iki dudağının arasındadır. Alt kadrosunun hiç kıymeti harbiyesi yoktur. Fenerbahçe kulübünde Yıldırım'ın haberi olmadan hiçbir şey yapılamaz.

Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, normalde etkili olmaması gereken alanlarda da bir çok konuyu tamamen kendi kontrolüne aldı. Bu düşünceden hareket ederek Ali Şen, Recep Tayyip Erdoğan ve Aziz Yıldırım diktatör müdür, değil midir? Üzerinde biraz düşünmek gerek. Ancak bir yargıya varabilmek için siyaset bilimci olmak gerekir. Buna ancak siyaset bilimcileri karar verebilir. Şunu da unutmamak gerekir; halkı için büyük mücadeleler veren hatta ölen müşfik diktatör sınıfına giren bir çok diktatör de vardır. Kişisel değil toplum yararına hizmet ederler.

UEFA İLE SON TANGO

Ağır ceza mahkemesinin yeniden iadei mahkeme kararı vermesi bütün Fenerbahçe'lileri sevindirdi. İsviçre'de bulunan Başkan Aziz Yıldırım Şampiyonlar Ligi için umutlu. Teknik direktör Ersun Yanal'ı arayarak "Bütün plan ve programlarını Avrupa'ya gitmek üzere yap. Bu süreç bizi Şampiyonlar Ligi'ne taşıyacak. Transfer listesini hazırla" diyor. Emir demiri keser. Bu bu nedenle de Ersun Yenal Avrupa'da mücadele edecek kadro hazırlama aşamasında. Biz de çok umutluyuz. Şunu da düşünmek gerekir. Çok büyük umutların düş kırıklığına dönüşmesi toplumda büyük çöküntüler yaratır. Belki bu sözler Fenerbahçe Kulübü'ne ve taraftarına moral aşılaması açısından önemlidir. Her şeyi düşündüğümüz gibi olmasını istiyoruz sonra da hayal kırıklığına uğruyoruz. Sanırım Fenerbahçe'de daha sorunlar bitmedi.

Yine şunu da düşünmek gerekir. İsviçre hukuku bizde olduğu gibi yasalar lastik gibi uzatılıp kısaltılmaz. Bu ülke, hukukun ana vatanlarından birisidir. Dışarıdan yapılacak bir takım müdahalelerle hareket edecek bir hukuk yapısı yok. Kaldı ki bu CAS davası Fenerbahçe lehine neticelenirse ortaya büyük tazminat sorunları da gelecek. Bütün bunlara rağmen umutlu olmak durumundayız.

YALAKALIK MESLEK OLDU

Yalakalık. Bu kelime her ne kadar argo bir kelime olarak görünse de Türk Dil Kurumu sözlüğüne geçmiş son zamanların güncel bir kelimesidir. Eski kelime ile karşılığı 'Dalkavukluk'tur. Eskiden bu konu ile ilgili bir de tiyatro oyunu vardı "Hacıyatmaz" diye.

Yalakalık, son zamanlarda ülkemiz insanları için adeta bir meslek oldu. Eğer yalakalık yapmazsanız Oxford veya Sorbon üniversitelerini de bitirseniz, birkaç yabancı dil de bilseniz kıymeti harbiyeniz olmaz. Eşeğin kuyruğu gibi ne kısalır ne de uzarsınız. Bu iş bir yetenek işidir. Kolay bir iş gibi, herkes yapabilirmiş gibi görünür ama bu konuda yeteneğiniz yoksa asla yapamazsınız. Onun da bir raconu vardır. Bu racon kesmeyi bilmezseniz de yüzünüze gözünüze bulaştırıp, kaş yapayım derken göz çıkarırsınız.

Ben ve benim gibi insanların becerebileceği bir şey değil. Bu yaşıma kadar hiç denemedim. Bundan sonra da denemem de. 657 sayılı yasaya göre emekli olduğuma göre, böyle bir yeteneğim olmadığı çok açık.

Bu tip insanlar, siyasi hayatta, bürokraside, hiç olmaması gereken yer olan spor kulüplerinde daha doğrusu genellikle her meslekte vardır. Bir işe talip olurken de çok gereklidir. Yıllardır, gerek oyuncu, gerek yönetici gerekse Divan Kurulu ve Kongre Üyesi olarak her zaman Fenerbahçe Kulübü'nün içinde oldum. Bu nedenle de kulübü hücrelerine kadar tanırım. Bizim kulüpte çok revaçtadır bu yalakalık. Özellikle Aziz Yıldırım bile bunlardan bıktı ama adamın yakasını bir türlü bırakmıyorlar.

Şimdi, Aziz Yıldırım'ın ve etrafındakilerin cezasının af olma ihtimalinin doğduğu bu dönemde faaliyet, daha da yoğun. Hepimizin bildiği gibi aylardır devam edip gelen hukuk savaşı sonuçta karara bağlandı. Balyoz ve Fenerbahçe sanıkları tekrar yargılanacak. Bu çok önemliydi. Henüz ne olacağı bilinmediği halde ülke adeta bayram havasına girdi. Biz gerek Fenerbahçe yöneticilerinin gerekse balyoz sanıklarının tekrar ve adil bir şekilde yargılanıp aklanmasını canı gönülden istiyoruz. Yalnız şunu da düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu kararlar verilmeden önce caddelerde mitinglerde Türkiye'de hukukun üstünlüğünün olmadığını savcıların hakimlerin hatta devletin tepesindekilerin yargıya etki ettiğini eleştirip durdular. Şimdi böyle bir karardan sonra Türkiye'ye hukukun üstünlüğü mü geldi? Aklı eren varsa söylesin. Savcı ve hakimlerin bu kadar süre içerisinde nasıl değiştiğini, Türk adaletinin doğruyu bulduğunu söylüyorlar. . Bu nasıl bir çelişki? Hakim ve savcılar neden daha önce taraflıydılar ya da neden şimdi tarafsızlar? Bu işlere bir türlü aklım ermiyor.