Her mutfak bir savaş alanıdır
Bu köşede 18 Kasım 2022’de “Şefin tavsiyesi: Ayvayı yemek” başlıklı yazımda Mark Mylod’un yönettiği “Menü” (The Menu) filmini yazmış ve şöyle demiştim:
“Toplumların en fazla binde birlik kesimine seslenen, aylar öncesinden rezervasyon yapılan lüks restoranların, çok özel pahalı menülerin, kısacası yemek kültürü adına ipin ucunu kaçırmanın ve ceza niyetine ayvayı yiyenlerin filmi. Tadı tuzu yerinde.”
ABD ortaklığıyla Meksika sinemasından gelme Alonso Ruizpalacios filmi “Mutfak” (La Cocina), “Menü”deki gibi süper-elit olmayan, çok daha az gösterişli, New York’un Times meydanındaki bir restoranın mutfak bölümüne götürüyor seyirciyi ve sonuç olarak gene bir “ayvayı yemek” öyküsü anlatıyor.
BİR CİNNET HER ŞEYİ ÇÖZER!
Restorandaki ilk gününde tam bir curcunanın içine düşen Meksika göçmeni kaçak işçi genç bir kızın gözünden dalış yaptığımız film, daha sonra mutfağın gediklilerinden ve tam bir baş belası olan, bir türlü yasal çalışan statüsüne kavuşamamış, kavgası dövüşü eksik olmayan, sonunda ipin ucunu tamamen kaçıracak olan Pedro’ya odaklanarak akıp gitmeye başlıyor 139 dakika boyunca.
En az 30-40 kişinin çalıştığı mutfak dünya karması gibi; çeşitli renklerden ve farklı milletlerden insan var. Şakalaşmalar, takılmalar, mola sohbetleri, çelişkiler, çatışmalar, gerilmeler gırla gidiyor. Siparişler alınıyor, yemekler hazırlanıyor, soslar dökülüyor ama mutfak, mutfaktan çok bir savaş alanına benziyor.
Bu karmaşa içinde Meksikalı Pedro’nun sarışın sevgilisi garson Julia bir de kürtaj yapmaya kalkışınca, Yüksel Aksu’nun “Dondurmam Gaymak” filminde “Bir cinnet her şeyi çözer!” deniliyordu ya, aynen öyle oluyor.
Unutmadan ekleyeyim, bir de kayıp para söz konusu. Bir gün önceki hesaplarda 828 dolarlık bir açık çıkınca bir iç soruşturma başlıyor. Pedro’nun kürtaj için bulması gereken para da yaklaşık 800 dolar olunca kuşkular onun üzerinde yoğunlaşıyor.
FİNALDE FELAKET
Gerçi tabak tabak servis edilen yemeklere, ıstakoza, kremalı brokoli çorbasına, mantarlı spagettiye de epeyce pay verilmiş ama “Mutfak” öncelikle bir yemek kültürü-lezzet filmi değil. Yemek yemekten çok, yemeklerin hazırlanış süreci var karşımızda ama bu da asıl amaç değil.
Ruizpalacios kamerasını yüzde 95 oranında tek mekânda, mutfağın içinde dolaştırırken asıl olarak göçmenliğin, kültürel çeşitliliğin, ekonomik sorunların üzerinde durmuş ve minyatür bir ABD atmosferi yaratmış durumda.
Gerilimi, sonunda bir halt işleyeceği baştan belli olan Pedro’nun üzerinden kuran, seyircinin kafasını kayıp parayı kimin yürüttüğüne takılı kılan “Mutfak”, sonunda biraz da patron taraflısı denilebilecek bir bakış açısıyla, felaketle, çöküşle, yıkımla karşı karşıya bırakıyor seyirciyi.
İşin bamteli olarak kayıp parayı kullanan, yemekleri ve yemek yiyenleri değil, her biri farklı görevler üstlenen yemek hazırlayıcıları öne çıkaran “Mutfak”, bu anlamda bir “tür filmi” değil.
Olay örgüsünde bireysel çabalar ve çıkmazların altını çizen, baskıya ve bastırılmışlığa vurgu yapan, giderek bir toplumsal analize dönüşen filmin müşterileri ilgi alanına hiç sokmaması da dikkat çekici.
Birkaç sahnede belli belirsiz sönük renkler kullanan, onun dışında tamamen siyah-beyaz olan “Mutfak”, uzun sayılabilecek süresine, kimi yerlerde tekrarlara düşmesine rağmen bundan sonra restoran-mutfak filmleri denilince akla ilk gelecek örneklerden biri olacak hiç kuşku yok ki.
Başta Raul Briones (Pedro), Rooney Mara (Julia), Anna Diaz (Estela), Oded Fehr (Raşit) olmak üzere tüm oyuncu kadrosunun mükemmel performanslar sergilediğini söyleyebileceğimiz, her mutfağın aslında bir savaş alanı olduğunu bir kez daha kanıtlayan, yüksek kaliteye sahip, bol baharatlı, biberli bir film. Sinemalarımızda bugün gösterime girdi.