‘Hortumcu’: Dürüstlüğü ondan öğrendim
İY: Sesini yükseltme. Bursaspor Başkanı benim. Sen değilsin.
CÇ: Bursa benden sorulur. Bana bak, ayağını denk al. Beş tane bodyguard’ım var, seni öldürürler.
İY: Erkeksen teke tek gel. Utanmıyor musun, Türkiye’yi soydun.
CÇ: Ne Türkiye’yi soyması, Türkiye beni soydu.
Alıntı beş yıl önceki Hürriyet’ten... Tarih, Bursaspor’un şampiyon olduğu 2010 yılının Şubat’ı... İstanbul’un ünlü lokantasında karşılaşan o günkü Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı ile 1982 - 86 dönemi Başkanı Cavit Çağlar arasında uluorta yaşanıyor bu kavga.
Fotoğrafsa, 2008 yılı Ocak ayındaki Futbol Federasyonu Kongresi’nden. Protokol sırasında gördüğünüz Cavit Çağlar (Demirören’in yanındaki), o tarihte; usulsüz kredilerle sahibi olduğu bankanın içini boşaltmış, bankasına 1,4 milyar dolarlık rekor borçla TMSF’ce el koyulmuş, yurtdışına kaçmış, hakkında kırmızı bülten çıkarılmış, ABD’de FBI tarafından operasyonla yakalanmış, getirildiği Türkiye’de hapse atılmış, yargılanmış, mahkemece oğlu ve dayısıyla ayrı ayrı 3 yıl 10 ay hapis ve 189’ar trilyon para cezasına çarptırılmış, hakkındaki karar Yargıtay tarafından oybirliği ile onanmış birisiydi.
AKP’nin hazırlayıp gerçekleştirdiği kanun değişikliği ile bu hükmün açıklanması geri bırakıldı. Ayrıca, nitelikli dolandırıcılıktan aldığı cezalar ertelendi. Yargıtay’ın, zaman aşımından ortadan kaldırdığı davaları oldu.
Bu sicile sahip birçok kişi insan içine çıkmamayı yeğlerken, o, Bursaspor delegesi olarak bulunduğu kongrede, dönemin federasyon başkanı Haluk Ulusoy ve ekibi tarafından, fotoğrafta görüldüğü gibi başköşede ağırlanıyordu. Onu delege yapan kişi, 2 yıl sonra kavga edeceği İbrahim Yazıcı’ydı.
Cavit Çağlar’ı genç okurlar tanımayabilir. Özellikle son 20 - 25 yıllık öyküsü, her açıdan Türkiye’ye özgü ibretlik olaylar barındırır. Sadece, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kendisine ‘hortumcu’ demenin hukuka aykırı olmadığına hükmettiğini söylersek durumu kısmen özetlemiş oluruz. Ama yetmez.
Varlıklı olmayan Batı Trakya göçmeni bir ailenin çocuğu olan Cavit Çağlar, liseyi bitirince tezgâhtar olarak girdiği tekstil işini meslek edindi, onunla yükseldi. Siyaseten, gençlik yıllarından itibaren Demirel’in yanında konumlanmanın faydalarını ileride görecekti.
1991’de DYP - SHP koalisyonuyla kurulan 49. Hükümet’de, Başbakan Demirel tarafından Hazine’den ve Ziraat Bankası’ndan sorumlu Devlet Bakanı yapıldı. Bu görevlendirme, Adnan Kahveci’nin ifadesi ile ‘ciğerin kediye emanetini belgelemiş’ oldu.
‘İş adamı’ sıfatıyla, yıllardır ipotekleriyle, hacizleriyle boğuştuğu, 399 milyar lira borçlu olduğu bankayla; ‘Sorumlu Bakan’ sıfatıyla anlaşma yapıp, borcunu bir çırpıda 176 milyar liraya indiriveren aynı kişiydi: Cavit Çağlar!
İzleyen yıllarda yukarıda anlattığım İnterbank’ın ‘hortumlama’ olayı ve buna rağmen Etibank’ın yarı hissesini ele geçirmesi... Sonra oraya da el konulması, davalar, mahkûmiyetler...
Bugün, hiç umulmadık kesimlerin bile ‘badem gözlü’ ilan ettiği Demirel, aslında ‘kör’dü. İşine gelmeyen şeyleri görmezdi. 70’lerde faşist çetelerin cinayetlerini, katliamlarını görememişti. 90’larda da Cavit Çağlar’ın ‘marifetlerini’ bir türlü göremedi. Örneğin, Danıştay’ın iptal kararına karşın, Çağlar’ın inşa ettiği konutların açılışını yapmaktan çekinmedi. 2002’de tutuklu yargılanan Çağlar’a ‘zulmediyorlar’ dedi. Onlarınki de, ayrı bir ‘Şems Hikayesi’ydi.
Uzatmayalım... Cavit Çağlar, Süleyman Demirel’in evlâd-ı manevisi, aileden birisiydi. 18 Haziran’da, Demirel’in ölümünün ardından, televizyonda onunla ilgili düşünce ve anılarını anlatıyordu. Duygularını dillendirirken dedi ki: “Dürüstlüğü ondan öğrendim.”