Hayret! Herkes müze kurma peşinde
Daha önce de vurgulamıştık: Bir ülkenin gelişmişlik çizgisinin en belirgin ölçeği, müzelerin niceliği ile niteliğinden geçer... Müzelerin konumu bir ülkenin -ya da daha küçük ölçekli bir kentin- yalnızca gelişmişlik çizgisini değil, onun da ötesinde kültürel değerlere verdikleri önemin de bir parametresidir... Müzelere önem verir gibi görünüp de onların işlevlerini ana eksenlerinden soyutlayarak depo ya da teşhir düzeyine indirgeme yanılışına düşenler yalnızca geçmişlerini değil, geleceklerini de olumsuz etkiler.
Ülkemizin sahip olduğu toprak üstü ve altı değerlerle müzelerin nitelik ve nicelikleri kıyaslandığında ne yazık ki ortaya pek umut verici bir durum çıkmaz. Kimileri bu çelişkiyi akıl almaz bir pişkinlikle, “bizim her kentimiz açıkhava müzesi... Kapalısına ne gerek var?” gibi yorumlasa da, bunu mazeretin ötesinde bir aymazlık olarak değerlendirmek mümkündür.
SANAT MANAT UĞRAŞI
Bir toplumda müzelerin azlığı ya da yetersizliği; müze oluşturacak tarihe sahip olunmamasından kaynak sorununa, geçmişle bağların koparılmak istenmesinden gereksinim duyulmamasına dek çeşitli nedenlerle açıklanabilir. Ama bizim ülkemizde buna bir de siyasal iktidarların geçmişle olan bir çeşit hesaplaşması gibi, hiçbir ülkede benzerine rastlanmayacak bir neden de eklenebilir. Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyet tarihimiz bunun bir dizi örnekleriyle doludur. Siyasal iktidar ya da otoritelerin geçmişi yadsımak gibi bir durumu bir gelenek olarak sürdürmesi, bizim yalnızca geçmişimizi değil, onun yanı sıra belleğimizin de zayıflamasına zemin hazırlamıştır.
Çeşitli dönemlerde, yetkili kişilerin tarihî değerlere ilişkin sözlerini art arda yazmak gerekse, sanırım uzunca bir yer tutar. Daha dün, bir bakanımız yerel yönetimlerin sanat manatla uğraşacaklarına, başka şeylerle (onların ne olduğunu söylemeye gerek var mı?) uğraşması gerektiğini pek de sevimli olmayan cümlelerle (adeta bir emir gibi) dile getirmemiş miydi?
HER OKULDA BIR MÜZE
Biraz şaşıracaksınız ama bugünlerde her kent, hatta her ilçe müze kurmak için birbiriyle adeta yarışıyor. Son altı yedi aydır açılanların sayısı bir hayli yüksek... Önümüzdeki yıl açılması planlanmışlarla müzecilik konusunda bir patlama yaşanacağını söylemek sanırım bir abartı olmaz. Resmî ve özel kurumlar, yerel yönetimler, kimi vakıf ve dernekler müze açma yarışında tahmin edilmeyecek oranda bir yarış içinde... Hatta Milli Eğitim Bakanlığı her okulda bir müze açılması doğrultusunda bu işin başını çekiyor. Her okulda bir müze... Ya da bir müzecik... İnanılacak gibi değil... Ama inanın, tümüyle gerçek... (Müzecilik konusunda öncülük eden ve birçok müzenin kurulmasında katkıları olan bir dostum, son bir yıl içinde onlarca müzenin yaşama geçtiğini söyledi geçenlerde.)
NİYET NE OLURSA OLSUN
Elbette ki sevinilecek, geleceğe ilişkin umut beslenecek bir durum bu... İyi de yıllardır müze açılması için süregelen istemlere kulak tıkanırken, ne oldu da böylesine bir seferberlik başlatıldı? Kim ya da hangi nedenler bu alana birdenbire ilgi duyulmasını sağladı? Müzeleri çoğaltmanın altında bir şeyler mi var? Siyasal iktidarların bu konuya ilişkin geçmişteki tavırları anımsandığında, bu soruların sorulmasını da kaçınılmaz kılıyor.
Yoksa ABD’de bir üniversitenin kapısında yer alan, “Herkes geçmişiyle, biz geleceğimizle övünüyoruz...” yazısına karşılık olarak, tüm dünyaya, “Biz hem geçmişimizle, hem de geleceğimizle övünüyoruz” mu demek istiyoruz?
Biraz geç de olsa kulağa hoş gelen, umut dolu bir slogan... Müzeden kim, hangi ülke ve toplum zarar görmüş ki...