Her vesileyle Marx

1983’te De Yayınevi’ni Memet Fuat’tan devralınca katıldığım ilk fuardan beri TÜYAP’ın hemen tüm kitap fuarlarında her kesimden nice okurla yüz yüze konuşma ve her birinin eleştirilerinden yararlanma şansı buldum. İnsanların kitap karşısındaki duruşlarında geçmişe, bugüne, geleceğe ilişkin tutumlarının ipuçlarını yakalamaya çalıştım. Kendimce son derece önemli izlenimler edindim, tanışmalar ve düş kırıklıkları yaşadım, dostluklar kurdum, dersler çıkardım, umutlar pekiştirdim.

Mart’ta Bursa’da tanıştığım M. Selçuk Ünaldı, hem ilgilendiği kitaplar hem de içten ve düzeyli yaklaşımıyla görüşlerinden her zaman yararlanabileceğim kırk yıllık bir dost yakınlığı bıraktı bende. Demeye kalmadı, son yazımla ilgili mektubunda, “bende bir yazma tembelliği olduğu” eleştirisinin ardından, “daha sık yazmam için” tembihte bulunup ekledi: “Marks’ı tek bir köşe yazısında mükemmel anlatan daha güzel bir özet var mı bilmiyorum.”

MARX’I ÖZETLEMEK

Bu son övgü cümlesinde ironik bir yansıma var. Marx bir tek köşe yazısına sığacak bir düşünür ve devrimci değil elbette. Einstein ve evren, E=mc2 formülüne sığar da Marx’ı formüle etmek olanaksız... Onun düşüncesi gücünü ve geçerliğini, sürekli dönüşümü içerme hakikatiyle eylemde somutlaşan bir soyutlama oluşundan alıyor. “Marx 200 Yaşında” yazısıyla onda günümüzü anlamaya yönelik ilmekleri yakalamaya çalıştım. Marx’ı her vesileyle yeniden okuyuşta onu daha iyi anlayacağımızı, çünkü onda yepyeni şeyler bulacağımızı, onun en katı hakikati bile açık uçlu tanımlama titizliğini anımsatmak istedim. “Bu yazıyı çarpım tablosu gibi ezberlemeli ezber bozmak için..!” diyor Ünaldı. Bu çok iddialı ve abartılı bir sav... Benim savımın tam tersini belirtiyor. Bence ezber bozmak için Marx’ı ezberlemek onu hiç anlamamaktır. Dahası, bu dünyada Marksizm’e gerçekten karşıt olan ilk kişi yine Marx’ın kendisidir.

ASPİRİN TABLETLERİ Mİ

Konuya ilişkin birçok mektup arasında Muammer Argün’ünki, şu cümlerle gelişiyor: “Hegel’in öğrencisi Marx’ın gelişim çizgisini özetlerken hem felsefede, hem bilimde hem de Marksizm’ de tam anlayamadığımız, eksik yorumladığımız vb birçok şeyin ipucunu gördüm. Birçok evde Kapital’in 5 cildi bulunabilir, bazımız 1-2 cildini zamanında okumuşuzdur. Sizin sentezinize, eminim çok az kişi ulaşabilmiştir. Bu çok özlü yazıyı daha genişletilmiş olarak kaleme almanız, sosyalizmi, sanatı, felsefeyi anlamaya çalışan herkes için çok yararlı olacak.”

İnsanı böyle zor konularda eleştiren ve isteklendiren dostların ve okurların varlığı, bir yazar için gerçekten cesaret ve güç kaynağı... Ama şunu söylemeliyim ki, benim oylumlu kuramsal çalışma gibi bir amacım yok. Ne de buna yatkın bir kişiliğim var. Okurken ve yaşarken saptadıklarımı herkesle paylaşma tutkusunu büyütme dışında bir çabam yok. Marx’a dair aspirin fikirlerle tablet verme niyetimse asla olamaz.

MARX KÜTÜPHANESİ’NDE ISKRA

Eski Aydınlık gazetecilerinden Doğan Kemancı’nın Ülkü Tamer’le ilgili yazımı eleştiren mektubundan daha önce söz ettim. Kemancı, anı ve düşüncelerini yansıttığı, Ece Ayhan ve Cemal Süreya dostluğuna ilişkin yeni şeyler söylediği kapsamlı yazısını Üvercinka’ya Londra’dan gönderirken, Marx’la ilgili yazımın onda da yazma isteği uyandırdığını söylemişti. Hemen işe koyulmuş:

“Ateşi Çalmak’ı okurken, eski bir kitaba da ulaştım: Karl Marx Londra’da... Dolaştığı, çalıştığı, oturduğu her yeri gösteriyor. İlk geldiklerinde Chelsea’de epey zengin bir semtte oturmuşlar. Kirayı ödeyemedikleri için evden atılmışlar. Oradan mültecilerin toplu olarak bulunduğu Soho semtine taşınmışlar. İki odalı bu evde üç çocuğunu kaybetmiş aile... Para üstüne yazıp yoksulluktan telef olmak... Bizim eve çok yakın epey büyük bir bina var; adı Marx Kütüphanesi... Marz ve Engels değil ama Lenin kullanmış burayı. Iskra’nın bazı sayılarını burada hazırlamış.”