HDP kilit değil kilitleme partisi oldu

Bu seçim ilginç oldu.Kimi kazandı şu kadar milletvekili çıkardı, şu kadar oy aldı, yüzdeyi tutturdu Cumhurbaşkanı seçildi … ama yorumcular da dahil herkes her partinin “kaybetmesinin” nedenlerini konuşuyor.

Elbette bu arada her parti içinde olduğu kadar seçim sistemi gereği ittifaklar içinde de bazen çok açık kamuoyuna yansıtmakta çekinilmeyen tartışmalar, istifalar, ayrılıklar, suçlamalar oluyor.

Sanki iki gün önce sarmaş dolaş olanlar onlar değilmiş gibi.

DEVLETİ YÖNETMEYE ADAYLARDI

Pamuk ipliği bileşenleri hem CHP’yi yediler bitirdiler hem de Kılıçdaroğlu’na söylemediklerini bırakmıyorlar. Kapı aralıklarında söylediklerini şimdi açık açık neredeyse hakarete varan ölçüde dile getiriyorlar. Sanki o gidecek sorun bitecek gibi üstelik.

İnsanın tahtalara vurası geliyor.

Ya iktidara gelselerdi.

Sofradakiler zaten az. Paylaşırken ne yapacaklardı. Bir de görünen ortakların yanında görünmez gibi yapılan, ama ısrarla görünme mücadelesi veren ortaklar var.

Bir tane değil ki…

Efendileri var, araçları var. Araçların içinde farklı merkezleri, dağı, ovası var…

ABD bile sıraya girecekti. Fonlar boşuna akmadı.

Bir bedel ödettirirlerdi.

Belediyeler örnek değil mi.

Bölüşülmüş.

Liyakat deyip duruyoruz.

İstanbul ortada. Metrodan tramvaya dökülüyoruz, büyük kentlerimiz özellikle sular seller altında…

TEK TUTKAL ABD OLUNCA

Her tökezlemede bu birleşemeyen bileşenlerin ne yapacaklarına nasıl güvenecektik…

Nasıl yöneteceklerdi.

Bu kadar benzemez bir arada.

Tek tutkal ABD olunca.

Demek onları birleştiren kırmızı çizgi menfaatmiş.

Devlet, millet, sorunlar… hikayeymiş.

MİLLETİ KAYBETTİLER

Zaten baştan belli değil miydi.

PKK ve FETÖ’den kokusu hepsinin ruhuna sindi.

Hem Parti içlerinde hem ittifakta.

Milleti kaybettiler.

O kadar çok duyduk ki esnaftan, sıradan yaşlı ev kadınından… aç kalırım da vermem diyenleri.

Neden?

Şehitlerimizin, yanan yüreklerin gözüne nasıl bakarız.

Hadi Pentagon tanımıyor bu kadar yıldır bizim milleti ya da o da çaresiz yılana sarıldı, CHP de mi tanımıyor.

Evet.

En önemlisi bu.

Seçkinci, bürokratik, asık yüzlülüler… yabancılar

Datça’daki masanın etrafındakinden, bindiği tesadüfen rast geldiği tek teması taksi şöföründen, eve temizliğe gelenden ibaret sanıyor halkı.

Bizi tanımıyor.

Bizi sevmiyor.

Tepeden bakınca minnacık görüyor.

Ben bile bu “minnacık” sözcüğü yüzünden gençliğimde yıllarca Nâzım Hikmet’e küstüm.

BİZ KOCAMANIZ HABERLERİ YOK

Bu millet aç kalır açıkta kalır ama kadınıyla erkeğiyle millî onurundan vazgeçmez.

Biri neden kaybettiklerini şöyle yorumlamış:

“Bence seçimin kaybedilmesindeki en temel neden, Millet İttifakı’nın Kürt düğümünü açamaması, bununla yüzleşmemesi, kendine ve topluma, Kürt halkından gelen desteğin manasını açıklayamaması ve iktidarın kara propagandasına ve manipülasyonuna tutsak olmasıdır”

Bu “kaybetme düğümü” böyle çözülebilir mi?

Kürdümüzü hele hiç tanımıyorlar.

ÖNEMLİ UYARI

Aslında tek bir gerçek var.

Seçimin kazananı o oldu. Ya da haklı çıkanı…

En çok görünmeyen oyu o aldı:

-HDP-PKK-FETÖ-HÜDAPAR  daha öz ifadeyle emperyalizmin güdümündeki bölücülük ve yobazlık kaybettirir.

-Atatürk kazandırır, yani daha açık ifadeyle emperyalizme karşı birlik, bütünlük, bağımsızlık, Ankara’dan yönetilmek, başıdik siyaset kazandırır.

-Güçlü millî bir devlet ve üretim devrimi mecburiyettir.

Buna uygun tutarlı ve kararlı, iç ve dış siyaset uygulanmalıdır.

Çok kalın kırmızı çizgiyle Türkiye siyaseti ve Partileri ikiye ayırıldı.

Bu önemli bir uyarıdır.

Önümüze bakacağız.

Çözüm ve program kendini belki oylarla değil ama olgularla kanıtladı.

Güzel söz

"Erkeği toklukta, kadını yoklukta, evladı yaşlılıkta, kardeşi mirasta, arkadaşı yolculukta, dostunu zor durumda tanırsın." demiş atalarımız.

BATI BAŞKENTLERİNDE KORKU VE UMUT

İsveç’te yeni terörle mücadele yasası yürürlüğe girdi. AB düzeyinde PKK örgütü de dahil terör gruplarını örgütlemek, desteklemek ve mali katkı sağlamak artık suç. Stockholm, bunun İsveç'in NATO'ya katılımına ilişkin Ankara'nın muhalefetini giderebileceğini umuyormuş.

Zaten Batı basınında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra atılan başlıklar biraz öyle.

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ KURTULUŞ ÖRGÜTÜ MÜ

The Guardian editörü Patrick Wintour yazısında “Batı başkentleri 20 yıllık iktidarının sürpriz bir şekilde sona ermesini umdular. Ancak şimdi Erdoğan, üçüncü bir dönem için yeniden seçildi ve Batı korku ve umut arasında sıkışmış durumda” diyor ve ekliyor “Bir NATO ülkesi olan Türkiye Rusya'ya daha fazla yaklaşabilir ya da seçeneklere daha açık olabilir.”

Gelin Batı başkentleri arasında özel bir yeri olan İsveç’e biraz daha yakından bakalım.

Aftonbladet gazetesi, terörle mücadele yasasını eleştiriyor:

“Sorun yalnızca, savaş gazilerini tedavi eden veya başkaları için çorba pişiren birinin birdenbire terörist olarak cezalandırılması gibi ahlaki açıdan şüpheli bir ihtimalden ibaret değil. Temel sorun, bir örgütün bir ‘terör örgütü’ mü yoksa bir ‘kurtuluş örgütü’ olarak mı sınıflandırılması gerektiği konusunda farklı görüşlerin olması. İlgili uluslararası sınıflandırmalar da net değil. ... Yasanın, İsveç'in iyi niyetini göstermek için çıkarıldığı savının Ankara'da oturan kaprisli despotun gözünü ne kadar boyayacağını ise bekleyip göreceğiz.”

ALMANCA DEĞİL AMERİKANCA

Alman Süddeutsche Zeitung da pek endişelenmiş. Kim hakkında dersiniz? Almanca değil Amerikanca düşünüyor.

Tahmin etmek zor değil:

“Erdoğan'dan kaçan Türk muhalifler gibi, İsveç'teki Kürt toplumu da artık endişe içinde. İsveç, şimdiye kadar tutarlı bir şekilde hukukun üstünlüğüne uymuştu. Oturma izni olan, iltica hakkı verilen, hatta İsveç vatandaşı olan hiç kimse iade edilmiyordu. Umalım da Ulf Kristersson liderliğindeki muhafazakâr hükümet, NATO pokerinde Türk despotunun talepleri kadar hukukun üstünlüğü ilkelerini de gözetmeye devam etsin.”

SEÇİM KAYBETMEYE BENZEMEZ

Bir umut da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’ten.:

"NATO müttefiklerinin yaptıklarını ve aynı zamanda İsveç'in geçen ay teröre karşı mücadeleyi ve Türkiye ile işbirliğini hızlandırmak için yaptıklarını memnuniyetle karşılıyorum. İsveç'in katılım protokolünün yakında onaylanacağından eminim" diyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsveç'in NATO üyeliğini görüşmek üzere yakında Ankara'yı ziyaret edecekmiş.

Umut bedava.

Doğrusu korku haklı olmalı.

Batı, barış çubuğu uzatacaktır.

Biden’ın açıklamaları da o yönde. Türkiye kolay vazgeçilecek bir ülke değil.

Esas önemli olan Türkiye’nin ne yanıt vereceği.

Hele kriz dönemlerinde verdiği kararlar, her zaman dengeleri etkilemiştir. Yine etkileyecektir.

Millet ittifakı, yanlış yanıt verdi; kaybetti.

AK Parti iktidarının yanıtı seçim kaybettirmeye benzemez.

Milletin geleceği söz konusu.

Bedeli çok ağır olur.

Biraz da gençlere gülümseyelim

-Alo oğlum neredesin?

- Tramvaydayım anne, geliyorum.

- Çıktın mı okuldan?

- Yok anne, tramvayı okula soktum, içinde bekliyorum.

***

 Annemin damatları için yorumu,

"Bütün öküzler de bizi buluyor, nasıl ot yetiştirdiysem artık"

***

 Psikoloğa gittim, sorunlarım var dedim. Hepimizin var, geçer dedi, şimdi daha iyiyim.

***

 Arap kanalında maç izliyorum. Sunucu ne derse babaannem "amin" diyor.

***

 50 kadına kocasının adını sorduk, 20 yeni hayvan adı öğrendik.

***

 Eczaneden çıkarken "Tekrar bekleriz" lafı beddua değil de, nedir abi.

***

 Bir erkeğin ne kadar tehlikeli olduğunu görmek için, maç izlerken kanalı değiştirmek yeterlidir.

***

 Otobüste arkaya doğru yürüyelim diyen adama "yürümek isteseydik otobüse binmezdik" diyen genci tebrik ediyorum.

***

 Hap yazma yutamam, şuruptan midem bulanır, iğneden de korkarım, diyen ergene "Muska mı yazayım "diyen doktora saygılar.

***

 "Derste hep aynı parmakları görüyorum" diyen hocama, değişiklik olsun diye orta parmağımı kaldırdım. Dersten atıldım, mağdurum.

***

    Mezarlık girişinde,

“Biz de gezerdik siz gibi,

Siz de geleceksiniz biz gibi..” yazıyor.  Adam ölmüş hâlâ laf sokuyor.

***

 Doğru insanı bulduğunuzda beni de çağırın ne olur.

Neye benziyormuş şu, bi bakıyım. Meraktan çatlayacağım valla!

***

 Doktora gittim,

“Ağrı nerde?” dedi.

"Doğu Anadolu Bölgesinde” dedim. Oksijen tüpüyle kovaladı beni