Hata değil strateji

10 Ağustos'ta geçerli oylar üç aday arasında yüzde 52 - 38 - 10 diye dağıldı. Seçmenin dörtte biri sandıktan uzak durdu; yaklaşık yüzde 2'si de sandığa gidip geçersiz oy verdi.

Toplam seçmene göre oy dağılımı yüzde 39 - 28 - 7 oldu. Bu oranlar önemli. Bunca yıldır döve okşaya süren yıkım gayretleri için toplumu bir türlü ele geçiremediklerini gösteriyor. Bu oranlar Erdoğan'ın "Yeni Türkiye", Demirtaş'ın "Yeni Yaşam" adını verdikleri yıkım ortaklığının hevese ermesini sağlamaya yetmez.

Üstelik bu, sarsak ve onlara benzemekle yol alınacağını sanan başarısız siyasal muhalefet gerçeğine karşın ortaya çıkmış orandır. Halk ulusal yapıya bağlılığını ve laik yaşamda ısrarını, bu ilkelere sahip çıkmakta isteksizlik sergileyen muhalefet partilerine karşın sürdürmektedir. Halk siyasal önderden yoksun, sandıkta direniyor.

10 Ağustos'un en önemli sonucu budur.

***

Geçerli oyun yüzde 51,8'iyle Köşk'e adım atan Erdoğan, balkon konuşmasında açık söyledi. Her zamanki yanlış cümleyi "Türk, Kürt, Çerkez, ..." yineledi, bu sefer bunlara başka din mensuplarını da ekledi ve hepsinin adı "Türkiyelidir" dedi, Türk Milleti yerine Yeni Türkiyeli Milleti! Kendini kutlayan yurttaşların üstüne bir kova su boşalttı, sevinci söndürdü.

Yeni Anayasa'nın "Türkiyelilik" yaratmak için yapılacağını ilan etti.

Çözüm süreci dedikleri şey, doğrudan bu söze bağlı yürüyor. Erdoğan zaferinden memnun, ayrışma sürecine devam dedi.

***

Geçerli oyun yüzde 38,5'ini alan İhsanoğlu, "bak, bu kısa süre içinde beni ne çok insan tanıdı" dedi, sevindi. Kendisini aday göstermek için imza vermiş milletvekillerine aday iken yapmadığı tanışma ziyaretini, seçim sonrasında da yapmaya gerek görmedi. Özeti kendisi yaptı: "Bende söz bitti!"

***

Geçerli oyun yüzde 9,8'ini alan Demirtaş, ortağının kazanmasından ve kemik oyuna yüzde 3 katmaktan memnun, medya dünyasının övgüleri eşliğinde "Yeni Türkiyeliler Partisi' olabilme rüyasına döndü.

***

CHP-MHP seçmenlerine gelince, geniş bir bölümü adeta depresyonda. Çünkü önder saydıkları siyasal parti başkanları onları suçladı. Sayın Bahçeli daha seçim akşamı televizyonların karşısına geçerek, Sayın Kılıçdaroğlu bundan da uzak durup evinde ropörtajlar vererek söylediler: "Oy vermeye gitmediniz". "Şezlonglarınızı bırakamadınız". "Şimdi hiçbirşey söyleme hakkınız yok"...

Bu başkanlar, konumları gereği bir kişi ya da kesimi hedef ilan ettiklerinde, bunun toplumdaki yansımalarının ne olabileceğini ve kendilerinin de ne konuma düşeceklerini adeta unuttular. Dostları birbirlerine, kendilerini de kışkırtıcı durumuna düşürdüler. Ne için? Göründüğü kadarıyla başarısızlıklarını örtmek ve "hizmet"lerine devam edebilmek için.

***

Çatı Aday formülüyle stratejik bir hata yaptılar; ilk turda tüm yumurtaları tek sepete koyup, seçimi daha orada Erdoğan'a teslim ettiler. Hesap hatası yaptılar; yerel seçimlerde alınmış oyları hesaplayıp elde yüzde 46 var; kalanını da AKP'den aldık mı tamamdır dediler. Bu da Cumhuriyet'i değil Osmanlı'yı hatırlatan bir adayı çıkarmanın gerekçesi oldu. Sanki "Yeni Türkiye"ye göz kırptılar.

Şimdi anlaşılıyor ki bunlar "hata" değil, stratejinin kendisidir. Çünkü iki temel sonuç verdi. Bir yandan Cumhuriyetçi güçler adaysız bırakılarak mevziler boşaltıldı. Öte yandan da "Yeni Türkiye"ciliğin önü açıldı.

***

Muhalefet etmeyi kayıkçı kavgasına döndürüp seçmeni şaşkına çevirmek işe yaramadı. 10 Ağustos günü seçmen hem "Yeni Türkiye"ciliğe karşı endişesini belli etti, hem de kayıkçı muhalefeti reddetti. Bu endişe ve reddiye, içinde yürüdüğümüz karanlık dehlizin en güçlü ışığıdır. Ve o dize ne güzeldir: Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli güzel günler!