Hayati Asılyazıcı’nın anıları

Okurken bazen iki üç kitap birden olur elimde, sonra hangisi alıp götürürse, o öne geçer, ötekiler sırasını bekler. Değerli dostum Hayati Asılyazıcı’nın “Anılar ve İzlenimler” kitabı (Kaynak, 2014) elimdeki romanlardan daha sürükleyici geldi bana. Asılyazıcı’nın 60. sanat yılında sanat ve yazın dünyasını konu alan güzel bir kitap, onun 60. sanat yılı anısına eşsiz, hoş bir armağan. 

Sevi Orakoğlu Özbelli ile bir söyleşi kurgusuyla hazırlanmış kitap, bize değerli bir sanat insanının gözünden, onun anıları içinde, son 70 yılda yetişmiş, sanat ve kültür yaşamımızın önemli, seçkin isimlerini, yazarlarımızı çok canlı portreler olarak anlatıyor bize.  

Sanat çevrelerine girmek ne verir insana, getirisi götürüsü üzerinde özellikle gençlik yıllarımda ben de düşündüm. Kimileri özellikle de bohem yaşamın tuzaklarını düşünerek bu çevrelerden uzak durmakla daha kazançlı çıkacağını düşünür, kimi de tam tersine içine girerek kendini geliştireceğine inanır.  

Herhalde ben bu konuda orta bir yol tutturanlardanım. Kendisine dostlar seçerken,âdeta öğretmen seçmiş Asılyazıcı, bilinçli olarak bu çevrelerde yaşamış, kendine sayısız dostlar edinmiş. Ünlü ressamların atölyelerine bir öğrenci gibi devam etmiş, tiyatro provalarını izlemiş, koro çalışmalarını yakından görmüş. Özellikle Aliye Berger’in evindeki toplantılar bir okul olmuş onun için. Bu çevrelerde, resimden müziğe, tiyatrodan edebiyata, operaya, bütün sanat dallarının büyük ustalarıyla tanışmaktan da öte, arkadaş olma fırsatını bulmuş, sanatlarındaki incelikleri anlamaya çalışmış. Gençlik yıllarında onların bir çırağı gibi görmüş kendini. 

KİTAPTA KİMLER VAR? 

Kitapta, Aliye Berger’den, Cemal Reşit Rey’den Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Sabahattin Eyuboğlu’na, Nuri İyem’e, Muhsin Ertuğrul’a, pek çok büyük usta, çok canlı portreler halinde karşımıza çıkıyor. Asılyazıcı onların karakteristik yanlarını, alanlarına neler getirdiklerini çok iyi kavramış, iyi tanımış ve iyi yorumluyor. Her şey bir söyleşi tadında ilerliyor; bir büyük şöhreti tanırken, bir yenisi çıkıyor karşınıza. Sanatçılar, yazarlar arasında gidip geliyorsunuz. Yeri geldikçe ya da siz özledikçe onları yeniden karşınızda buluyorsunuz. Asılyazıcı, eksik bir şey bırakmamaya çalışıyor.  

Çağrışımlardan bir romancı gibi yararlanıyor. Örneğin, çocukluğunun geçtiği Arhavi göklerinden geçen savaş uçaklarından yola çıkarak sizi İkinci Dünya Savaşı’nın içine sokuyor. O büyük savaşın kanlı cephelerini, ünlü komutanlarını anlatıyor uzun uzun. 

Sanat dünyasıyla ilgili ilginç gözlemleri, saptamaları var Asılyazıcı’nın. Kimi yazarların yaşarken iyi sattıklarını, kiminin öldükten sonra iyi sattıklarını söylüyor. Örneğin, Aziz Nesin, Kemal Tahir yaşarken iyi satanlardandır; Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay ise öldükten sonra daha büyük bir ilgi gördüler. 

Sanat dünyasını çok iyi bilen birinin gözünden, büyük sanatçıları, kültür insanlarını daha iyi tanımak isteyenler bu kitabı mutlaka okumalı.