Hedef ihracat mı olmalı?

19 Ağustos 2020 Sn. Berat Albayrak Hazine ve Maliye Bakanı olarak Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programına konuk. O program çok tartışıldı. Tayyip Erdoğan karşıtlığı eksen alınarak kendisini solcu, aydın, haksızlıklara ve sömürüye karşı olarak tanımlayan kesim bu konuşma üzerine çok dedikodu yaptı. Aslında konuşmayı, önyargı olmadan, dikkatli dinlese konuşmanın özünün antiemperyalist milli (solcu yerine kullanıyorum) bir içerik taşıdığını anlayacak. Konuşmadan birkaç kesit.

“Bu bir milli bağımsızlık mücadelesi, biz ekonomik anlamda da bir milli bağımsızlık modeli ortaya koymalıyız.”

“İki senedir kıyamet bunun için kopuyor, birçok alanda, nedir Türkiye ekonomik üretim modelini değiştirdi. Türkiye artık eski modelden çıkıyor. Neydi eski model, yüksek faiz, düşük kur. Yani değerli TL ve ithalata bağımlı ekonomi. Artık sürdürülebilir değil… Türkiye rekabetçi kurla, düşük faizle ve en önemlisi Türkiye’nin ithalata değil, üretim ve ihracata dayalı, daha rekabetçi bir döviz ile, çok önemli bir paradigma değişikliği var.”

Bu konuşma, Türkiye’nin gerek siyasi, gerekse de ekonomik olarak içine girdiği yeni duruşu anlatan önemli konuşmalardan biri. Türkiye’nin sağı olarak bilinen, muhafazakar denilen, aslında kırsal ekonominin hâlâ hakim ekonomik ilişki biçimlerinden olması sonucu toplumsal bir duruşun taraf olduğu siyasi görüşün, yıllardan bu yana emperyalist sistemden yana tavır alan ülkemizin bu önemli kesiminin emperyalizme tavır almaya başladığının işareti. Bu konuşma; ekonomide milli duruşun köşeli olarak ifade edildiği konuşmalardan biri.

Bir kez daha tekrar edelim. Milli olan her politikanın doğru olduğunu söyleyemeyiz. Onun için yukarıda açıklanan yeni ekonomik politika için eleştirilerimizi burada yazacağım.

Daha sonraki süreçte Berat Albayrak istifa etti. İlan ettiği politika zaman zaman terk edilmesine karşın artık Türkiye’nin takip ettiği ana hat haline geldi. Sn. Cumhurbaşkanı daha sonra bu ekonomik politikayı “Yatırım, Üretim, İstihdam, İhracat” olarak formülleştirdi. Bu yazıda tartışmak istediğim konu bu ekonomik çizginin doğrularla birlikte yanlışları da içeren yönlerinden biri.

Ana hedefin ihracat olarak seçilmesi.

GERİDE BIRAKILDIĞI SÖYLENEN SİSTEMİN PROGRAMI

Bu konuyu, 27 Eylül Salı günü “Türkiye-Rusya Altın Fırsatlar” yemeği sırasında PAGEV başkanı Sn. Yavuz Eroğlu’na da sordum. Türkiye’nin en dinamik iş insanlarından biri olarak tanıdığım Eroğlu “Avrupa ülkeleri durgunluğa giriyor. Bu durgunluk bizim ihracatımıza nasıl yansır?” soruma, “Avrupa içinde bizim ihracatımızın rakamı çok düşük, ihracatımız düşmez, aksine artış bile olur “ şeklinde yanıt verdi.

Benim Cumhurbaşkanı tarafından “Yatırım, Üretim, İstihdam, İhracat” şeklinde dillendirilen bu politika konusunda yaklaşımım ekonomik programın temelinin “sürdürülebilir ekonomik yol” olarak ele alınması gerekliliği. Bu yol, önümüze çıkan fırsatları değerlendirmemek anlamına gelmemektedir. Elbette Türkiye, bugün, Rusya ile ilişkilerdeki gibi önüne çıkan fırsatları değerlendirecektir. Burada önemli olan ana hattı doğru seçmektir.

Öncelikle temel hedefimizi seçmemiz gerekir.

Temel hedefimiz; tam bağımsız Türkiye’de tam istihdam ve üretilenlerin ve kazanılanların adil şekilde dağıldığı, kalkınan Türkiye. Bu hedefler içinde ihracat, hedef olarak değil, araç olarak yer almakta. İhracat hedeflenerek, ihracat üzerinden istihdam ve gelir artışı modeli, aslında geride bırakıldığı söylenen sistemin söylemi ve programı.

Berat Albayrak ve Cumhurbaşkanı yeni ekonomi modelinin hedeflerini sıraladığı ilk günlerden bu yana ihracatın; dış bağımlılık yaratacağı ve herhangi bir şekilde ihracatta görülen aksamaların ülke ekonomisine yeni dengesizlikler olarak yansıyacağını söylüyorum. Son haftalarda bu söylem Avrupa ve ABD’de baş gösteren durgunluk belirtileri ile birlikte bilince çıkmaya başladı.

Burada; son günlerde ihracat konusunda yazılan birkaç haberi paylaşmak istiyorum;

İHRACATIN DÜŞMESİ VE  İŞSİZLİK TEHLİKESİ

23 Eylül - Euro Bölgesi'nde iş dünyası aktivitesi rekor enflasyonun talebi azaltması ve bazı şirketleri üretimde sınırlamaya zorlamasıyla üçüncü ayda da daraldı (Bloomberg).

23 Eylül - ABD’nin teknik olarak resesyona girdiğine, Türkiye’nin en önemli pazarı konumundaki AB ülkelerinde de daralma etkilerinin görülmeye başlandığına dikkat çeken Gültepe, mevcut durumun belirsizliği beraberinde getirdiğini vurguladı. Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 48.4’ünü AB ülkeleri ve ABD’ye yaptığını hatırlatan Gültepe, “Avrupa piyasalarındaki endişelerin ve küresel ekonominin genel gidişatındaki değişmelerin ihracatımıza olası etkilerini önümüzdeki üç ayda çok daha net bir şekilde görebileceğiz. 2023’ün ilk yarısı enerji krizi ile durgunluğun en çok hissedileceği dönem olacak. Bu durumda en büyük pazarımız olan Avrupa’da talebin baskılanması ihracatımızı olumsuz etkileyebilir (Bloomberg).

23 Eylül - Bank of America stratejistlerine göre 2008 finansal krizinden bu yana yatırımcı güveni en dip seviyelerde. Stratejistlerin analizine göre yatırımcılar neredeyse tüm riskli varlıklardan çıkış yaparak nakde geçiş yapıyor (Bloomberg).

26 Eylül - Artan maliyetler nedeniyle Türkiye’de fiyat tutturmanın zorlaşması, hazır giyim sektörünün salgın dönemindeki kazanımlarını kaybetmesine yol açtı. Özellikle yüksek adetli basic ürünlerde büyük alıcıların tedarikte yeniden Doğu Asya’ya yöneldiğine dikkat çeken sektör temsilcileri, yerli markalar için bile ithalatın artık daha cazip olmaya başladığını aktardı (Yener Karadeniz-Dünya Gazetesi).

Yukarıda gördüğünüz haberleri her gün ekonomi sayfalarında görmeniz mümkün. İhracatımızın yüzde 58’ini yaptığımız Batı ülkelerinde ekonomik gidiş kötü. 2008 yılından bu yana kötüye giden dolar ve diğer Atlantik ülkeleri para bölgeleri, sürekli irtifa kaybediyorlar. Pandemi ve sonrasında Rusya – Ukrayna çatışması bu süreci hızlandırdı. Artık sona her gün daha fazla yaklaşılıyor.

İstanbul Sanayi Odası’nın her ay yayınladığı, bir yıla yakındır düşüşünü sürdüren İhracat İklim Endeksi, ağustos ayında 50 birimin altına düşerek 48.8 olarak gerçekleşti. 50 birimin altı ihracatın tehlikeye girdiğini işaret eden seviye.

2.Çeyrek itibariyle toplam gayri safi yurt içi hasılamızın yüzde 38.51’ini mal ve hizmet ihracı kalemi oluşturmaktadır. Buradan şu sonucu yaklaşık olarak çıkartabiliriz, istihdamımızın yaklaşık yüzde 40’lık bölümü “mal ve hizmet ihracı” kaleminde istihdam ediliyor demektir. Yani ihracatın düşmesi çok ciddi şekilde işsizlik tehlikesini barındırıyor.

YARIN: ATLANTİK SİSTEMİNİN ELİNE VERDİĞİMİZ SİLAH!