Harici tamam da Dâhili ne olacak?
Bir grup eski Aydınlıkçı arkadaşımız yeni bir yayın işine girişmişler. Bir dış politika–analiz sitesi kurmuşlar. Adını da dış işlerine göndermeyle “harici” koymuşlar.
Temiz bir iş. İç siyasetten kaçmak, tavırsız kalmak için de mükemmel bir kestirme yol. Dış politika hakkında ahkâm kesmek, pekâlâ kolay. Kimse size kızmaz, küsmez. Hatta birazcık Avrasyacı bir görüntü verirseniz, “eski mahalleniz” bile alkışlar.
Hoş, Taliban’a ya da İran’daki protestolara sıra geldiğinde, eliniz ayağınıza dolanabilir. ABD emperyalizmine karşı Afganistan kurtuluş savaşını ya da İran yönetimini desteklemek sadece gerçek Aydınlıkçıların gösterebileceği bir cesaret. Bütün Batı’nın ve onun etkisindeki Türk “uluslararası ilişkiler” camiasının özgürlük mücadelesi zannettiği olayların arkasında PKK-PJAK önderliğini (Yani ABD’yi), DEAŞ’ın saldırılarını, Belucistan ve Azerbaycan ayrılıkçılıklarını görebilmek gerçekten cesaret ister. En iyisi bu mayınlı alanları pas geçip Lula’nın seçim zaferi hakkında konuşmak. Biraz da Rusya-Ukrayna savaşı hakkında gevezelik yapmak iyi olacaktır.
Niyet mi okuyoruz?
Hayır.
Yayın hayatlarına, Türkiye’nin ABD-Rusya arasında “denge” gözeten siyasetlerini öven bir makaleyle başladılar. “Bir akademisyenin görüşleri” denilebilir mi? İsterseniz, kendinizi kandırmak için dersiniz. Ama onu manşete çekmek, yayıncının siyasi tercihidir. Siz bunu Aydınlık’tan bilirsiniz.
Belli ki “tarafsız” olacaklar. Akmayacaklar, kokmayacaklar. Hiçbir savaşta olmayacaklar. Formayı kirletmeden, bir topa kaymadan, saçları bile bozulmadan maçı tamamlayacaklar. Nitekim kendilerini tarif ederken, “bağımsız ve özgür bir platform” olarak yola çıktıklarını özellikle belirtme ihtiyacı duyuyorlar. Herkes için “cici”. Dost için de düşman için de.
Neden bağımsızlar mesela? İçinde yaşadığımız çetin dünyada ve çelişkilerin yoğunlaştığı Türkiye’de “bağımsız” kalmak ne anlama geliyor? Biz söyleyelim. “Bağımsızlık” denen şey, sisteme bağımlılıktan başka bir şey değil.
“Polemik ve kaba propaganda” yapmayacaklarını da eklemeyi ihmal etmiyorlar. Ne asil ne şahsiyetli ne bilimsel bir duruş!
İyi ama, polemik yapmadan siyasi mücadele olur mu? Bu “solcu” arkadaşlar Marx’ın, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in ya da Mao’nun siyasi mücadele (polemik) yapmadıkları bir tek makalesini okudular mı? Nutuk mu? O baştan sona Atatürk’ün Millî Mücadele’nin diğer önderleriyle yürüttüğü polemik. Çünkü “polemik” ya da “kaba propaganda” denilerek kendi akıllarınca küçülttükleri eylem, siyaset yapmanın kendisi. İktidar mücadelesinin ideolojik cephesi. Hepsi bir yana, fikri zenginliğin de menbaı.
İçeride siyaset yapmaktan korkanlar, “bize ne derler” diye ayakları titreyenler, emperyalizmin içerideki uzantılarına karşı tavır alamayanlar, dış politikada da çuvallamaya mahkûmdur.
İnsan merak ediyor. Neden Türkiye’deki ABD emperyalizmi ve onun kurduğu kanlı canlı masalarla değil de, Türkiye’nin dışındaki emperyalizmle mücadeleyi tercih ettiniz?
Diyorlar ki “dünyadaki değişimlerin izini sürmek için.”
Geçiniz.
Vatan Partisi, Aydınlıkçılar 53 yıldır o izleri sürdü, Türkiye’yi ve dünyayı aydınlattı. O kadar ki, tarihin sonunun geldiğinin düşünüldüğü, Ankara’da mavi AB bayraklarının dalgalandığı 90’ların ortasında, geniş uluslararası katılımlarla “Avrasya Sempozyumları” düzenledi. Asya merkezli yeni bir dünyanın kurulacağını, Çin ve Rusya bile farkında değilken, 26 yıl önce ilân etti. Bugün bu, tartışmasız bir olgu.
O yüzden, “izi sürülecek” yeni bir gerçek yok bugünün dünyasında. Vaziyet alınacak, tavır alınacak (yani ‘bağımsız, tarafsız” edebiyatı yapılmayacak) bir dünya ve Türkiye var. Partiniz o tavrı aldığı için 11. Genel Kurultayı’nda sizin henüz izini sürmekle meşgul olduğunuz “yeni dünya” salondaki yerini aldı. Çin, Rusya, İran, Cezayir, Suriye, Abhazya, Filistin, Batı Sahra, Meksika, Venezuela, Kore DHC, Güney Afrika, Nepal… Ve daha nice iktidar partileri, büyük devrimci siyasi güçler. İsviçre’den, Fransa’dan, İngiltere’den anti-emperyalist partiler.
Geç değil. Bırakın bu “bağımsız, tarafsız gazeteci, uzman bilmem ne” pozlarını. Parti’nin size kattığı birikimleri, sağda solda heba etmeyin. Gelin, katkınızı sizi “gazeteci, uzman bilmem ne” yapan davaya sunun. Tabii “iz sürmek” dışında bir davanız kaldıysa… Yarın yuvarlanacağınız yeri, siz göremezsiniz ama yayın tarzınızdan biz görüyoruz.