Hani böyle olmayacaktı!

Eski defterleri karıştırırken bir not önüme düştü. Biliyorum; Shakespeare'in ünlü sözü "Geç kalan teselli idamdan sonraki affa benzer" sözünü bir kez daha doğrulayacak nitelikte amma, tarihe bir not düşmek için bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Emek Sineması'nın yıkımıyla ilgili ilk yazımı 90'lı yılların sonlarında Milliyet'in bünyesinde çıkarılan Pazar Postası'ında yazmıştım. Yazım, gazetenin arka sayfasında tam sayfa olarak yayımlandı. Bir rastlantı sonucu, bir mimarlık şirketinin bu projeye yönelik çalışmalarını görme fırsatını elde etmiştim. Proje, kimi ayrıntıları dışında bugünkü projeye oldukça yakındı. Ama ne var ki, Emek'in geleceğine yönelik tam sayfa çıkan yazım gereken ilgiyi göremediği gibi, kimileri tarafında, senaryolar üretmekle suçlanıp ironik bir biçimde eleştirildim.

2009 yılında bu konu üzerine birkaç yazı daha yazdım. O yazıların da akıbeti ilki gibi oldu. Kimse Emek'in yıkılacağına ya da yıkmaya cesaret edileceğine inanmak istemiyordu. Hatta bu konuda çevremdeki kimi kişileri de uyarma gereği duydum. Bu kişilerden biri de dostum ve meslektaşım Atilla Dorsay'dı. Dorsay o günlerde bu konuyla ilgili bir yazı yazdı. 26 Aralık 2009'da Sabah gazetesinde çıkan yazısında aynen şunları yazıyordu:

"Geçenlerde bir yemekte buluştuğumuz sinema yazarı Burçak Evren tutturdu: Emek Sineması yıkılacak diye... Gözleriyle görmüş, sinemanın bitişiğindeki Serki Doryan (Cerle d'Orient) denen tarihi yapıyı restore projeleri hazırlanmış, bunlarda sinemanın da yıkılarak arsaya katılacağı ve burada bir büyük AVM yapılacağı görülüyormuş.

... Serki Doryan ise malum, Beyoğlu'nun büyük dertlerinden biri. Ben de birkaç yazdım: İstiklal Caddesi'nin en uzun cephesine sahip görkemli bir yapısı. Ve uzun yıllardır kendi halinde çürüyor. Bakan (Ertuğrul Günay) iki yıldır buna çare arıyormuş. Sonunda, binanın dış duvarlarını koruyarak içini yeni baştan yapacak bir kaynak bulunmuş: Bayrampaşa'daki şimdiden ünlü Forum İstanbul'u ve içindeki devasa akvaryumu yapan sermaye grubu...Bakan, bunun temelde yine kültür amaçlı bir onarım olacağını, hatta içindeki eski Şehir Tiyatrosu Komedi Sahnesi'nin ihya edileceğini söyledi. Emek Sineması'na ise asla dokunulmayacak ve bu salon, Nisan ayındaki festivale yetişecek. Tüm bu haberlerin sanat aşıklarına ilaç gibi geleceğini sanıyorum"

Evet...Köprünün altından çok sular aktı. Hem Emek Sineması'nın, hem onun için onca yıldır sürdürdüğü gazeteciliği feda eden Sayın Dorsay'ın çabalarının, hem de bu sinemanın yıllar önce yıkılmayacağına ilişkin bir dizi garanti veren Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile kendi alanı olmadığı halde, bir festivalin açılışında "Bu sinemada filmleri izlemeye devam edeceksiniz" diyerek konuşan bir diğer bakanın yerlerinde şimdi yeller esiyor.

En üst düzeyde bakanların bile yanıldığı bir alanda Sayın dostumuz Atilla Dorsay ne yapsın? O da iyi niyetinin bir çeşit kurbanı oldu. Yazısında "sanat âşıklarına bir ilaç gibi" geleceğini söylediği o müjde, aslında üstü şeker kaplı bir zehirmiş.

Bu yazıyı yazmaktaki amacım; ne Kassandra'nın çaresizliğine bir gönderme yapma, ne de birilerini rencide etmektir. Yalnızca tarihe küçük bir not düşmek istedim. Emek ve Emek gibi değerler, kimi verilmiş sözlere bir daha yenik düşmesin diye...