Her yol Roma’ya çıkar!

Fırsatçılık zarar veriyor…

İki tür fırsatçılık topluma zarar vermektedir:

Birincisi, iktidarın her sorunu salgına bağlaması ve krizi adeta kamufle etmesi…

İkincisi, muhalefetin, salgının kriz içindeki payını bilerek-bilmeyerek, göz ardı etmesi…

Nesnelliğin bu reddi; gerçeğin kısmi bilgisine götürmekte ve kayıkçı kavgası başlamaktadır:

Bir kıyıda “Ey muhalefet” salvoları bir pusuda belediye destekli “mezhepsel, etnik” eskizler!

Oysa, toplumun yararına olan; resmin tümüne bakmak ve “çıkış” yolunu göstermektir.

Salgın krizi tetiklemiş ve zaten kapıya dayanan kriz patlamış; pazarı piyasayı vurmuştur.

EL İLE PAYLAŞILAN DRAM!

“El ile gelen düğün bayram” denir. Dünya ile paylaştığımız bir bela ve dram vardır.

İnsanlığın dayanışmasına katkı için her ülke kendi hesaplaşmasını yapmak zorundadır.

Türkiye’miz uzun yıllar sıcak para ve ölçüsüz özelleştirmeler eliyle işsizliğe duçar oldu.

Gelir dağılımı çarpıklığı, paracı eğim ve sağlık düzeni, sosyal bağışıklık sistemimizi bozdu.

Buna karşılık salgınla savaşımdaki başarımımız adeta “Türk mucizesidir”. Krizse, bakidir!

Pazarlarımızın yüzde 75’i, üretimin yüzde 45’i ‘kapalıdır’; 300 bin işletme kısa çalışma ödemesine başvurmuştur. Buna karşılık; bir gün ayağa kalktığımızda hemen koşmamız için Hükümet, 100 milyar TL paketi ikiye katlamış bulunmaktadır.

DİRENMEK ZORUNDAYIZ

2020 zor yıldır: Avrupa bölgesinin yüzde 7, ABD’nin yüzde 10 küçülmesi beklenmektedir.

Türkiye yüzde 3 büyüyemeyip “yüzde 5 küçüleceği” için hedeften sekiz birim sapmış olacaktır.

Reel kesim güven endeksimiz yüzde 66,8’dir. İnşaatın yüzde 42,2, turizmin yüzde 50 kaybı vardır…

4 milyon haneye nakdi yardım 8 milyon kişiye sağlık sigortası sağlamak yetersiz kalacaktır.

Dolaylı vergilere abanan yapımız ve daralan dış satım olanaklarımızla yine de direnmek zorundayız.

Açıktır ki, sağlık sistemimiz salgına karşı etkince organize oldu, daha açıktır ki; yapısal sorunlarımız önceden de vardı…

Çıkış yolu şuradadır:

kısa vadede 1) Onarım Planı,

orta-uzun vadede 2) Gelişme Programı…

UMUDU AYAKTA TUTMAK

Gelişme Programı bizce; üretim devrimi ve güvenlik denklemi üzerinde yükselecektir.

O ayrı bir analiz konusudur, burada, “paketleri” de içine alan Onarım’dan söz etmeliyiz.

Vergi borçlarını ertelemek, kredi faizlerini ötelemek, dijital bilgi ağları kurmak önemlidir.

Çiftçiden tarla kirası almamak, sözleşmeli öğretmene maaşını vermek de çok değerlidir.

İstihdam kaybına karşı önlemler geliştirmek, tanzim satışlarla sofrayı desteklemek gereklidir.

Tüm bunlar, salgınla açığa çıkan kriz döngüsünü kırmaya ve umutları ayakta tutmaya yarar.

Ancak sorunlarımızın çözümü çok derindedir ve ivedi bazı önlemleri de gerektirmektedir.

MİLLİ HÜKÜMET SEÇENEĞİ

Dolayısıyla artık güçlendirilmiş bir Onarım Planına gereksinmemiz bulunmaktadır.

Türkiye kamudan başlayarak tasarruf etmeli, bu eğriyi en az yüzde 25 düzeyinde belirlemelidir.

Emeklilik düzenindeki özelcilik gözden geçirilmeli, “farklılıklar” en aza indirgenmelidir.

Esnaflarımız ve işletmelerimiz için vergi sicil affı etkin bir şekilde gündeme getirilmelidir.

Tüketime dayalı ithalatın önüne geçilmeli, zorunlu kalemler için dalgalı kur düşünülmelidir.

Bankacılık işlem masrafları azaltılmalı, devletin parası devletin bankasına yatırılmalıdır.

Nihayet, içerideki ve dışarıdaki sorunları güçlü şekilde çözmek ve de güven duygusunu pekiştirmek için; bir Milli Hükümet kurulması gündeme alınmalıdır…

ONARIM PLANINDAN 'GELİŞME PROGRAMINA'

Hangi noktadan yaklaşırsak yaklaşalım, hangi verileri öncelersek önceleyelim, tıpkı “Her Yol Roma’ya çıkar” deyişinde olduğu gibi, Türkiye’nin bir Onarım Planı’na ihtiyacı vardı ve bir ölçüde bu anlamda (“istikrar ve “kalkan” sözcükleriyle de anılan) bir plan uygulanmaktadır. Onarım Planını ne kadar başarıyla uygularsak, Gelişme Programı’nı da o denli kolay kılarız. Türkiye’nin enerjiden tarıma, gelir dağılımından vergi adaletine, üretimden tüketime, tarımdan sanayiye, küçük işletmelerinden kooperatiflerine, eğitiminde sağlığına, ormanından doğasına, sanatından sporuna bir dolu sorunu vardır ve aynı zamanda büyük olanakları da bulunmaktadır.

Bu sorunları aşmak ve bu olanakları değerlendirilmek; deneyimli kadroların halkla beraber bir Gelişme Programı uygulamasına bağlıdır… Kaldı ki, hangi görüş açısından bakarsak bakalım, böyle bir gelişme programına eninde sonunda ihtiyacımız olacaktır ve bu Program, milli önceliklere uygun olarak, milli dayanışmayla, Milletçe yapılandırılmalıdır.

Tıpkı “Her Yol Roma’ya çıkar” dendiği gibi böyle bir Gelişme Programının tasarımlanması, hazırlanması ve uygulanması açısından da “Her Yol Ankara’ya çıkar (ve de çıkmalıdır)…” İşte o zaman, ne salgın, ne yangın, ne “kayıkçı kavgaları”, ne de dünya kriz çevrimleri, bizi kestirmeden yıldıramaz ve de hiçbir güç odağı Türkiye’nin ilerlemesini durduramaz!