Hayalleri ömrüne sığmayan mavi gözlü dev
Yoğun gündem nedeniyle gecikti bu yazım; onun doğum gününde yazmak isterdim…
Nazım Hikmet, 15 Ocak 1902 günü Selanik’te doğar. Babası Hikmet Bey bir bürokrat, annesi Celile Hanım ise piyano çalan, resim yapan bir sanatçıdır. Doğumundan birkaç yıl sonra ebeveynleri boşanıp, annesi de Paris’e yerleşince, küçük Nâzım da İstanbul’un Anadolu yakasında yaşayan büyük dedesi Mehmet Nâzım Paşa’nın yanına verilir. Nâzım Paşa tasavvuf edebiyatı meraklısı, Mevlana tutkunu bir bilge ve şairdir. Küçük Nâzım da, dedesinden etkilenip, ilk şiirlerini aruz vezninde yazar.
Nazım, orta öğrenimini Heybeliada’daki Bahriye’de tamamlar. Okulda edebiyat öğretmeni Yahya Kemal Beyatlı’nın teşvikiyle yazdığı şiirlerle, küçük yaşta ismini duyurur. Eğitimi bittiğinde, Hamidiye Kruvazörü’nde göreve başlar. Ancak bazı sağlık sorunları yaşayınca askerlikten ayrılır ve Kurtuluş Savaşı’na katılmak ister. Ama yine sağlık nedeniyle kabul edilmez. Bunun üzerine bir yıl Bolu’da öğretmenlik yapar. Ardından da, bir süredir ilgisini çeken komünizmi yakından tanımak için Moskova’ya gider, üniversiteye kaydolur.
1924 yılında Türkiye’ye dönüp politik şiirler yazmaya başlayınca, dönemin sakıncalıları arasına girer. Yazdıkları nedeniyle birçok kez hapis cezasına çarptırılır. Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamaları kapsamında çıkan aftan yararlanıp hapisten kurtulsa da, hemen ardından yine yargılanır ve 1938 yılında yirmi yıla mahkûm olur. Kendi deyişiyle; “Gökyüzünü başının üstünde görmek ona yasaktır,” adeta. 1950’de Demokrat Parti iktidara gelip genel af çıkartır. Böylece on iki yıl hapis yattıktan sonra serbest kalan Nâzım, yeniden tutuklanma endişesiyle Rusya’ya kaçar. Ancak asker kaçağı olduğu gerekçesiyle TC vatandaşlığından çıkartılır. Artık onun sürgün yılları başlamıştır:..
Kadınları cezbeden yakışıklılığıyla ve tutkulu aşklarıyla ünlü Nâzım, tam altı kez evlenir. İlk eşi 1921 yılında Moskova’ya, onun yanına kaçan Nüzhet’tir. Daha sonraki eşi, Rus tiyatro sanatçısı Lena’dır. Ancak 1924 yılında Rusya’dan Türkiye’ye dönünce, Piraye ile evlenir. Hapisteyken Piraye’ye yazdığı aşk mektupları çok ünlüdür. Hapisten çıkınca Piraye’yi boşayıp, dayısının kızı Münevver’le evlenen Nâzım, yeni karısını ve üç aylık oğlunu arkada bırakıp Rusya’ya kaçınca, dördüncü evliliği de son bulur. Rusya’daki sürgün yıllarında önce tıp doktoru Galina’yla, sonra da 1959 yılında hayatının son aşkı Vera ile evlenir.
Nazım, 3 Haziran 1963 sabahı, altmış bir yaşında, geçirdiği bir kalp krizi sonucunda hayata veda eder. Moskova’da yerli yabancı yüzlerce sanatçının iştirak ettiği bir törenle Novodeviçi Mezarlığı’na defnedilir.
Şiirleri pek çok dile çevrilen, hayatı tiyatrolara ve filmlere konu olan Nâzım’a, en nihayetinde 2009 yılında TC vatandaşlığı iade edilir.
Nazım olağanüstü bir şairdir, onun gibisi gelmemiştir bu dünyaya, aşkı ve vatan sevgisini kimse onun gibi anlatamamıştır.... Haydi, rastgele sana Nazım, ışıklar yoldaşın olsun!