Homeros üzerinden

Dün, sabahın ilk saatlerinde şöyle başladım yazıya: Bugün Babalar Günü... Çok şey öğrendim babamdan. Türkülerin yanı sıra şiir ve edebiyat tutkusunu, Cumhuriyet Gazetesi tutkunluğunu, İlhan Selçuk dostluğunu da... Gerçek bir aydınlanma, emek ve yurtseverlik anıtıydı İlhan Selçuk. Her sabah yüzünü yıkarcasına, bir önceki günün tonlarca yapışkan yalan kirinden onun yazısıyla yıkardı bilincini bu ülkenin aydınlık insanları.

Dergiciliğimde ve yayıncılığımda bana hep arka çıktı. 1984’te, Diderot’nun 200. ölüm yılı vesilesiyle Düşün Dergisi’nde düzenlediğim toplu söyleşiye Afşar Timuçin, Uluğ Nutku ve Selahattin Bağdatlı’nın yanı sıra beni kırmayıp katıldı. Yetmedi, köşesinde yazdı. Dergi bir anda Almanya’dan Alanya’ya ülke aydınlarının gündemine oturdu.

DÜNYA DEVRİMİNİN ŞAİRİ

12 Eylül sonrası Haziran 1986’da Nâzım ilk kez kapaktan verilecek: Broy Şiir Dergisi’nde (S 8)... Nâzım’la Ritsos olacak kapakta, dedim. Bir de sen olmalısın!

Hinlik ve sevecenliğin birbirini çarparak büyüttüğü lirik zekâdan yayılan bakışlarının yüzüne taşırdığı ünlü gülümsemesiyle yanıtladı: Nâzım deyince olmaz olmaz! O günlerde şu cümleyi yasal yayında söylemek, benim diyen yiğidin harcı değildi: “Dünya devriminin şairidir Nâzım; Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın en büyük şairidir.”

Her iki derginin de o günlerde okura ulaşmasının yanı sıra kem gözlerden sakınmasında çok önemli payı var. Şükran Kurdakul’un 1300 sayfalık büyük boy iki ciltlik Çağdaş Türk Edebiyatı’nın bütün borçları ödenip de iş basıma geldiğinde SEKA’nın kapatılmasıyla sektörde kâğıt sıkıntısı ve karaborsa patlak verince kitabın sayfa provalarıyla çat kapı odasına daldım: Abi 2 yıldır uğraştım, basamıyoruz.

TİRBUŞON GİBİ KİTAP

Gene mi sen? diyen bakışlarla beni süzerken en üstteki sayfayı çekti: “Nadir Nadi ne zaman edebiyatçı oldu?” dedi merak ve istihzayla. “Düşün edebiyatı dedim. Falih Rıfkı Atay, Sabiha Sertel, Aydemir, Berkes, Gökberk, Hızır, Boran... Düşün dünyasının usta kalemleri...”

Sayfaları sağdan sola atarken, “Remzi Oğuz Arık bile var. Desene tirbuşon gibi kitap. Açmadığı konu yok!” deyip ekledi: “Cumhuriyet Kitap Kulübü’ne uğra. Bize kaç yüz kitap vereceksin, ne kadar kâğıt alacaksın, ödeşin... Yuvarla kâğıt tekerini matbaaya.”

Bir gün, Neruda’nın “Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak” kitabıyla gittim. Sayfaları öylesine karıştırırken araya bir karton parçası koydu. Nedir? diye kalkıp yöneldim ki, Homeros... dedi. Sonra hemen yazmaya koyulup ekledi: Yarın gazeteyi atlama!

Ertesi gün, 2000’in Eşiğinde Kör Bir Ozan yazısında, Neruda’nın ağzından Homeros’u anlatırken, Homeros üzerinden Neruda’yı göklere çıkartıyordu.

JAPON GÜLÜ İNSANLAR

Babam, kimileyin eve çok yorgun geldiğinde rakısını yudumlayarak gazetenin köşe yazarlarını bana okutmayı çok severdi. Keyfi yerindeyse Cumhuriyet’in ilk döneminin ders kitaplarından şiirler okuturdu. İlhan Selçuk’un yazılarını çok dikkatli dinler; en küçük vurgu, söyleyiş, tonlama yanlışında uyarır, bazen de resmen bozuk atardı.

1986 Nisan'ında Bakırköy Santral Mağazası'nda Broy Kitap Günleri düzenlediğimde, babam Çorlu'dan gelip onun bütün kitaplarını ayrıca imzalı edinmişti. Japon Gülü, onun en sevdiği yazılardandı. 90’lı ve 2000’li yıllarda, bayramlarda, özel günlerde ailece ziyaretine gittiğimizde kadehleri doldurur, bir fırsat düşürüp Japon Gülü’nün vakti geldi diyerek meze niyetine okuturdu. Bugün ikisini de o yazıdan bir kesiti paylaşarak minnetle anıyorum:

Kimi insan Japon gülü gibidir...

En zor günleri bekler açmak için; karanlık, soğuk, fırtına, tipi vız gelir.

O kişiyi ne kışın geri dönmesi korkutur, ne kırağı çalması, ne don tutması...

Heeeey! Yurdumun Japon gülleri...

Hepinize merhaba!