Her şey pahalı, emek ucuz

 Son yazımda korkunç kira artışları sebebi ile büyük şehirleri terk etmek zorunda kalan “yerlilerden” söz etmiştim.

 İstanbul’da yeni başlayan bir akım da oda kiralama. Kiralama sitelerinde artık kiralık oda ilanları göze çarpıyor. İlk bakışta sevimli bir çözümmüş gibi konuşulan bu işin arkasında aslında çift taraflı bir dram var.

 Merkezi semtlerde vakti ile bir ev sahibi olmayı başarmış yaşlı insanların emekli maaşları artık yaşadıkları mahallelerde bir kahve içmeye bile yetmiyor. Geçinebilmek için ek gelire ihtiyaç duyuyorlar. O yaşta iş bulmaları imkansız, yapabilecekleri tek şey evlerinin bir kısmını kiraya vermek.

 Kiracılar ise kazandıkları maaş bir ev kiralamaya yetmeyen insanlar. Eskiden sadece Şişli gibi muhitlerdeki büyük müstakil evlerde görülen oda kiralama işi şimdi şehrin her yerine yayılıyor. Bir zamanlar liberallerin “aynı dairede üç aile yaşıyormuş” diyerek alay ettiği Sovyetler Birliği koşulları 40 yıl sonra İstanbul’da hortluyor.

 EMEKÇİ SEMTİ MAFYAYA REHİN

 Teksas’ı konuşur gibi Esenyurt’u konuşuyoruz ya hani, Esenyurt aslında bir emekçi bölgesi. Zaten sözünü ettiğimiz mafyalar, çeteler de o insanların emeğine çökerek, evlatlarına tasallut ederek palazlanıyor.

 Esenyurt olayı ile ilgili yazımdan sonra pek çok mesaj aldım. İnsanlar, müteahhit kılığındaki bu çetelere nasıl birikimlerini kaptırdıklarını, ev alırken nasıl dolandırıldıklarını anlatıyorlar. Ticaret yaparken malına çökülenler, parasını kaptıranlar, haraç vermek zorunda kalanlar…

 Çetelerin bir ucunun PKK’ya dayandığı, bir anda zenginleşen grupların paravan şirketlerin arkasında PKK’nın parası ile tefecilik yaptıkları söyleniyor. Uyuşturucu ve insan kaçakçılığı gibi daha ağır iddiaları ise söylemiyorum bile. Esenyurt’ta yaşayan yüzbinlerce namuslu insan çocuklarının bu dünyaya mahkum olmaması için çırpınıyor.

 BİR ANNENİN ÇIĞLIĞI

 Esenyurt’tan gelen mektuplar arasında içimi en acıtanı 56 yaşındaki bir anneye, Tuna Hanım’a ait. Tuna Hanım, 1990’dan beri otellerde temizlik görevlisi olarak çalışmış. Tek amacı biricik oğlunu okutmakmış.

 Oğlunu mühendis yapmayı başarmış. Ama çalışma hayatında aşırı kimyasala maruz kaldığı için sağlığı bozulmuş, işi bırakmak zorunda kalmış. Şimdi türlü cilt ve solunum hastalıkları ile mücadele ediyormuş. Daha kötüsü emekli de olamamış. İşverenler sigortasını düzgün yaptırmadığı için prim günleri eksik kalmış. “Bizler için kısmi emeklilik hakkı olabilir mi” diye arz-ı hal ediyor. “Oğlumla gelinimi buradan kurtarmayı başardım, çalışmaya gurbete gittiler. Benimse yanlarına gidecek halim yok. Başkalarının küçümsediği o emekli maaşına muhtacım... Sırf gidip yavrumu görebilmek için” diyor.

 EN UCUZU NAMUSLU İNSANLARIN EMEĞİ

 Türkiye’de konutlar, arsalar iyi para ediyor.

Yeme içme, mal mülk para ediyor.

İlişkiler, adamını bulma, yolunu yapma… para ediyor.

Edepsizlik, üç kağıtçılık, fırsatçılık… para ediyor.

Af buyurun, orasını burasını teşhir etme, insan eti alıp satma… hepsi para ediyor.

 Bir tek namuslu insan emeği para etmiyor!

 Yalnız zannetmeyin ki para etmeyen sadece en alttakilerin emeğidir… Nitelikli insanın durumu da pek farklı değil. Eğer işini namusu ile yaparsa, avukatın, doktorun, mühendisin emeği de para etmiyor.

 Maalesef halimiz budur.