Hedef neden TSK?-(TAMAMI)

Aslında bana kalırsa bu soruyu sormak “abesle iştigal“ değil mi? Balyoz davası acaba sadece hukuk devletinin yok sayılması anlamına mı geliyor yoksa bu kararın altındaki imzalar 88 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Ulus Devleti’nin ortadan kaldırılması için mi atıldı? Bağımsız bir ulus devletinin dışişleri bakanı nereden cesaret alarak ya da hangi uluslararası projenin uygulanmasında “ulusalcılarla ve ulus devletle uğraşmanın zamanının geldiğini” söyleyebilir. Sayın Dışişleri Bakanı artık beyninin arkasındaki gerçek fikri söylüyor; ulus devleti yıkacaklar, ulusalcıları yok edecekler ve federasyona geçecekler. Bundan kim memnun olacak?

- Elbette önce federasyon fikrini savunan ve bu nedenle PKK terörünü kucağında büyüten ABD.

- Sonra yıllarca önce Sayın Demirel başbakanken ve Bay Kohl’un Demirel’e söylediği gibi “Şu ulusalcılıktan ve üniter yapıdan vazgeçip ille de federatif sisteme geçilmesini öneren” Almanya’nın da içinde bulunduğu federasyon aşığı AB ülkeleri.

Yıllar önceki bir diyalog

Sizlerin kafasında var olduğunu bildiğim önemli bir soruya bir anıyla başlamak istiyorum.

Sayın 9. Cumhurbaşkanı Demirel ile Washington’da bulunuyorduk. Demirel Beyaz Saray’da başkan Clinton’la konuşmuş ve oteline dönmüştü. Cumhurbaşkanı’nın Amerikan Başkanı ‘ın bütün ısrarlarına rağmen “İran’ı terör ihraç eden ülke olarak ilan etmekle kanıt istemesi üzerine toplantı Clinton için pek verimli geçmemişti.” O akşam Demirel’in kaldığı otelde Rahmi Turan, ben, Sebahattin Önkibar, Türk ve Amerikan diplomatlarıyla konuşuyorduk. Ortaya şöyle bir soru attığm: “ABD acaba TSK’yi Ortadoğu’nun bekçisi ve kendi askeri gibi kullanmak mı istiyor?” Şaşırdılar ve şöyle dediler:“-Bunu da nereden çıkardınız? Bu Beyaz Saray’ın aklından geçmez!”

Önce Lozan sonra Montreux

Balyoz davasında mahkum olanlara bir bakınız. Çoğu TSK’nin bağımsızlıktan yana generaleri. Dahası çoklukla deniz kuvvetlerinin yetenekli subayları. Neden aklınıza “niçin denizciler” sorusu gelmez ki? ABD işin başından beri -Montreux’yü yok sayarak- Rusların da hoşuna gideceği umuduyla boğazlarımızın ardına kadar açılmasını ister. Deniz Kuvvetleri komutanı rahmetli Oramiral Güven Erkaya’dan beri Türk Deniz Kuvvetleri bu düşünceye karşıdır ve hatta Irak Harekatı sırasında Amerikan gemilerinin boğazları kullanarak İstanbul üzerinden Karadeniz’e çıkmasını önlemişlerdir ve Montreux Lozan gibi delik deşik edilememiştir. Deniz Kuvvetleri’nin vatansever mensupları tepeden tırnağa bu vatan görevini sürdürüyordu. Peki bunların böylece karasularımızı ve boğazları korumasına daha ne kadar izin verilecekti? 2008 yılında başlayan Ergenekon operasyonu gerisindeki BOP’dan güç alarak paçaları sıvadı. 21 Eylül 2012’de açıklanan Balyoz kararı bırakın hukuki ya da siyasi olmayı açıktan görünen bir “teslimiyet” kanıtıdır.

Artık Lozan’ı deldirdik, hiç değilse Montreux’yü deldirmemek için ulus olarak harekete geçmenin ve demokratik direnme hakkını kullanmanın zamanı değil mi?